- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KRAL ÇIPLAK
“Va Ömera!..”
Bu nida yükselmişti Hz. Ayşe’den, Koca Ömer’in devrildiğini duyunca. “Ah Ömerim!..”
Aynı nida tütüyor bizim kırık gönüllerimizden de, artık bir tek Ömer bile göremedikçe etrafımızda.
“Ah Ömerim!...”
Neredesin?...
Hep muhtaçtık Ömerlere… ve hep muhtacız… daha bir muhtacız şimdi…
Ömer gerek bizlere.
Adaleti göklerden inmiş, Cebrail soluğuyla Hira’ya. Kırk yamalı urbası, kırık asasıyla… Güveni nefsimize cariye yaptığımız, devlete dev bir güvensizlik gemlediğimiz devrimizde devasa kaygılarımızın ilacı olacak…
Ömer gerek bizlere.
***
Ömer’i sordum asrıma. Ömer şehitti. “Yok” dedi boynu bükük.
Oysa bir zamanlar Ömerler yaşardı bu diyarlarda. Ömerler vardı. Davarının ağzına haram lokma yer diye kese bağlayan Ömerler. Müşterisini yan dükkâna siftaha gönderen Ömerler. Kolunu kısasa kısas veren Ömerler. Komşuya komşu olmayı bilmiş Ömerler. Ömer gibi Ömerler… Ve “Olmaya devlet cihanda, bir koca Ömer gibi…”
Nerdeler?
Şehit oldular… karşı bayırda gömülü…
Biz şehit ettik onları… asırlar önce; ve doymadık şimdi. Doğan her Ömer’i kundağında şehit eder olduk. Dertli Fuzuli, “Selam verdim, rüşvet değüldür deyü almadılar.” diyerek kesiyordu Ömer’in bağrından damlayan ilk kanın destanını. Asırlarca miras bıraktık kanlı hançeri nesillerimize.
Oysa şimdi Ömerlerin yokluğu sardı yüreğimizi. ‘Nerdeler?’ diye ağlarken samimiyetsizce, cevabı adı Ömer o Haccac veriyordu buz gibi:
“Sizler Ömer devrinin cemaati olun, ben de Ömer olayım.”
Ömer olmak ya da Ömer olmamak. İşte mesele buydu.
Geçenlerde bir hırsız gördüm renkli kutuda. Pişkin bir dayak yiyordu elini kirlettiği mahallenin esnafından acımasızca. Esnafın acımasız darbeleri hırsıza mı yoksa hırsızlığa mı diye düşündüm bir an. Sonra aklıma geldi, fiş istediğim zaman sövmüşüm gibi bakan veya ‘fiş almazsanız şu kadara yaparız’ diyen beyefendiler. Acaba dedim, şu sert yumruğu indiren bey de mi onlardandı? Eğer öyleyse dayak hırsızlığa değil, sadece onun başka bir failineydi. Hırsızlık hala elini kolunu sallaya sallaya gezerken aramızda. Bulunamazken…
“Fiş almasak ne kadara olur ağbi?” diye sorulan eşkıya sorulara sakladık onu biz. Edebiyatın ve aşkın maviş güzeli denizin üstüne sıçrattık onu, çalıp kaçarken “devletin malı deniz, yemeyen bilmem ne” diye arsızca.
Kaçak diye övündüğümüz mülkün ambalajına sakladık onu. Korsan neşriyatın pişkin edebiyatının sayfalarına.
Yolsuz bırakırken kendimizi hanlar diktik onun için yolsuzluk kervanının üstüne çil çil. Sonra gün gelip bizden de bir şeyler götürmeye başlayınca başka hanlara, ağladık şımarık bir çocuk gibi. Başa baktık hemen ve başa kaktık başımızdakilere olmayan itimadımızı. Ama bu Ömerlik değildi. Yine de ‘bana ne, bana ne!’ diye yaramaz çocuklar gibi Ömerler istedik başımızda. Lakin Ömersiz kalışımızın nedeni aslında bu edepsiz ‘bana ne’ciliğimizdi.
“Va Ömera!...”
Bu nida hep ağzımızda olacak gibi…
“Kral çıplak!” diye hiçbir şey yapmadan bağırmayı marifet bildikçe.
Cazgırca “Kral çıplak!” diye bağırıp; ardından bir yoksulun çıplaklığını acıklı bir fon müziğiyle verdikten sonra, çıplaklığıyla para kazanan mankenleri veren medyanın Ömerlikten uzak olmasıyken halimiz, Ömer istemek Ömerlik mi acaba?
Değil pekâlâ. O zaman ne ola ki?
Ömerlik, “Kral çıplak!” demekte değil kendi çıplaklığımızı görmekte.
“Va Ömera!...”
Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”
Ömerleri Ömer yapan
Hz. Muhammed (sav)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.