8
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1825
Okunma
Facebook soruyor yine "Ne düşünüyorsun?" diye...
Valla ne düşüneceğim facebook, dünyanın halini düşünmekten başka...
Yani elbette kendi halimi de düşünüyorum. Mutlu olmanın sırlarını araştırıyorum mesela.
Ama sonra araya şu faturalar, borçlar falan girince; ve bir de iş arama derdi saplanınca beynime, acayip daralıyor ve vazgeçiyorum mutluluğun sırlarını araştırmaktan. Ama var ya, Allah inandırsın seni, şu iş arama meselesi pek utandırıyor beni. Emekli insan ne diye iş arasın ki? Hem ayıp değil mi onca işsiz genç varken ve iş ararken emekli birinin de iş araması? Ki, çok şükür benim bir emekli maaşım var. Ha tamam, hayat pahalı olabilir ama, ya emekli maaşım da olmasaydı?
Nankörlük etmemeli...
Geçenlerde facebook sayfalarında (yaşadığım yere ait) iş ilanlarına bakıyordum. Genç biri "iyi derecede İngilizce biliyorum...." falan diye iş aradığını yazmıştı. Hemen altında birkaç yorum... Adamın biri hemen onunla iletişime geçmesini istemiş, genç kardeşim de sormuştu ne işi diye. Adam da yurtdışında tam ona göre bir iş olduğunu yazmıştı...
Şimdi bu genç kardeşim, belki yurtdışı işine sıcak bakmıştır. Ama ben sıcak bakamıyorum. Çünkü nasıl bir işle karşılaşacağı ve neler yaşayacağı meçhul...
Evet, bu iş aramalar utandırıyor beni. Bir yere iş aramaya gittiğimde, önce şöyle bir yüzüme bakıyorlar mesela. İş aramaya çıktığım zaman, giyim kuşamımı salladığım ve süslenip püslenmediğim için, haliyle hepten "teyze" görünüyorum tabii. Millet ne yapsın teyzeyi! Bu teyze yapsa yapsa aşçılık, çaycılık, temizlik ve bulaşıkçılık gibi işler yapabilir ancak. Ki, geçen yıl çalışmıştım böylesi işlerde. Gocunmuyorum, çünkü alnımın teriyle yaptığım ve helal lokma yediğim iş utandırmaz beni. Ama artık sağlığım elvermiyor. 12-14 saatlik zor gelen işlerde çalışmaya yeltensem bile, birkaç gün sonra soluğu hastanede alıyor ve bırakmak zorunda kalıyorum işi. Ve evet, ne yazık ki teyzeyim artık.
Eee, millet de haklı tabii. Elim kalem tutsa ne tutmasa ne...
İş aramaktan utanıyorum dediğim halde, geçenlerde gerçekten utanılacak bir şey yaptım. Nasıl oturdu içime nasıl kahroldum, bir bilsen facebook! Halen kendimi sorguluyor halen kendime lanetler okuyorum. Ve "ben!" diyorum, "ben nasıl böyle bir şey yaptım..."
Aslında çaresizliğin yanı sıra, biraz da gaza gelip yakınım olanlardan duyduklarımın etkisiyle böylesi bir şeye kalkıştım sanırım. Az duymamıştım hani " kabuğuna çekilmişsin, kimseyle diyalog kurup çevre edinmiyorsun; çevre edinsen, iş bulma konusunda yardım edecek birileri çıkar elbet karşına..."
Pek merak ettin değil mi facebook? Acaba bu kadın nasıl bir şey yaptı da bu kadar utandı diye? Anlatmasam, valla meraktan yiyip bitirirsin kendini, biliyorum. Kim ne yapmış ne etmişlere pek meraklı olduğunu da biliyorum.
Tamam anlatacağım, çatlama!
Sırf aynı il sınırı içinde ve yakınımda diye; profil sayfasında yaptığım gezintiden sonra iyi bir insan, bundan zarar gelmez ve de çevresi epeyi var diyerekten kalktım şahsen tanımadığım bir insana "... Bey, merhaba" dedim. Yalnızca bu kadarını yazdım. Sonra da cevabın gelmesini bekledim gergin gergin...
Merhabam karşılıksız kalmayınca da, bir cesaret geldi bana ve çıtlattım iş arama konusunu ikinci mesajımda. Sonra da başladım biraz heyecan biraz korku biraz da utanaraktan beklemeye. Cevap geldi. Esenlikler gibi şeyler dileyen ve sonuna saygılar ekleyen bir cevap...
"Buyur burdan yak!" dedim kendi kendime. Adam seni yanlış anladı ama nezaket gereği bir şey söylemeyip iyi dilek ve saygılarını iletti yine de. Sağ olsundu. Haklıydı da. Sanal alemde neler olmuyordu ki...
Sonra tekrar mesaj yazıp beni yanlış anladınız falan dedim. Ardından da rahatsız ettiğim için özür diledim tabii. Ama utandım işte. Çok utandım...
Gelelim dünya haline...
Dünya halini düşünüyorum derken de, aslında çok şey düşünüyor ama söyleyemiyorum tabii. Tıkanıp kalıyorum öylece. Tıkanıp kalmak ki, en zor olanı...
Ama yine de ben şu kadarını söyleyeyim, gerisini sen anla facebook:
"Filler tepişir çimler ezilir"
Yani anlayacağın facebook, şu düşünme işinden hiç memnun değilim. Düşüne düşüne ne akıl kalıyor bende ne de uyku. Hele senin hergün ısrarla "Ne düşünüyorsun?" diye sormaların yok mu, deli ediyor beni, deli!
İlla beni konuşturacak illa temaşalık ettireceksin, değil mi?
Neyseki tahammül reçetem pek iyi geliyor bana. Yoksa öyle suspus, sakin göremezdin beni. Ki bir zamanlar demiştim değil mi "dilimin freni yok" diye?..
Tamam tamam, anladım!
"Artık sus, fazlaca kafa ütüledin!" diyorsun yani.
Haklısın...
Aslında çok konuştuğumun ve kafa ütülediğimin farkındayım.
Dilim kopsun!
Susmam gerekirdi oysa. Her zamanki gibi susup kabaran yüreğimle haşır neşir olmam gerekirdi. Ama oldu bir kere. Dökülmez dediğim yüreğim, dökülüverdi bir anda ortaya. Demek ki taştı az biraz...
En iyisi tahammül reçeteme bir selam verip susmak:
Selam, Selectra!
Selam, tranko buskas!
S.Ün
14.02.2018