ÇOK SEVDİM SENİ!.. (6)
Cesaretini ve gücünü toparlayarak kahvaltılıklarını alıp Gülcan’ın masasına yakın bir yere oturdu. Öyle bir denk getirdi ki oturuş şeklini, Gülcan’la gözgöze gelecek vaziyetteydi. Kahvaltısını gözlerinin ta derinliklerine bakarak yapacak, sıcacık duygularla keyiflenip, düşlerinin dünyasında masmavi gökyüzünde gelinlik gibi duran bembeyaz bulutları öpecekti. Sonra hayaller kuracak, Gülcan’a en güzellerinden mavi gelinlik giydirecek, faytonla nikah salonuna gidecekti kırmızılı, beyazlı, pembeli güller arasında. Bu sevgi dolu düşlerle gözleri buğulanıyor, şiirsel dugularla çayını yudumluyordu. Karşısında Kuğu güzelliğinde süzülen Gülcan; yüzünden, bakışlarından, dudaklarındaki kızıllığından aşk damıtıyordu Turan’ın gözlerine, pırpır eden yüreğine. Çay bardağını tutuşundan tutun da, lokmalarını ağzına alırken gösterdiği nezaket tavırları hayranlık bırakıyordu Gülcan. Turan, çocuklarına sezdirmeden o muhteşem güzelliği izliyor, en kısacık anda onunla başbaşa buluşmayı yeğliyordu.
Çocuklar çayların son yudumlarını içerken:
__Anne ablamla dışarı çıkıp güneşi, kuşları selamlayalım, ne dersin? dedi Bedirhan.
Güneşi, kuşaları selamlamaktaki maksatları başkaydı ve annesi durumu biliyordu. Bedirhan değil ama Birgül sigara içiyordu çok sıklıkla içmesede. Anne ve babasının yanlarında siğara içmiyordu Birgül. Annesi her zaman bırakmasını tenbihlediği halde bırakamamıştı. Tiryaki değil, dudakları arasından duman çıkarmanın keyfiyle içiyordu. Biraz da arkadaşlar arasındaki özentiden kaynaklanan bir alışkanlık gibiydi sigara içmesi. Anne ve babasını onun tiryaki olmasından korkuyorlardı. İleride başka alışkanlıklara yönelebilir tehlikesi daha çok düşündürüyordu onları. Şehirlerde ve hatta en küçük yerleşim birimlerine kadar inen, okulları, geleceği karartılan gençleri etkisi altına alan uyuşturucu baronların maşalarının elinde yok olan ve devletin zehir tacirlerinin karşısında aciz kalışı, memleketin genelinde tahmin edilemez tehlikeler oluşturuyordu. Her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında, Tv ve radyo haberlerinde uyuşturucudan ölenlerin haberleri veriliyordu ebeveynlerin çığlıkları arasında. İlkokul çocuklarına kadar inen tehlikenin farkına ve ciddiyetine varamayan devlet yönetimine acizlik ve korkularından tepki veremeyen anne ve babaların çaresiz boynu büküklüğü katil uyuşturucu baronlarını daha da cesaretlenditiyordu. O nedenle Gülcan ve eşi kızının biran önce zararlı sigaradan vazgeçmesi nasihatları henüz etkili olamamış, Bedirhan’a bu kötü alıkanlığın sirayet etmesinden endişeleniyorlardı haklı olarak. Hala üniversitede üçüncü sınıfta okuyordu. Okuldaki haylaş çocukların etkisinde kalmadan okulunu bitirebilse mutluluğun en güzelini tatacaklardı oğulları için. Memleketin evletları her kötülüğe heder ediliyordu başı bozuk düzende. Birgül’le babası özel olarak konuştuğunda sigarayı bırakmanın sözünü almıştı. Onlarda bu söz karşısında sabırla bırakacağı anı bekliyorlardı.
Gülcan, kızının gözbebeklerini delercesine baktı:
__ Hadin bakalım, selamlayın havayı, güneşi, kuşları, gökyüzünü ama fazla dumanlama ortalığı kızım! diyordu dargın bakışlarla.
