- 512 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Asıl Tehlike Nereden ?
Yıllardır Türkçe’miz için çalışanları görüyorsunuz. Yapacakları şeylerin çok sınırlı olmasına rağmen yine de yılmadan mücadeleye devam ediyorlar. Kimi zaman sesleri kısılsa da, bu biraz sonra bağıracakları anlamına geliyor. Çünkü inanın ki dilimiz ağır bir bozulmanın ortasında. Her şeyden önemlisi de birçok milli konuda hassas olan insanlarımızın dil konusuna gelince aynı hassasiyeti göstermemeleridir.
Birilerini suçlamak çok kolaydır. Tepkisizlik elbette can sıkıyor, ancak insanların tepkisi ancak bir tehlikenin varlığı ile ortaya çıkar. Aslında bu tepki istenen bir karşı koyma da değildir. Nede olsa gerçek koruma tehlike daha ortaya çıkmadan harekete geçmektir. Buna aksiyon deniyor. Halbuki biz işi reaksiyonlarla götürmeye çalışıyor, reaksiyon oluşmayınca da canımız sıkılıyor.
Geçmiş zamanda dilimizi koruma konusunda yapılanlar çok da başarılı olmadı. Dilin hastalığı biliniyordu ama nasıl iyi olacağı konusunda hemfikir değildik.
Bir grup kendini öz Türkçeci diye tanıtıyor, dilimizde Türkçe olmaya tüm unsurlardan temizlenmesini öngörüyordu. Bu yaklaşımın doğru olmadığı ne kadar dile getirilse de öz Türkçecilerin tahribatı önlenemedi. Tahribat dile olmuştu, kültüre olmuştu. Bu ileri hareketten olacak, iki nesil birbirini anlamaz oldular. O kadar yoğun bir şekilde dilimizden sözcük çıkartıldı ki, aynı hızla yenileri de konamayınca bir boşluk oluştu. Bu boşluk çağdaş gelişmelerle zaten vardı ve bizim dilcilerin asıl yapması gereken çağdaş boşluğu Türkçe’mizle doldurmaktı.
Tabiatın bir gereği boşluklar illaki bir şeyle doldurulur. Yoğun tasfiye dolayısıyla oluşan boşluğa bir de ehil insanlarca türetilmeyen saçma sözcükler girince ikinci bir hastalık kaçınılmazdı. Dilin tabii savunması büyük yara aldı.
Bugün hala işlerine devam eden tasfiyecilere bazı gerçekleri anlatmak gerekiyor. Bakın İngilizce’nin % 75’i yabancı sözcüklerden oluşuyor. Bizde bu oran çok daha düşük. Kafasını Arapça ve Farsça sözcüklere takan bu kesimlerin neden batıdan gelen sözcüklerde duyarsız olduğunu anlamaksa mümkün değil.
Milli Eğitim Bakanlığının bir ders kitabından(Dilbilin 2) aldığım bir bilgide dilimizdeki Arapça ve Farsça oranı araştırılmış. Yıllara göre gazete metinlerinde yapılan araştırmayı veriyorum.
Yıl Türkçe Arapça Farsça
1931 %35 %51 %2
1933 %44 %45 %2
1936 %48 %39 %3
1946 %57 %28 %3
1961 % 56 %30 %2
1965 %66 %26 %1
Şimdi bu verilere göre Arapça ve Farsça yönünden bir tehlikenin kalmadığı artık anlaşılıyor. Beyler bu cephede savaş kazanılmıştır. Son yıllarda dilimizi Arapça veya Farsça’dan giren bir tek sözcük yoktur. İnatla Arapça’ya kafayı takmak, bu sözcükleri öcü görmek paranoyasından kurtulmalıyız.
Hâlâ eski cephede bulunmak gerçek savaştan kaçmak, asıl tehlikeyi görmemektir. Eğer gerçek tehlikeyi görebiliyorsanız dilimizdeki İngilizce istilasına karşı kolları sıvamalısınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.