ÇOK SEVDİM SENİ!.. (2)
Yarım saat daha barda kalıp barmenle eften püften konuşmalar yaptı içeceğini yudumlarken vakit geçsin diye. Saatine baktı, ’tam çıkma vakti’ der gibi yüksek sandalyesinden indi. Barmene içecek parasını ödeyerek, ’ görüşürüz delikanlı’ diyerek dışarı çıktı. Güneşli, çok az esinti vardı dışarıda. Sağına soluna bakındı onları görebilmek umuduyla. Onların oradan uzaklaşalı yarım saatten fazla olduğunu biran unutarak şaşkın bakışlarını gezdiriyordu etrafında. Onlardan kimseyi göremeyince ileride ormanlık içindeki gölete doğru yöneldi. Orada olmaları ihtimali ile adımlarını kıvraklaştırdı. Tatile gelenler havanın güzelliğinden istifade etmek, havasını ta ciğerleri ile buluşturmak isteyenler her alana yayılmışlardı. Bazıları guruplar halinde mihmandarların anlatımlarını can kulağı ile dinliyorlardı. Oraların özelliklerini her ne kadar kitaplardan, hazırlanan bilgi broşürlerinden okusalarda mihmandarların anlatımları ile daha bir zenginlik katıyordu bilgilerine ve sanki tatbikatı oluyordu öğrendiklerinin.Görmenin daha etkili olduğunu bildiklerinden mihmandarın her anlattığını hayret ve dikkatle dinliyorlardı. Özellikle çocuklar... Turan, onların gurupla gezenler arasına karışıp karışmadıklarına bakıyordu. Görse; hemen yanlarına iştirak edecekti. Maalesef göremedi ne kadını, ne de çocuklarını. Yürümeye devam etti kuş cıvıltıları eşliğinde. Tabiatın her renk tonlarının kuşattığı kıvrım kıvrım patikalardan ilerliyor, düşlerine ne güzel mutluluk tohumlar ekiyordu. Yüzündeki ifadeler bayram sevinci yaşayan çocuklardan farksızdı. Dudaklarında bazen şarkılar, bazen müzik yerine ıslık çalıyordu. Dalardaki kuşlar onu anlıyormuşçasına eşlik ediyorlardı. Keyfi on numaraydı. Patikada bulduğu iri çakıl taşlarına futbol topuna vurur gibi vuruyor, ayağının ucu acısada hissetmiyordu. Güzel bir gün, yıllarca beklediği muradına erecek sevinci taşıyordu yüreğinde, gönlünde...
Gölete vardığında balık tutanmaya çalışanlar, minik kayıklarla sefa turu atanlar, banklarda oturup güneşin sıcaklığını koynuna doldurup bahar sıcaklığını tadanlar, özel ayrılmış alanda mangal yakmaya çalışanlar, çay demleyenler, yer sofrası kurup etrafında oturanlar, efkarı kafasına vurmuşların çilingir sofrasında demlenecekleri hazırlığın ummalı şekilde hazırlayanlar, genç kızların ağaç dallarına yaptıkları salıncakta pür neşe içinde salınışları, çilveli gülüşleri, gençlerin kızların etrafında fır dönüşlerini gölümsemeyle dikizliyordu Turan. Onda da bir sevdanın cemresi gönülhanesine düşmesinde gençlerin bu hallerinde kendini görüyordu. Boş bir banka geçip oturdu. Soluklanmak, bu güzel ortamı yaşamak onu mutlu etmeye yetiyordu. Bir de aradıklarını görebilse, kendini tam cennetin ortasında şanslı bir kul sanacaktı. Yeryüzünün en doğal cennetiydi burası. Ne arabaların gürütüsü, ne eksoz gazı ve boş yere korna çalmalar vardı. İnsanların selam bile vermeyi çekindiği şehirlerdeki bedbin suratlar yoktu burada. Herkesin yüzünde pembe güller, çiğdemler, papatyalar açıyordu. Kardeş, dost duygularının bariz örnekleri ile doluydu. Kuşlar, böcekler, köpekler, insanlar iç içe yaşamanın tadını çıkarıyorlardı. Huzura, sevgiye, barışa çok ihtiyaç duyulduğu şu günlerde burada olmanın çok isabetli olduğunu, içindeki belirsiz huzursuzluğun yok olup yerine güzelliklerin nakışlandığı Kaz dağların ona çok değerler kattığının farkındaydı. ’Keşke daha inceleri gelseydim’ der gibi iç çekti derinlerden. Bu mevsimde ağaçlar kış uykusuna yol almışken, burada ağaçların yeşillikleri ile sevgiye kucak açıyordu. Pırıl pırıl suyu olan göletinde tatlı su balıkları sazanlar, turnalar, çapaklar bile keyifle yüzüyorlardı. Gölette balık tutanlarda zevkine, spor olsun diye balık tüyüyorlar, tuttukları balıkları tekrar suya bırakıyorlardı. Yasaktı balıkları tutunca alıp götürmek. Doğanın özelliğinin bozulmamasına dikkat ediliyordu. Özel görevliler gerekli açıklamaları baştan yapıyorlardı. Yeşillik alanlarda kaplubağalarda vardı ve çocuklarla arkadaş olmuşçasına dostlukları pekişmişti.