Turan, çocuklar dışarı çıkarken bayram havasına bürünmüştü. Fırsatın en alasının geldiğine o kadar çok sevinmişti ki; kuş olup konacaktı Gülcan’ın omuzlarına. Tatlı tebessümlerinden bal damlıyordu. Kaç gündür sabırsızlığını zorlayan sınırında bekliyordu bu anı. Çocukların dışarıya çıkdıklarından emindi. Masasından kalktı, Gülcan’a sevgi dolu yıldırım bakışlar attı. O da bu bakışa karşılık gülen gözlerle cevap verdi. Bacaklarında sıtma titremeleri ile vardı Gülcan’ın masasına.
__ Merhaba Gülcan, diyebildi titrek haliyle.
__ Size de merhaba Turan bey. Buyur otur diyeceğim ama çocuklar hemen gelirlerse! Gerçi kızım sigara içmeye gitti, biraz oyalanırlar dışarıda, derken Turan’ın coşkusu tavan yapıyordu o anı yakaladığı için.
__ Çaylar içtik kahvaltımızda, isterseniz ben kahve alıp geleyim mi Gülcan hanım?
__ Peki Turan bey, benimkisi sade olsun!
Turan’ın bacaklarındaki titremeler yerini yüreğine bırakmıştı. Kahveleri bir çırpıda getirerek Gülcan hanıma sade kahvesini ikram etti ve kendiside tam karşısına oturdu. Hafif beyazlaşmış griye çalan saçlarını parmakları ile tarar gibi yaptı. Dudaklardan önce gözler konuştu. Yılların hasreti yüklenmiş bakışlar öyle anlamlıydı ki... İkisininde kaderlerinde kaoslu seneler bitmek bilmemişti. Mutlulukları yok denecek kadar azdı geçen zamanlarında. Gönülden aşkı tadamamışlar, adeta talihlerine küserek içlerine kapanmışlardı. Kaderlerine razı edilmişlerdi bir bakıma. Gülcan, kendinden oldukça yaşlı biri ile evlendirilmesi, Turan’ın evdeki huzursuzluğun ve sevgisizliğin getirdiği bunalımlar çıldırma noktasına gelmiş ve zamanı gelincede ceketini alıp çekip gitmişti ardına bakmadan! O gidişin bir daha eve dönüşü olmamıştı. Ama Gülcan eşinden ayrılmamış, çocuklarının perişan olmasının korkusu ve bir de eşinin ona karşı her hangi bir saygısızlık yapmaması, asla şiddeti görmemesi ayrılmama sebeplerindendi.Kocası ona oldukça şevkatli davranıyor, bir dediğini ikilemiyordu. Fakat yüreğinde aşk ateşi sönmüş, onunla bir baba, arkadaş, dost anlayışındaydı. Her ne kadar iyi niyetli biri olsa da eşi; aralarında sevgi, aşk olmaması onu karanlık dünyasına mahkum ediyordu. Yüzü gülüyor, içi alev alevdi. Evlenmeyi düşünmemişti Gülcan. Onun hedefi üniversiteyi okumak, kariyer dahibi olmaktı. Liseyi iyi derece ile bitirmişti. İlerisi için odaklandığı hedeflerin önüne engeller konulmuştu. Anne hayatta olsaydı evlilik olmayacaktı. Öyle bunalım içine girmişti ki, aklının ucundan geçirmediği anda evlendirilmişti. Üstelik kendinden yaşça biriyle... Gençliğinin sızıları hala yatıyordu kalbinde. Şimdi kendi yaşında biri ile gerçek aşkın pırıltılarında hayat bulacak gibiydi.
