- 2043 Okunma
- 12 Yorum
- 8 Beğeni
maladaptive
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Son zamanlarda odamda tavana bakıp kardeşim Mişa ve annem Luviya’yı sıkça düşünüyorum. Mişa her zaman kendi prensipleriyle yaşamasını seven, düz bir çizgiden asla sapmayan, düzenli bir işi, kariyeri, sürekli koşuşturup kendinden bahsedilmesini, anlatılmasını seven biriydi. Ne zaman ona takılacak olsam ‘’ bıkmadın mı aynı şeylere koşuşturmaktan, düz yolda yürüyüp saçını toplamaktan, biraz çemberin dışına çıkmaya ne dersin’’ diye söylediğimde annem Luviya bir aslan edasıyla Mişa’yı koruma altına alıp kaşlarını çatarak karşıma geçerdi.
‘’Utanmıyor musun? Kardeşini yoldan çıkmaya davet ediyorsun. Sen kendine bir baksana, asla ayakların yere değmiyor. Uçup gidiyorsun bize bakarken, gözlerin başka yerlere, beynin başka olaylara kayıp gidiyor. Her şeyi sanki anlık yaşıyorsun ve bolca anlamsız şeyler söylüyorsun. Senin bu gidişatın, dağınıklığın beni ilgilendiriyor dersem yalan diyeceğim, çünkü beni duymuyorsun bile. Durmadan yalan söylüyorsun, yalandan kuleler kurup onların içinde hayalet gibi yaşıyorsun. Asıl sen kafanı dışarıya çıkar ve gerçek olanların yüzüne bak, belki görüp anlayacaksın onların da senin arkandan neden öyle mırıldanıp’’ bu yaşta akla hayale gelmeyecek şeyler uyduruyor. Kafayı sıyırmış, vah- vah ‘’dediklerini. ’’ Utan, utan.’’
Annem ‘’ utan’’ diye bağırdığında kendimi bir penguene benzetiyorum. O anda göğüslerime bakıp, ayaklarımı birleştirerek sağa sola, sanki arkamdan da büyük bir balina ordusu geliyormuş gibi oradan hızlıca uzaklaşıp ko-nuş-ma-mazlık odasına kapanmışlığım oluyordu. Zira annemin zırvalarını dinlemek üzere kodlanmamıştım ben. Onu hep anladığımı söyleyebilirim, lakın dediklerinin pek çoğuna kulak verdiğimi hatırlamıyorum. Benden nefret etmesinin nedenlerini çok iyi biliyordum. Kendi başarısızlıklarını aklınca bende görüyordu. Hiçbir şeyde tutunamayan birini görmek onda tiksinçlik nedeniydi. Bu yüzden Mişa onun için en uygun olan evlat modeliydi. Mişa aşağı, Mişa yukarı, Mişa’nın yemekleri, düzeni, eğitimi, iş kariyeri,Mişa’nın para kazanma hırsı, birikimleri, evi arabası, geleceği..Zavallı Mişa!
Ben onun kafasını pencereden dışarıya çıkarıp tatiller dışında doğru düzgün baktığını görmedim hiç. Ne zaman odasına girsem hep ders çalışıyordu. Beraber zaman geçirme konusunda hafifçe iteleyecek olsam onu, aynı annem gibi cevaplar veriyordu bana
‘’ Çekil git kafamdan senin hayallerin ile ilgilenemem, bir daha odama sakın girme.’’
Evet, doğru Mişa’nın odasına asla girmemeliydim. Oda duvarları annem Luviya ve Mişa’nın babasının boy boy fotoğraflarıyla süslüydü. Onlar asla dokunulmaz birer yaratıklardı. Bense babası belli olmayan bir piçtim. Annem Mişa’nın babası ile evlendiğinde asla benimsemedi beni ve görmemezlikten geldi. Annem de ona göre şekillendi. İçinde bulunduğum durum hiç katlanacak gibi değildi. Defalarca evden kaçmak istedim, kaçtım da. Defalarca hayatın dibini boylayıp yine gerisin geriye en dip olana ne tuhaftır ki geri döndüm.
