- 774 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUK GELİN
Ayşeyle ilk kavgamız tavuklarımız yüzünden olmuştu. Onların tavuğu bizim pinliğe girmiş, bende erkekliğimi kullanarak vermemiştim. Oysa o inatla tavuğunu istiyordu.
Ertesi günü tavukları dışarı salınca onun tavuğubu kez doğru yerine gitti. Gitti gitmesine de, bu kez Ayşe dün geceki yumurtayı istemez mi. Olurdu olmazdı derken sinirlendim al sana yumurtan dedim yüzüne fırlattım yumurtayı. Yüzü ve saçları berbat olmuştu ağlaya ağlaya gitti evine.
Ayşe benim çocukluk arkadaşımdı. Ne kadar kavga etsek te birbirimizi görmeden duramazdık. Çocukluk derken daha beş altı yaşlarındaydık. Komşumuzun kızıydı. Günlerimiz beraber geçerdi…
….
Okula başladık filan derken on yaşına gelmiştik. Sanıyorum biz dördüncü sınftaydık. Beşinci sınıfta da Ayşe’nin kuzeni Nuri vardı. Sene sonlarıydı. Kızlar arasında bir fısıldaşmadır gidiyordu… Birgün iki gün derken annemle babamın konuşmasını duydum.
- Ayşenin sözünü vermişler dedi babam.
- Ya! Nuri’ye mi?
- Kime olcaktı, tabi ki ona.
- Doğru o kadar mal mülkü başkasına mı böldürsünler. Zaten emmisi büyüttü yetimi…
Nedense içimden tanımlayamadığım bir acı, bir burkulma, bir ihanet cızzz ederek geçti gitti. Canım niye sıkılmıştı; sahibi olduğum bir oyuncağımı mı elimden almışlardı? Neden böyle tersim dönmüştü? Ayşenin birkaç gündür kayıtsızlığı bundan mıydı? Sesimi çıkarmadan gidip yattım. Kafamın içinde bir sürü soru vardı. İlk defa evlilikle ilgili sorulara takılıyordum. Öyle ya Nuri benden bir yaş büyüktü. Seneye de ben mi aynı duruma düşecektim?
Ertesi gün okula gittiğimde artık herkes duymuş okul çalkalanıyordu. Bense Ayşeyle karşılaşmamaya çalışıyordum. Farkettim ki o da kaçınıyor ama arada kaçamak bakışlarımız kesişiyor hemen başımızı çeviriyorduk. Allahım neydi bu? Biz neden suçlanıyorduk yada neden utanıyorduk yada tanımlayamadığımız bu heyecanın adı neydi? Zaten hiçbir zaman aramızda yaşımızın gereği oyunların dışında bir şey olmamıştı.
…
Okulumuz bitmiş ben mal gütmeye başlamıştım. Ayşe de tarlada meğel ediyordu. Birgün sordum anneme bunlar neden evlenmiyorlar hala diye. ‘Vakti var daha’ deyip lafı kapattı. O vaktin ne olduğunu anlayamamıştım. Soru soran gözlerime baktı ve :
- Oğlum biliyorum anlamıyorsun Ayşenin yaşının küçüklüğünü de alamıyorsun. Ama sende Zelihayla beşikkertmesinya. Hem siz daha doğmadan söz verilmişti.
- Yani ben illaki onunla mı evleneceğim?
- Hayır büyüyünce isterseniz zorla yok.
- Ayşe de mi öyle?
- Hayır onun ki özel bir durum. Yetim olduğu için kurda kuşa yem olmasın diye.
Derken ben yatılı okula gittim köyden koptum. Ayşe de 15 yaşında evlenmiş.
….
Aradan yıllar geçmiş ben öğretmen olmuş doğu illerinden birinin köyünde öğretmenliğe başlamıştım. Sene 1976.
Stajer öğretmenlerin bir dosya hazırlaması isteniyordu. En önemlisiyse köy incelemesiydi. Köyün geçim kaynakları, ortakmalları, sosyal hayatı, nüfusu gibi herşeyini düzenli bir plan dahilinde yapardık. Yalnız bu arada nüfus sayımına da denk gelmiştik ve dosyamız içinde bir kazanım olmuştu bu.
Nüfus sayımındaki görevimiz gereği her eve uğramıştık. Ve çok şaşırdığımız şeylerle karşılaşıyorduk. Bunlardan en önemlisi okur yazar oranının düşüklüğü ve annelerin çocukların yaşlarına oranla yaşlarının çok küçük olmasıydı. Hayretimizi içimizde saklayarak çizelgeleri doldurduk. Çünkü fazla hayret sorun çıkarıyordu.
Birde bir ailedeki çocuk sayısının çok fazla olması. Bu da adamın iki ya da üç eşi var, yasa gereği birinin evlenme cüzdanı var dolaysıyla diğer çocuklarda bir anneye kayıtlı…
Bu bilgileri de aldıktan sonra köy incelesi çalışmama devam ettim ve bu çok eşlilik nedenlerini usulünce inceledim. Gördüm ki herbirinin ayrı bir hikayesi var.
Çocuk yaşta evliliklerde de benzer hikayeler var. En önemlisi malın bölünmemesi. Özellikle yetim ve öksüz çocuklar için.
Bu iş o kadar kanıksanmış ki herkes hayatından ‘memnun’ görünüyor.
Ayşe aklıma geldi. Evet o da yetimdi ve emmisi sahip çıkmıştı. Köylünün tek geçimi topraktı. Ve bu yüzden bir karış toprak için cinayetler işlenirdi.
Devamı yarın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.