Yılları öğütüp gelmişlerdi her ikiside. Turan’ın eşine biten aşkı hayata küstürmüştü kendini. Üç çocuğunun hatırına katlanmıştı onca yılları. Mevsimleri hazan, kıştı. Küçük bir esnaftı kasabası Yalvaç’ta. Kasabadan çoğu ayrılmış az iş alanı olmasından. Kasaba halkı genelde çiftçilikle uğraşıyor, sanatkar olanlarda küçük atölyelerinde günlük nafakalarını çıkarıyorlardı. Turan, demir doğrama ustasıydı ama anlamadığı iş yoktu. Dükkanına gelen her işi yapmadan göndermezdi. İşte bu küçücük iş yerinden kazandıkları ile çocuklarını güçlükle okutabilmişti. İlk çocuğu Ayyüce ve iki oğlu Alparslan, Bilgehan üniversiteyi okumuşlardı. Kızı edebiyat öğretmeni, Alparslan beden eğitimi, Bilgehan ise ziraat mühendisi olmuştu. Üçününde iyi birer meslek sahibi olmaları onu çok mutlu etmişti. Oğullarını sadece yaz tatillerinde öğleden sonra yardım etmelerini istemiş, onların demir doğrama sanatkarı olmalarını istememişti. Her akşam yurgun düşüyor, hanımın suratından sevimsiz tavırlar evin havasını bozuyor, sosyal hayatı nerdeyse yok gibi bir hayatı vardı. O nedenle evlatlarının yüksek diplomalı meslek sahibi olmalarına çaba harcamıştı ve sonunda da muvaffak olmuştu. Evdeki mutsuzluğunu elinden geldiğince çocuklarına yansıtmamaya çalışmıştı evden ayrılıncaya kadar. Turan’ın ve Gülcan’ın küskün yüreği ömürlerinin bundan sonrasında mutluluğu yakalayabilecekler miydi?
İkiside yılların tercübelerinin ışığında mutsuzluğa yol açabilecek her türlü olumsuzlukları bertaraf edecek kemale ermiştiler. Ve yürek atışlarının birlikteliği kendilerini birbirlerine kenetleyecek, ömürlerinin bitimine kadar masallar diyarında yaşanan aşkları yaşayacaklardı şayet önlerine her hangi bir engel çıkmadıkça. Aşkla dopdolu bir yuva kurulacak hayalini canlandırıyorlardı kafalarında. Rengarenk düşler sarmış, kucaklamıştı onları.
Turan, Gülcan’ın sesizliğinden cesaretle:
__ Gülcan hanım, sizinle içtenliğimle tanışmak istiyorum. İnanın ilk gördüğüm andan itibaren yüreğimde öyle bir yer edindiniz ki; sanki sizi uzun yıllar tanıyormuşçasına içimde ılık meltemlerin etmeye başladı. Çöle dönmüş yüreğime yağmurların yağdı, sevgi cemreleri düşürdün kalbime, diyordu Gülcan’ın endamında parlayan ay ışığına bakarak.
Gülcan, sıkılarak başını kaldırdı:
__ Biliyorum Turan bey! dedi pembeli dudaklarının ışıltıları arasında. Devam etti sözüne. Anlıyorum siz benim gibi mutsuz bir hayatınız var. Bende size karşı içimde tuhaf kıpırdanışlar oluştu. Sonbahar yaprakları gibi savrulup giden yüreğime bahar havası getirdin, hüzünlü gönlüme çiçekler açtırdın, derken gözlerinden aşk ateşi yağıyordu sağnak sağnak Turan’ın gözlerine...
__ Çok teşekkür ederim Gülcan. Bağışlayın Gülcan hanım demedim. Resmiyeti zaten sevmiyorum. Yüksek müsaadenle bundan sonra Gülcan diyeceğim ve sende sadece Turan de! Bey kelimesini unutalım!
__ Peki Turan.
__ Çocuklar gelmeden ben kısaca kendimden bahsedeyim ve ikinci buluşmamızda ben kendi özelimle her şeyi anlatırım en ayrıntılarına kadar. Sormak istediklerinizi, aklınıza takılanları sor çekinmeden. Cevap veremeyeceğim hiç bir sorun olmayacak, emin ol!
