- 991 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
-TEMSİLİ BİR DÜNYADA ÖZGÜRLÜK-
"İnsan hapishane duvarları arasında da özgür olabilir", dedi Macheath hoşnutlukla çevresine bakınarak. "Özgürlük ruhtadır. Kim ona sahip olursa asla geri alınamaz. Şair ne demiş? Zincirlerle özgür! Hapishane dışında bile özgür olamayan insanlar var. İnsanın vücudu zincirlenebilir, ama ruhu, hayır! Düşünce özgürdür!" Bertolt Brecht
“Önce komünistleri götürdüler,
Sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim.
Sonra sosyalistleri götürdüler,
Sesimi çıkarmadım, çünkü sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları götürdüler,
Sesimi çıkarmadım, çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri götürdüler,
Sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim.
Sonra Katolikleri götürdüler,
Sesimi çıkarmadım, çünkü Katolik değildim.
Sonra beni götürmeye geldiler,
Benim için sesini çıkaracak hiçkimse kalmamıştı...” Martin Niemöller
Özgürlük…Hem istediğimiz hem de istemediğimiz. Yitirdiğimizde yoksunluğunu duyduğumuz, sahipken anlamına varmadığımız. Özgürlük, sorumluluk aynı zamanda. Bu yüzden mi sakınırız çok kez? Özgür olmamak, mekanik bir bütünün dişlisi olmak, bir zincirin halkası olmak daha mı güvenli? Bireysellik öncesi toplumda tanımlanmış ve kurumsal sınırlar içerisinde güvendesin ey insan! Öngörüleni yerine getirir, risk almaz, sorgulanmazsın. Yoksa, bir tutsaklık mıdır özgürlük? Kendi belirlediğin çizgide yürümek ve sonuçlarına katlanmak gerçekte dezavantaj mıdır?
Çok kez özgürlüğü tıkayan, sistemin insanı algılayış biçimidir. Tıkalı damarlarsa anjioya muhtaçtır bir tür. Özgür olabilecek yeterlilikte görülmez insan varlığı. Bir de bakarsınız, sosyo kültürel yapıların prangasındaki genel fert yapısı bu algılanmayı doğrulamakta. Mesela çalışma hayatında klasik çalışan algısı dikkat çeker. İnsanların ekserisinin yönlendirmeden, başında durmadan iş yapmayacağı, üretken olamayacağı bahsi hani. Bu tarz çalışan tipi yaşamın her alanına dönük özgür bir insan profili oluşturabilir mi? Sebep sonuç ilişkisinin her basamağında bireyselliğiyle varım diyen, diyebilen insan kategorisinde olmak. Eğitim ve kültür bu tarz bireyler yetiştirilmesinde önem arz eder hiç kuşkusuz.
Özgürlük bir anlatımda da şudur: Her istediğini yapmak değil de, istemediğini yapmamak. Peki ya sistem buna imkân vermez, ne isteyeceğini, yapacağını belirler, dayatırsa. Totaliter sistemler böyledir. Bir devlet ideolojisiyle çerçevelenmiş, kurumsallaşmış beklenti ve buyruklar giderek artan biçimde kurum yapar. Bireysel olarak özgüveni elinden alınan, güçsüz kılınan insan varlığı ancak toplumsal platformda hiyerarşik bir düzenin, işleyişin parçası olduğu ölçüde güçlüdür artık.
Grup ve kitle ruhu nasıl bir mekanizmaya sahiptir acaba? Bireysel olarak sergilemeyeceği zalimlik ve canilikleri, insan varlığına empoze eden bir gizil güç müdür kitle psikolojisi? Totaliter rejimler bu enerjiyi mi açığa çıkarırlar. Negatif bir saklı enerji mi salınır?
Kuşkusuz, süregelen bir işsizlik misali sosyoekonomik bozukluklarda 1929 ekonomik krizi dönemi örneğinde görüldüğü gibi sosyal psikoloji üzerinde basınç ve tazyiklere müsait bir durum meydana getirmektedir.
Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir oyun, Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht’in “Üçüncü Reich’in Korku ve Sefaleti” Adlı eseri beni üstte arz ettiğim hususlar üzerinde uzun uzun düşündürmekte açıkçası.
