İçim Öykü Tarlası Dışım Tel Örgü
Nedir bu tel örgü, nasıl aşılır, bilemiyorum. Belki de bir korkudur bu. Yazamama korkusu.
Belki de...
Ya da öykü nasıl yazılır bilmiyorum. Belki de biliyor, ama cesaret edemiyorum. Oysa ne çok istiyorum yazmayı.
Şiir yazmayı da çok istiyorum. Ama bundan da korkuyorum artık. Galiba kendimce değerlendirdiğim şiir gibi şiirleri okudukça yazma korkusu sarıyor içimi, suskunluğa gömülüyorum. Ya da başkalarına darılamayınca, şiire darılıyor, susturuyorum içimdeki dizeleri.
Eskiden yazdığım şiirlerdeki eksiklikleri de yanlışları da görebiliyorum artık. Bu da beni etkiliyor olabilir. Yani elbette şiirlerimin arasında şiir gibi şiir olanlar da var ama, bana göre çok az...
Bir anda fırtınalar kopuyor içimde, tamam diyorum, tamam! İşte bu fırtınayı bekliyorum ben! Toza dumana karışırken de içim dışım, şimdi yazarım diyorum, şimdi yazarım...
Ama nafile. Çünkü kapıldığım fırtına genelde anlık oluyor ve beni ne şiire ne de öyküye sürüklüyor.
Sonra da sarıyor dört yanımı amansız bir suskunluk, pes ediyorum.
Ama, hayır!
Hayır!
Bunlar da sebep değil, biliyorum. Sebebin "belki..."lerimde gizli olduğunu da... Ama dile getiremiyorum. Hem nasıl bilmez ki insan, dile gelmeyen yaralarının nelere sebep olduğunu?
Aslında yazma konusundaki korkularımı yenebilirim. Çünkü yazdıkça geliştirir insan kendini. Bol bol okudukça...
Emek vermek gerek öncelikle. Bir de şiire ve yazmaya sevdalıysa insan, yeteneği de varsa, başarmamak mümkün değil. Çünkü böylesi bir sevda, yazdıkça nefes aldırır insana, yazdıkça yaşatır. Yoksa boğulup gider insan kendi sessizliğinde. Benim gibi...
Neyse, boşvereyim şimdi bunlara...
Ben asıl asosyalliğimi düşüneyim. Nasıl konuşmayı unuttup nasıl kekeme kekeme konuşmaya çalıştığımı.
Oysa içinden çok konuşan biriyim ben. Hatta bazen çok yorulduğumu bile hissediyorum. Beynim ağrıyor adeta. Beynim ki, trafik kilitlenmesi...
Ya gözlerime ne demeli?
Gözler nasıl olur da aynada kendine bakmaktan ve göz göze gelmekten korkar? Nasıl olur da "bu ben değilim" der? Nasıl olur da küser dünyanın tüm aynalarına? Nasıl olur da alıp başını gider ve sığınır koca bir yalnızlığa?
Kimdedir suç?
Gözlerimin sönmeye yüz tutmuş ferinde mi, yoksa gözlerimdeki ışıltıyı çalan hüzünde mi?
Peki, ya yüreğim?
Kim dokunabilecek kim söküp alabilecek şimdi, tel örgülerde asılı kalan yüreğimi?
S.Ün/24.02.2018
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.