__ Bende öyle Turan. Sormak sitediklerini sor. Benim gizli kapaklı yanım yok! Şeffafım yani...
__ Teşekkür ederim sevgili Gülcan. Ben kısaca en önemli olan durumumu diyeyim. Uzun yıllar yalnızım, eşimden ayrıyım. Üç çocuğum var. Üçüde okuyup kendi işindeler. Üçüde evli, kendi evlerindeler, mutlular. Henüz iki torunum var. Emekli oldum kendi işimden. Isparta’nın Yalvaç kazasındanım. Orada müstakil, bahçeli bir evim var. Tek eksiğim senin gibi birinin hayatımda olmaması. Yalnızım yani. Pek evlenesi isteğim olmadı. Seni burada görünce; neden bilinmez ama senden çok etkilendim, gönlümü alevlendirdin! İnşallah Allah seni bana nasip eder. Çok etkileyicisin. Güzelliğin kadar, duruşun, konuşusun, zerafetin çok alımlı, dedi. Yüreğinde binbir çeşit güller tomurcuklanıp açıyordu Turan’ın
__ İlahi Turan! deyerek güldü hafifçe. Beni gözünüzde çok büyütmüşsünüz. İltifatınıza ayrıca çok teşekkür ederim. O sizin gönül gözünüz. Sizde çok beyefendi birisiniz. Yalan söyleyemem; gönlüme dokundu bakışların. Yalnız...
Turan, ’’Yalnız..’’ dediği son kelimesine tepesinden aşağı kaynar su dökülmüş sandı. İçinde bir çok soru işaretleri barındıran bu kelimeyi ’’neden?’’ söylediğine şaşırmıştı. Yüzündeki tatlı haller yerini üzüntüye terk eder gibi oldu.
Şaşkınlığını gizleyemeden:
__ Evet, yalnız derken neyi kastettin Gülcan? Aksi bir durum mu var?
__ Bak Turan, beni yanlış değerlendirme ama söylemem gerek! Ben evliyim. Senin gibi bekar değilim yani!
__ Aaaa! Öyle mi? İnanın ben seni sadece çocuklarınla görünce eşinden ayrılmış, bekar sanmıştım. Vay be! Bizde de şans mı var? Hayatımda sizin gibi bir güzele, asil birine denk geldim; onu da büyük engelle karşılaştım. Gülcan senden özür dilerim!
__ Yapma öyle! Evliyim ama gel birde sen içime sor, evli miyim? Çocuklarımın sebebi ile ayrılmadım. Onun sevgisi şu sancılı yüreğimde olsaydı birlikte gelirdik! O nedenle kendini sıkıntıya sokma. İlerisi için adımlar atarız, birbirimizi daha iyi tanıdıkça bakarsın neler olur, bilinmez. Rabbim her şeyi nasip edendir. Nasipte sevgimiz varsa birlikteliğimiz daim olur. Ben de sana karşı boş değilim artık, dedi. Turan’ın bir anda çöken moreline güç katı sözleri.
__ Nasıl yani? Sorun yoksa, bende sabrederim. Hatta bir ömür yazgını beklerim Gülcan. Allah’a dualar eder, hayatımı seninle birleştirmeyi arzularım! derken solan gülleri yeniden açtı yüzünde Turan’ın.
Gelecek günlere, yıllara düşler kurulmaya başlanmıştı. Her iki yürek birbirlerine o kadar çabuk kaynaşmışlardı. Gönüller birleşmeye başlamıştı samimi , yalansız konuşmalar arasında. Daha çok şeylerin konuşulacağı zaman gerekliydi. O zamanı yakalamanın engelleri bir bir aşılmalıydı. Gülcan evli ve çocukları yanındaydı. Onlara belli etmeden günleri nasıl geçirecekti. Turan’la irtibat kurarken ya öğrenirlerse, başına olmadık aksilikler gelebilirdi. Olumsuzluklar ön plandaydı. Bunları aşmanın kolay olmayacağını iyi biliyordu. Turan için böyle bir tehlike yoktu. Çocuklarının bilmesi kıskançlıklarından başka bir şey olmayacağıtı. Çocukları engel değildi onun için. Hiç bir çocuk anne ve babasını başka bir yabancı ile paylaşması mümkün değildi. Anne ve babalarının saadetinede engel olacak halleri olamazdı kıskançlıklarının dışında. Turan, daha fazla Gülcan’ı düşünüyordu.