Geriye dönmüş olmam aslına bakarsanız annem luviya’nın marifeti değildi. Hiç peşime düşmedi bile. Gidecek bir yerim, işim hiçbir şeyim yoktu. Annem her defasında utanıyordu benden. Belki de haklıydı. Mişa ve kocasına, onun ailesine anlatacak bir şey bulamıyordu. Ben anlamsızdım. ‘’Bahtımın içine sıçayım’’ demekten başka bir cümle bilmiyordu. Ölmüş olmam onu rahatlatabilirdi. Belki bir iki gün ağlardı. Belki de hiç ağlamazdı. Bunu düşündüğümde bir gülme krizi tutuyordu beni. Duygusal hiçbir bağ kuramazdım kendi duygularına dair. Böyle gülme nöbetlerimi gördüğünde saçımı yakalar odaya sürüklerdi beni. ‘’ Defalarca doktora götürüyorum seni, her defasında kapıdan kaçıyorsun, sen iflah olmaz bir hayalcısın. Hayal ve gerçekleri birbirine karıştırıyorsun. Seni sevmediğimi nasıl düşünüp aklım ve duygularımla dalga geçersin. Kopuk bir ruh halinin olduğunun farkında mısın acaba.’’
Annem duygusal seremoniler yaparken ben yabancı birinin yüzüne bakar gibi’’ bu kadın şimdi durup dururken sevgiden neden bahsediyor’ diye içimden geçiriyordum.
Annemin kopuk bir ruh hali dediği benim yazma sanatım aslında. Hayali karakterlerle duygusal bir bağ vardı aramda. Yüz ifadelerimin değişikliği zorlama bir davranış modeli değildi. Hayal kurarken insan kopuk olabilir. Rahatsız edilmek, anlaşılmamak dikkat eksikliklerim ve takıntılarım beni sinirli kılabilir. Bu sinirli ve değişken ruh halim, mimiklerim bir kişi dışında diğerlerine delilik gibi geliyordu. O kişi Mişa’nın özel hocası Roska’dan başkası değildi. Algım bunu söylüyordu bana. Yanılmışım.
Bir gün yine kaçamak olarak çıktığım üst kat merdivenlerinden inerken ayağım takıldı ve yuvarlandım. Elimdeki kâğıt parçaları etrafa uçuşuverdi. Ayağımın incinmişliğine aldırmadan çarçabuk onları toplamam gerekiyordu, zira annem gördüğünde alıp yırtabilirdi yazdıklarımı.’’ Yazmak insanın karnını doyurmuyor’’ Bu cümleyi duymaktan gına gelmişti bana. Dağınık kâğıt parçalarından en sonuncusuna elim uzandığında, benden önce birinin elini uzatıp kâğıdı aldığını gördüm. Kafamı yukarı çevirdiğimde Roska karşımdaydı. Ben de doğruldum. Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Telaşla sağa sola bakınıp elindeki kâğıdı almak için hamle yaptığımda geri çekildi. Gözlerini yazdığım notlara dikip ‘’ izin verirsen okuyabilir miyim’’ dedi. İlk defa biri yazdıklarımı izin alarak okumak istiyordu. Güvende değildim. Bir an önce odama çekilmek istiyordum. ‘’ Başkalarına söylemezseniz okuyabilirsiniz’’ dedim.
Roska not aldığım kâğıdın üzerindeki şeyleri okuyup önce elini dudağının üstüne koydu. Sonra işaret parmağını elmacık kemiğine dokundurup’’ Bunları sen mi yazıyorsun Lena’’
Lena! Uzun zamandır adımı unutmuştum. Birinin bana Lena demesi çok hoştu.’’ Evet, ben yazıyorum’’ dedim. ‘’Peki, seninle konuşabilir miyim lena’’. Keskin bir ifade ile ‘’ hayır’’ dedim.’’ Benimle konuşmanız uygun düşmeyebilir, zira Mişa’ya ders veriyorsunuz.’’ Arkamı dönüp uzaklaşırken Roska kolumdan tutup beni durdurdu. Çantasından kalemi çıkarıp kâğıdın arkasına bir şeyler karalayıp bana uzatarak merdivenleri çıkıp Mişa’nın odasına gitti. Kapının kapandığını duyduktan sonra koşarak odama geçtim. Kâğıt arkasındaki notu hızlıca okumaya başladım. - 14.cadde doktor Gustav Levo psikiyatri servisi. Gitmeden önce beni arayabilirsin. Konuşup sana doktor ile ilgili detaylı bilgi verebilirim.
