- 1306 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çingene Kadın...
Tarih:Ağustos 1973.
7 yaşındaydım. Anamın bez dokuduğu odasının eşiğine sırtında bohçalı bir kadın geldi ve oturdu.
Oturma odamızın kapısı yarı açıktı. Kafamı uzattığımda bu yabancı kadının anamla selamlaşıp, kucaklaştığını gördüm.
İnsanlara karşı her zaman mesafeli olan anamın, o güne kadar çok az gördüğüm bir samimiyetle bu kadınla kucaklaştığına şahit oldum. Aynı ana babadan doğmuş gibi birbirine sarıldılar, öpüp, kokladılar.
Sohbetlerine kulak misafiri oldum.
Anam sordu;
-Kör Kamilin kızı evlendi mi?
-Evet.. Yeni düğününü yaptık.
-Kardeşin Arzu da geldi mi?
-Evet. O da geldi. Şimdi çadırları kuruyorlar. Birazdan o da bohçasını sarınır çıkar köyün içine…
Anamın kucaklaştığı kadının her sene çeltik biçiminde köyümüze Ankara’nın Nallıhan ilçesinden gelen çingenelerden biri olduğunu daha sonra anladım.
Başbaşa en az bir saat sohbet ettiler.
Bu sohbet sırasında anam, evde özel misafirlerine sunduğu yiyeceklerden getirdi. Kavun ve karpuz da kesip, özenle ikram etti.
Bir sene önce birbirinden ayrılan iki kardeşin, yeniden buluşma sahnesini izlemiştim adeta.
Kadın evden ayrılınca anamın eteğine yapışıp, meraklı halimle sordum,
“Ana kim bu kadın?”
“-Benim gardaşlık” dedi.
Çocukluğumda Çeltikdere Köyü’nde gardaşlığın anlamı, öz kardeş gibi birşeydi.
Gardaşlık, dert ortağı ve sırdaşlıkla eş anlamlıydı.
Çocuk yaşımla anlayamadığım şeyleri de konuştular.
Çingene kadın, anama bizim köyde neler olduğunu soruyor, anam da köyün son bir yıldır yaşadığı önemli olayları sıralıyordu.
Ben ülkemin çingenelerini daha 7 yaşındayken tanıdım..
Anamın bir çingene kadına, öz kardeşi gibi sarılma sahnesine küçük yaşta şahit oldum. Onlar arasındaki gönül köprüsünün muhteşemliğini yaşadım.
Ve anamla aynı yaşta olan çingene kadından onlardaki insani boyutu da gördüm.
Köyümüze çeltiklerin biçildiği Ağustos ayı başlarında gelirler, Kasım’a kadar Ördeklik’teki çadırlarında kalırlardı.
Şimdi ancak film sahnelerinde görebildiğim bir canlılıkta, köyün insanları gibi yaşarlardı. Köpekleri, eşekleri, tavuklarıyla köyümüze en az 10 çingene çadırı kurulurdu. Köyün nüfusu da üç aylığına en az 100 kişi artardı.
Üç ay süresince çingeneler köy halkına karşı çok saygılı davranırdı.
Köyün kap kacaklarını kalaylar, Aladağ Çayı kenarındaki söğütlerden sepet örerlerdi. Bağ bahçeye dokunmazlar, üzüm salkımlarına ellerini sürmezlerdi.
Ve Çeltikdere’nin neşesi, güzelliği 3 aylığına gelen 100 yeni çingene nüfusla daha da artardı.
—
Tarih:Haziran 2013.
Sabah Gazetesi Sıla Yolu tesislerinde 8. günümüzde de otelden dışarı çıkamadık.
Kiel Sabah Gazetesi temsilcisi Hasan Atmaca ağabeyim bana yansıtmasa da çok sıkıldı.
Üç gündür E 75 yolu üzerindeki tesislere gözlük satmaya üç genç geliyor. Üçü de birbirinden iyi giyimli.
-“Sen henüz tanışmadın, ancak şu gözlük satanlara kızma, buralardan kovalama müdürüm” dedi Hasan abi. “İyi çocuklar” diye de ekledi.
2011 senesine kadar Sırbistan’da tesislerimizde dilenen, gözlük satanlara kızıyordum.
Ancak Belgrad yakınlarındaki Ruma’ya 2011 yazında Köln’den gelen, ermiş ruhlu yaşlı bir amcanın anlattıklarından sonra, ne camları yıkayıp birkaç kuruş almaya çalışan, ne dilenen ne de gözlük satanlara kızıyordum.
“Delikanlı karışma onlara. Rızıklarını kazanıyorlar. Hele sakın azarlama. Allah onlara rızıklarını bu yolla vermiş. İlahi düzene müdahale etme” diye uyarmıştı beni bu amca.
-Bizim gözlük satan gençlerden Yunus ile Esat buralara yakın bir yerde balık tutulabileceğini söylediler. Bir iki saatliğine de olsa gidelim” dedi Hasan abi.
Evet. 10 gün tesislerde kalmaktan, Almanya’dan gelip, Türkiye’ye gidenlerin haberini yazmaktan sıkılmıştık. Günlerimiz tekdüzeleşmişti.
Yakınlarda bir derenin olduğunu öğrenmem ve hele balık tutulacak olması beni çocukluğuma götürdü. “Ve ben Sırbistan’daki bu dereden ellerimle balık tutarım” diye içimden geçirdim.
-“Elimizi çabuk tutup, haberleri atıp, kaçalım abi” dedim.
Yunus, Esat ve arkadaşına durumu bildirdik.
“Abi, bizim arabayla gideriz” dedi Esat. Opel, 1990 model ama. Buraların ferrarisi diye ekledi.
-Velika Plana’dan öğle sıcağında yola çıktık. Camları açtık.
CD’den bir Türkçe şarkı koydu.
Ve ekledi, “Abi biliyor musun. Biz çingeneyiz”
… Ve beni 1973 yazına götürdü. Anama. Anamın evimizde karlışadığı ve nefes almadan konuştuğu, gardaşlığı çingene kadına..
Çeltikdere’de Aladağ Çayı’nda çocukluğumda çingene çocuklarıyla balık tutardık. Şimdi Sırbistan’da çingene gençlerle yine balık tutmaya gidiyoruz. Aradan yıllar geçse de sevgi ve saygıda bir azalma yok. Çünkü anamız, babamız yani Anadolu bize insanı olduğu gibi sevmeyi öğretti.
… İçimden başlayıp, baştan sona anlatasım geldi, Çeltikdere’ye Nallıhandan gelen çingenelerin hikayesini.
Ama anlatadım.
Çünkü Almanca ve İngilizceleri yetersizdi. Hem yeterli olsa da anlatamazdım ki..
Çünkü bazı şeyler sadece yaşanabilirmiş. Anlatılamaz ve aynı zamanda yazılamazmış…