AHLAT AĞACI
Ahlat Ağacı.
Yani “yaban armudu.”
Ormanda kendiliğinden biten yabani garip bir ağac.
Genelde açık alanlarda bulunur.
Orman içinde yer alsa da, orman ağacı sayılmaz.
Yetim çocuk gibidir.
Üvey annesi, onu kapı önüne bırakmıştır. Babası sahip çıkmamaktadır.
Çam ağacını kesip eve getirirken yakalansanız, traktörünüzü satarlar.
Ahlat ağacını kestiniz mi bir şey olmaz.
Doldurun kamyona, odun diye gidin bir şehrin göbeğinde satın. Kimse “kaçak odun” satıyor diye, yakalamaz sizi.
İşi bozuk olan köylüler kesip kesip sattılar, ahlat ağaçlarını bir zamanlar.
Tarlaların içinde neredeyse hiç ahlat ağacı kalmadı.
Birçok canlının, neslini kuruttuk.
Ahlat ağaçları da neredeyse ayaklarını sallamak üzereyken, şimdilerde kurtuldu gibi.
Ahlat ağacını kesip, odun yapan “odunlar” yok oldu.
Ahlat ağacı, yeniden kendine geldi.
*
Ahlat ağacı, armudun ana ağacıdır.
Ahlata armut aşılarsınız, olur biter.
Artık su istemez, bakım istemez.
Mevsimini buldu mu, her yıl meyve verir.
Gidip toplamazsanız, kuşlar kurtlar bayram eder.
“Armudun iyisini ayı yer” derler
Bu bir aldatmacadır. Akıllı insanların uydurduğu, bir aldatmaca.
Avanak Avnileri, kandırmak için.
“Armudun iyisini akıllı adam yer.”
Bu böyle biline.
*
Bizim Çanakkale yöresinde, (ilçelerinde ve köylerinde) nereye giderseniz gidin, Ahlat ağacını görebilirsiniz.
Ahlatın meyveleri küçük olur. Dalında sert ve yenmeyecek kadar acımtrak ve buruktur. İnsanın dudaklarını toplar, boğazını sıkar. Ayva gibi.
Dalından koparılan ahlatlar, bir hafta gibi bir sürede olgunlaşır. Rengi kahverengiye döner. İçi yumuşar. Aynı muşmula gibi olur. Meyvenin içi taşlı olur. Taşları mide bile eritemez.
*
Yörükler ayranı sever.
Muhacirler (Macırlar) Ahlat (Alfat) turşusunu.
Ahlat meyveleri, bir kapalı kap içine alınır, üstüne su ilave edilip kabın ağzı iyice kapatılır. Zamanla ahlatlar turşu olur. Suyu içilir.
Şekere (diabet) iyi geldiğini söylüyorlar. Sindirimi kolaylaştırdığı kesin.
Bazı durumlarda “Ahlat şarabı” olma durumları da var.
Hacı evde çekince turşuyu, kahvede meclise bakan olabilir.
*
Sonbahar yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Neredeyse kış geldi.
Orman içinde her yer bereket fışkırıyor.
Ahlatlar.
Güvemler.
Karamıklar.
Hövezler.
Mantarlar.
…
Güzelyalı’dan (Çanakkale’nin bir tatil köyü) öteye gittim.
Deniz kenarından, ”Karanlık Liman’ı” geçtim.
Ahlat ağaçları yüklenmişler meyveyi, bekleşiyorlar.
Gelen yok, giden yok.
Sadece kuşlar var.
Kuş sesleri ve denizin dalgaları.
Topladım ahlatlardan, birkaç poşet.
Ne yapacağımı anladınız siz.
*
Hani derler ya;
“Gezen çakal, yatan kurttan yeğdir.”
Gezelim arkadaşlar.
Bazen, atalım kendinizi şehir dışına.
Mutlaka yeni bir şeyler keşfederiz diye düşünüyorum.
Zira ömür;
“Yatmak ve bakmak için çok kısa.”
Ne dersiniz?
şuayipodabasi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.