- 860 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Künyeden
İstasyonun karşısında ve tren raylarını cepheden gören pastanede kahvaltı yapmayı seviyorum. Bir kere trenlerin kimilerine gürültü kirliliği gibi gelen sesleri, yolcuların yüklerin trenlere yerleştirilmesi, istasyon kokusu, dahası bu pastanede günün her anı taze bir şeyler bulmak, portakal suyunun en lezzetlisini ve yeni sıkılmışını burada içebilmek, yeni yeni sıkılmışlıklardan uzak tutan havası, kim bilir daha ne çok şeyi.
Garson kızın alımlı görüntüsü, gülümseyişi, ucuz parfümünün teniyle yakaladığı uyum, toptancılar gelip kolileri arabadan indirirken kızın birden vitrin penceresine sırtını dönüşü, bir de nasıl ayarlanmış bilmem, müzik. Duvarlara özenle yerleştirilmiş hoparlörlerden yayılan kısık, anlamlı, hiç kimsenin neden burada böyle şarkılar dinletiyorsunuz diyemeyeceği türden seçimlik melodiler.
Bir pastanede kahvaltı yapmayı tercih etmek için amma çok nedene ihtiyacım varmış meğer. Bu gün güneş pırıl pırıl. Yaşamak ve yaşamı seçmek için ne kadar güzel bir zaman? Kahvaltı için ne geç, ne erken. Ceketimi sandalyeye asıp gazetemi okumaya koyuluyorum. Garson kız nasılsa siparişimi soracak birazdan. Acelem de yok zaten. Kovulduğum son işten beridir çalışmam gerekmiyor. Faturalarımı ödememeyi alışkanlık haline getirdiğimden, hiçbir bankacılık işlemi gerçekleştirmem gerekmediğinden, müze ve sergi ziyaretleri için henüz erken olduğundan, kimse beni beklemediğinden, ve ben kimseyi beklemediğimden, hiçbir şey hiçbir yere yetişmek zorunda hissetmediğinden, hiç acelem yok işte.
Trenler hep olduğu gibi peronlara yanaşıp yolcularını yüklerini alıp ilerliyor. İstasyon görevlileri sağa sola koşuşturup çok meşgulmüş gibi davranıyor. Gün boyu neredeyse sürekli oturmaktan buruşmuş kıçlarını sallaya sallaya dolaşıyorlar etrafta. Beli silahlı olanlar, güvenlik görevlileri. Onlar ellerini arka ceplerine sokarak yürüyor genelde. Düdüğü gömlek cebinden sarkmış şu adam tren şefi. İstasyonun içindeki büfeden veresiye sigara alabilen tek insan, istasyon müdürü. Hep kolalı gömlek giyer, fakat nedense gömleğini ceketinden aşağıya doğru sarkıtır, gülümsediği görülmüş şey değildir.
O treni farketmişti. Tren de onu. İkisi de birbirlerine doğru koşuyordu sanki. Tren tonlarca ağırlığındaki o demir yığını kendiliğinden duramazdı ki? Ya makinist? Yağlı göbeğini ovalarken mi görmemişti, yoksa gözlüklerini mi siliyordu o sırada? Ben, pastanedeki garson kız, hepimiz dona kalmıştık. Tren ve onun arasındaki mesafe giderek kapanıyordu. Bir filmi ağır çekimle izlemek gibiydi. Ve çığlıklar, kan kokusu, raylara yapışan et ve kemik parçaları. Makinist ağlamaklı bir sesle görmedim diyor. Aniden fırladı trenin önüne. Tren, her şeyi gördüm diyor. Hatta ben yaptım. Benim keskin tekerleklerim ezip çiğnedi onu. Durmadım, duramadım, durdurulmadım.
Güvenlik görevlileri ellerini arka ceplerinden çıkarmış, tren şefi düdüğünü yoluyor, istasyon müdürü, odasının sigara sarısı duvarları arasından kurtulmak istemez gibi. Polis geliyor ve hemşireler ve ambulans şoförü ve bir isim öğrenmek istiyorlar. Pastanedekiler kendi aralarında mırıldanıyor. Müzik sesi duyulmuyor hoparlörlerden. Garson kız mutfağa saklanmış. Ben gazetelerimi toparlıyorum. Çünkü biri rayların üzerindeki et ve kemik yığınının üzerini örtmeli. Neden o biri ben oluyorum? Öyküdeki yerim bu çünkü.
Künyesine takılıyor gözüm. Herkesin aradığı şeyi ben buluyorum. Bir künye, bir isim, bir ölünün künyesi. Oysa güneş pırıl pırıl. Yaşamayı seçmek için ne güzel bir gün. Yaşamaktan uzaklaşmak için ne güzel bir dün...
YORUMLAR
içim nedense cız etti bir yerden sonra.
öykünüze bayıldım siz yazmaya devam edin..
Fırat Avcı
kurgu ve sunum şekliyle lokomotifleşmiş bir kalemin ray dökümüydü öykü adeta...
kutlarım
Fırat Avcı
Okuduğum en güzel hikayelerden biri.Ben hayatta hiç bir şeyi abartmam.Son derece anlaşılır yazmışsın.Öyle kalemimi geliştireceğim gibi şeyleri bence kafandan çıkar.Medeniyetlerin tarihlerini incelersen onlar hayatı basit ve kolaylaştırmak için çaba sarf ettiklerini görürsün.Ben de anlamış değilim.Şiir yazılır,hikaye yazılır sanki çift bilinmeyenli denklem.Belli ki alt yapın var.
Yazanlar yazsın o şekilde,sadece kendi aralarında konuşurlar.Sen gibi yazarlar bize yazacaksınız,yani hedef kitlen biziz.
Şiirde yaz,bakmadım profiline parmak izini alıyorum takip edeceğim.Sakın ha,bunları nasihat olarak algılama hiç haddim değil.Yukardaki hikayen yazdırdı bunları ve hikayen heyecanlandırdı beni.Edebiyat sitesinde gördüğüm en iyi Hikaye..
Yüreğine sağlık genç adam..
Varol.
Fırat Avcı
Yukarıdaki konuşmaya kulak misafiri oldum:) Bence kendinize haksızlık ediyorsunuz. Öykü de, anlatım da takdire değerdi.
Lütfen siz öykünmeye devam edin, biz de takip etmeye:)