O gece hiç uyuyamadım. Aklım bir şeye takılı kaldı. Neden bir psikiyatri doktoruna gidecektim ki? Yazdıklarımın nesinden rahatsız oldu. Bu sadece bir yazma eylemi.Roska’nın algısı bende rahatsızlık yarattı. Neyin kafasını yaşadığını öğrenmem için karaladığı telefonu çevirdim. Roska’nın sesi kulağımdaydı. Tek bir kelime ile ‘’ neden’’ dedim. Önce bir sessizlik oldu. Sonra bir iki cümle döküldü ağzından ‘’ şöyle ifade edeyim Lena. Yazdığın bir cümleye takılı kaldım’’ O sadece bir cümle’’ dedim. ‘’ evet, ama aynı cümle alt alta otuz kere yazılmışsa ve içeriği dehşet verici ise burada bir sıkıntı var demektir. Birinden yardım alabileceğini düşünüyorum. Çok endişeliyim.’’ Boğuk bir ses ile ‘’ kimin için’’ dedim. Soruma cevap alamadan’’ Lena bahsettiğim doktora gidecek misin?’’ Gözüm oda duvarında oluşan bir gölgeye takıldı. Gözümü ondan hiç ayırmadan’’ Ne düşündüğünüz benim umurumda mı ki saçmalıyorsunuz. Üzülerek diyebilirim ki hastalıklı kafa içlerinize hayranlığımı iletmeden telefonu kapatmayacağım. Hepiniz hastasınız. Bana tahammülünüz yok. Endişelendiğiniz aslında ben değilim.’’ ‘’ Hayır’’ kelimesinden sonra gelecek cümleye izin vermeden telefonu Roska’nın yüzüne kapattım.
Zor da olsa uyumuştum. Sabah uğultulu bir rüzgâr eşlinde uyandım. Gözüm saate ilişti. ‘’ Geç olmuş’’ diye mırıldanıp yatağımdan kalkarak üzerimi giyinip lavaboya gittim. İhtiyaçlarımı gördükten sonra, elimi yüzümü yıkayıp uzunca aynaya aktım. Kâğıt havlu elimde erimişti. ‘’ Sen bir hiçsin Lena’’ diyerek oradan ayrılıp salona geçtim. Kimseler yoktu. Pencereye aralayıp bahçe avlusuna baktım. Gülüşme sesleri geliyordu. Mişa annem ve sevgili kocası sabah kahvaltısı yapıyorlardı. Bir süre salon penceresinden onları izledim. Beni görmediler bile. Biricik ve başarılı Mişa ile keyif çatıyorlardı. Geriye dönüp amaçsız bir şekilde dolanıp durdum. Bir süreden sonra sıkılmıştım. Nedense ayaklarım beni merdivenlere sürükledi. Üst kata çıkma isteğim inanılmaz bir biçimde zihnimi kurcaladı. Odaları bir bir gezme isteğime karşı koyamıyordum. İlk açık kapı olan Mişa’nın odasına girdim. Son derece düzgün, her şey yerli yerindeydi. Bir süre gezindim. Masanın üzerinde Mişa’ya yazılmış bir tatil çeki gördüm. Odayı gezme isteğimin aniden söndüğünü fark ederek dışarı çıkıp annem ve kocasının odasına geçtim. İçeri girdikten sonra sıradan bir karı koca odasında insan ne arayabilir diyerek sağa sola bakındım. Keyfim kaçmıştı. Geriye dönerken odanın içinde bir başka kapı fark ettim. Aralık olan kapıyı elimle geriye itekleyip içeriye kıvrıldım. Oda duvarlarında asılı bir sürü av tüfekleri, camlı bölmeli olan bir dolap içinde de küçük el tabancaları vardı. İstemsiz biçimde en küçük gümüş renkli olan tabancayı alıp arka cebime yerleştirip odadan hızlıca çıkıp merdivenlerden inerek karnımı doyurmak için mutfağa yöneldim. Çay sıcaktı. Buzdolabını açıp bir iki bir şey alıp mutfak masasına iliştiğimde kapıda elinde boş çay bardakları ile Mişa göründü. Alaycı bir ifade ile yüzüme çemkirip’’Ooooo sabah güzeli teşrif etmişler hazır çaya.’’ Yüzüne bakıp ‘’ Bunu neden söylüyorsun Mişa, odamın kapısını açıp beni kahvaltıya kaldırabilirdin. İnsan kardeşiyle bunu yapabilmeli. Çok isterim beraber kahvaltı yapmayı.’’ Mişa bana doğru diklenip ‘’ Kardeş mi? Benim bir kardeşim olduğunu hatırlamıyorum. O senin kafanda uydurman. Kardeşim yok benim. Sen sadece bir..’’ Bir kelimesiyle lokmalar ağzımda büyüdü, büyüdü ve patlamaya hazır birer bomba gibi boğazımda düğümlendi. O düğümü çözmem gerekiyordu. Pantolonumun arka cebindeki silahı çıkarıp Mişa’nın kafasına sıktım. Düğüm çözülmüştü. Lokmalar bir kaymak gibi mideme iniverdi. Mutfaktan ayrılıp odama geçtim. Dolaptan sırt çantamı çıkarıp yatağımın altına sakladığım notlarımı, yazılarımı ve birkaç giysimi içine koyup dışarıya çıktım.