Temsilin adındanda anlaşılacağı üzere Nazi Almanyası üzerinden mesajların verildiği bir piyesten söz ediyorum. Toplumun içerisinde bulunduğu ruh hali, görünüşte umutla dopdoluyken, arka planda hangi umutsuzlukları saklamaktadır? Bireyler idealist, coşkulu sözcükler terennüm ederken, beden dili üzerinden bu heyecan akışını göremeyiz hani. Ülkenin gün gün iyiye gittiğinden dem vurulurken yüzler solgundur. Arada dudaklardan dökülen sorgulayıcı sözcükler bir başkasınca terslenme, azarlanma vesilesidir. Sorun bildiren; sorun, sorun mu, sorun olur mu yaa! Moduna geçmektedir bir anda.
Temsil askeri disiplini, nizamı yansıtan bir açılış dairesinde temsili bir sahneyle başlamakta. Devamında ise gündelik yaşamdan kareler izleyiciye sunulmakta. Sözgelimi bir işyerinden görüntüler. Modern fabrika sistemi dahilinde bantta çalışanlar her zaman ki rutin, robotlaşmış tempolarında olmakla beraber; kendileriyle yapılan bir röportajda sorulan sorulara eskiye oranla çok daha canlı, arzulu çalıştıkları havasında cevap vermektedirler.
Yine gündelik yaşamın farklı anlarında, evrelerinde insanların ekserisi artık yaşamdan daha ziyade tat aldığı, duyusal bağlamda kendini daha iyi hissettiği, çünkü yüksek ideal ve hedeflere odaklandığı, yönlendiği dairesinde konuşmakla birlikte, beden dili üzerinden bir solgunluk, bezginlik okunabilmekte.
Temsili izlerken ırkçılık üzerinde salt esere bağlı olmaksızın düşünmekte mümkün. Tarihsel örnekler üzerinden aldığımızda; dünya genelinde ırkçılığın süreklilik arz eder biçimde başlı başına bir dünya görüşü olmadığını söylemek sanırım mübalağa olmayacaktır. Genel olarak iktisadi, siyasi nedensellik dairesinde ya da uluslararası sistemdeki konjonktürel tıkanıklıklara bağlı olarak sahnelenen provokasyonların, ajitasyonların sosyo kültürel ve tarihsel bir derinliğe sahip dünya görüşü niteliği kazanması, veya böylesi bir perspektifin dışa vurumu olarak algılanması mümkün müdür?
Nihayet, insanlık asıl barış dönemlerinde savaş, demokratik evrelerde anti demokratik süreç ve işleyişler üzerinde durmalı ve düşünmeli. Aksi, kriz dönemlerinde meydana gelen kitlesel travmalar sağduyunun hakim olmasını hiçbir dem olanaklı kılmayacaktır.
L.T.
YORUMLAR
Şaşırabilirsiniz belki söyleyeceklerime..Özgür doğdum ve özgür yaşamaktayım hala şaşılası bir ülkede..Sosyalist doğdum ve giderek artan bir inanmışlıkla sürdürdüm eylemlerimi her koşulda.
Cesur yılmayan korkusuz ve bir aslan yırtılıcılığıyla parçaladım tüm prangaları..
İçten sevgi selam ve esenlik dileklerimle...
levent taner
Aaaa! O neden şimdi, diyebilirsiniz elbet. Eeee! Şaşırtmak size mi düşer sırf?
Tabi latife yapıyorum değerli hanımefendi
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükranlarımı sunuyorum
Saygı ve selamlarımla...
DEVRİM DENİZERİ
İlginç bir bakış açısıyla ufkumuzu genişlettiniz, teşekkür ederiz.
Kaleminize sağlık, yüreğinize sağlık...
levent taner
Katılım ve katkınız bağlamında şükran duyduğumu söylemem bile yersiz
Saygı ve selamlarımla...
Kendi özgürlük alanlarımızın bize ait olduğuna öyle çok inanmışız ki aslında peşimizden sürüklediğimiz zincirlerimizin hiç farkında değiliz. Sorgulamaktan korktuğumuz her şey yeni bir zincir halkası olarak ekleniyor esaretimize. Tek tip insan beyni üzerine kurulmuş komplo teorilerinin haklılık payını görebilenler edindikleri bir parça özgürlük alanlarının bedelini çektikleri içsel acılarla ödüyorlar.
Bir tiyatro eserinin kerameti mi yoksa sizin zate var olan düşünce zenginliğiniz mi? Ama anlattıklarınız çok güzeldi.
Önerinizi dikkate alacağım.
Sevgilerimle...
levent taner
Bu arada, tiyatro eseri sanırım var olanı açığa çıkarırken, onu pekiştiriyor da, kuşkusuz sahip olupta farkında olunmayanı bizlere gösterebilir de
Nihayet
Katılım ve katkınız bağlamında şükran duyduğumu söylemem bile yersiz
Saygı ve selamlarımla...