Gülcan, dalıp gitmişti. Soğumuş kahvesinden bir yudum alırken:
__ Turan, ileriki günlere bakacağız. Birbirimizi daha çok sevdikçe ayağımıza dolanan ayrık otlarını sabrımızla bir bir temizleyeceğiz. Sen merak etme, her günümüz güzel olacak!
__ İnşallah Gülcan. İnan çok istiyorum karanlık düşmüş hayatıma güneş olmanı. Aydınlığına, sevgine çok ihtiyacım var. Allah tez zamanda kavuşturur seni bana.
__ Acele etme Turan! Daha birbirimizi net tanımadık. yarınlar inşallah hayrımıza olur.
__ İnşallah Gülcan!
Yaklaşık bir saat kadar olmuştu sohbetleri. Kahvelerini içecek fırsat bulamamışlar, soğumuştu. Sevdaya açılan yelkenler, adeta kahve içmeyi unutturmuştu onlara. Kelebekler gibi uçuşuyordu gönülleri yemyeşil vadilerde. Çiçeklerden çiçeğe konuyor, özgür bir sevdanın başlangıcını kutluyorlardı. Birbirlerini kovalıyordu envai güzellikler arasında. Kışlar bitmiş, engin dağlarda eriyen karlar dereler halinde akıp gelirken birleşip çağlayan oluyordu gönüllerinde. Göçmen kuşlar gittikleri uzak diyarlardan yurtlarına dönüyor, leylakların bıraktıkları muhteşem yapı evlerinde hazırlık yapıyorlardı sevdanın ateşinde yeni evlatlar edinmeye. Kırlançgıçlar o minik gagaları ile getirdikleri çamurları özenle güvenli yerlere evlerini inşa ediyorlardı mühendis gururuyla. Güllük gülistanlık alabildiğine her yer. Cemrelerin düştüğü topraklar ısınıyor, uykudaki dallar uyanarak yaprağa duruyor, tomurcuklanıp çiçek açıyordu yemyeşil yapraklı bademler... Geçen yılların küskünlüğüne, kahrına inat coşan Akdeniz, Ege, Karadeniz dalgaları seviçle kıyılara vuruyordu. Kelebekler bahar sevinci ile kanat çırpıyorlardı tüm sevdalar adına. Sonsuz mutluluğa yelken açmanın vakti gelmiti Turan’la Gülcan’ın...
Her ikiside bir anlık dalar gibi oldu, sesizleştiler. Garsonların gürsesi ile irkildiler:
__ Haydin baylar, bayanlar buraları toparlamalıyız. Kahve ve çaylarınızı aşağıda lobi kısmında içebilirsiniz, temizlik yapacağız!
Gülcan:
__ Turan neredeyse çocuklar gelebilir. Bak ne çabuk geçti bir saate yakın zaman ya? Sen hemen kalkıp lobiye mi gidersin, dışarı mı çıkarsın? Ben de çocukların yanına varayım onlar buraya gelmeden, dedi.
İkiside birlikte kalktılar. Turan lobiye inerken, Gülcan’da dışarı çıktı. Gelecek görüşmeyi Gülcan planlayacaktı. Otelde değilde, dışarıda orman gezisine çıkarak birlikte gezerlerken konuşacaklar, hem romantik bir atmosfer, hem de güzlim kuş sesleri arasında geleceğe köprüler atacaklardı. Engeller bir bir aşılacak, yarınlar onlara umutlar sağacaktı...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
10 Şubat 2018 Cumartesi 15:00 Akşehir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.