Bahçeden geçerken rüzgârın uğultusu bende ağır çekim yürüyüşüne neden oldu. Ağır çekimin güzelliğinde rüzgârın saçlarımı dağıttığı bir anda annem Luviya ile göz göze gelirken hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek onu bahçe kapısının ardında bırakıp sokak aşağıya koşmaya başladım. Koştum koştum sokağın sonunda önüme bir bahçe çıktı. Bahçe kapısında durup sağa sola bakınıp başka çıkış yolları aradım ama nafile. Demir kapıyı sessizce aralayıp içeriye süzüldüm. Yavaşça güllerle kaplı alandan geçip arkaya dolanmayı düşünüyordum ki bir ses ile güllerin arasından baktığımda annem Luviya, Mişa ve kocası kahvaltı yapıyorlardı. Gözlerime inanamadım. Bu nasıl olabilir. Ellerimle gözlerimi kapatıp yeniden açtım. Evet oradaydılar. Sessiz adımlarla geri dönmek istediysem de bu mümkün değildi. Ayaklarım beni evin kapısına yöneltti. Kapıdan geçip mutfağa girdim. Mişa boylu boyunca yemek masasının yanında uzanmış yatıyordu. Pencereye yönelip bahçeye baktım. İnanılmaz, bahçede annem kocası ve ben vardım. ‘’ Ama ama bu bir şaka mı?’’ O anda gözlerim büyüdü. Kafamın sadece bir gözden ibaret olduğunu hissettim. Bir karasineğin gözleri gibi sağ -sola öne-arkaya nereye bakacağımı bilemiyordum. Bahçede bir Mişa görünüyordu bir ben. Mutfaktaki ceset bir Mişa oluyordu bir ben. Nefessiz kalmıştım. Pencereden başımı dışarıya uzatıp alabildiğine bağırdım. ‘’Hayırrrrr’’. Annem Luviya’nın kahkahası çığlığımı bastırdı. Mutfaktan kaçıp odama geçtim. Odam karanlıktı. Işığı yakmak istedim fakat hiçbir priz yoktu. Pencere yoktu. Üşüyordum ve bu kâbusun bitmesini istiyordum. Gözlerimi kapatıp kendimi yatağın üstüne attım. Uyudum mu bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda ışık yanıyordu. Yataktan kalkıp dışarıya giderken gözüm aynaya takıldı. Aynadaki ben değildim. Duvarda büyük bir kara delik vardı.’’ Bu benim için büyük bir şans, kimse beni bulmadan kaçmalıyım’’ diyerek kendimi duvardaki boşluğa bıraktım. Boşluktan süzülüp ayaklarım beni bilinmez bir yere taşıdığında Annem Luviya bir odada çaldığı piyanodan kafasını kaldırıp
‘’ Hoş geldin Raskolnikov’ dedi.
YORUMLAR
Ben Raskolnikov değilim.
Ben Raskolnikov değilim.
Ben Raskolnikov değilim.
Ben Raskolnikov değilim.
Ben Raskolnikov değilim.
Ben...
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
alın dandik hayatlarınız sizin olsun. tüm o uğruna kan, ter akıttığınız, varlığınızın zindanlarına kadar erişmiş, sırılsıklam kurgularınızla birlikte. beni kara boşluğumla baş başa bırakın.bırakın onu istediğim gibi şekillendireyim. sadece bunu yapmama izin verin. ben de hayatlarınızı bağışlayayım. (benim bir öykü karakterimin sözlerinden. ya da yalan söyledim. böyle bir karakter az önce aklıma geldi.)
öykü içindeki resimler mükemmeldi.
lacivertiğnedenlik
Teşekkürler.
Tanrım Rasko mu geldi !
Aynı kabuk altında ve aynı yanda kaldığmız adam.
"Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım..."
Ah ne güzeldi.
Beni de Rasko'yla tanıştırsan .p
Sevgimle canımın teki.
lacivertiğnedenlik
Öptüm.
O qué
Rasko süper bi sürpriz oldu :)
Ben de öptüm.
kendimden şüphe duydum bir an :)
şüphelerim beni bir sevindirdi bir endişelendirdi
uhh devamını getirsene lacimm
bayıldım ben
...
lacivertiğnedenlik
Teşekkürler.