Turan, oturduğu banktan kalkıp göletin kuzey kısmına yapılmış minik çay ocağına gidip bir çay adı. Ücretini ödeyip geldiği banka gitmek için döner dönmez kadınla göz göze geldiler. Turan nasıl heyecanladı ve bir o kadar da heyecanlandı. Eli titremeye başladı, gözlerini kadının gözlerinden ayıramıyordu. Ela gözlü kadın da kirpiklerini oynatmadan pür dikkat kesilmişti Turan’ın bakışlarına. Adeta her ikiside kaybolup gitmişlerdi oracıkta. Diller lal olmuş, gözler anlatmak istediğini anlatıyordu iki yüreğe. Turan bir şey diyecek gibi olurken kadının kızı oğluda ellerinde yabani çiçek demetleri ile geldiler annelerinin yanına. Bakışlarına şahit olan çocuklar annelerine seslendi oğlu.
__ Anne! der demez yüzünde akşamın kızıllığı çökmüşçesine mahşup edayla oğuna dönerek;
__ Geldiniz mi oğlum. bende çay alacaktım, sizde meşrubat. dedi ama tedirginliği belliydi.
__ Anne bir şey mi oldu? Yüzündeki bu ifade nedir? Elinde titrer gibi...
__ Yok oğlum bir şeyim. İçime tuhaf bir üşüme geldi. Ondna olabilir, diye geçiştirdi. Kızla oğlu annesinin koltuğuna girerek birlikte çay ocağına sokulup isteklerini çaycıya söylediler.
Turan, tam bir şeyler söyleyecekken çocukların gelmesini talihsizlik olarak değerlendiriyor ama onları görmeninde hazzını yaşıyordu. Mutlaka bir yolunu bulup tanışacaktı onlarla. O duygularıla geldiği yere gidip oturdu. Çay ocağı karşısındaydı. Onlardan gözlerini ayırmıyor, çayından her yudum aldıkça içi daha bir başka ısınıyordu. Yüreği yerinden fırlayıp çıkacakmışcasına hızlı hızlı atıyor, içi içine sığmıyordu. O da anlamamıştı halindeki durumunu.Kadına çarpılmanın ’alın yazısı olabilir mi?’ diye içinden geçirmiyor değildi. Bu kadında bir şeyler vardı ki kendisini mıknatıs gibi çekmişti hiç görmediği, tanımadığı ela gözlü kadın! Çevresinde o kadar çok kadınlar, hatta hiç evlenmemiş bayanlar olmasına rağmen ilgisini hiç birisi çekmemişti. Onlara karşı arzu doğmamıştı gönlünde. En ufak kıpırdanış olmamıştı. Bu kadında mutlaka izah edemediği bir şeyler olmalıydı. Kafasında binbir çeşit sorular cevapsızdı...
Kadın ve çocuklarda içeceklerini çay ocağından alarak Turan’ın tarafına doğru geliyorlardı. İçinden ettiği duaları kabul olmuşçasına Allah’a şükürler ediyordu Turan. Sağ tarafının on metre kadar ilerisinde masalı bank vardı ve boştu. Oraya gelip oturdular. Kızla oğlan’ın sırtı Turan’a dönük, kadın yüzüne dönük oturdu. Fakat Turan kadını yandan bakarak görebiliyordu. İkide bir sağ tarafa bakıp dönmesi tuhaf olacağından onu karşısına alacak banka baktı. İleride, onlara yirmibeş metre kadar uzakta bir bank gördü. Kalkıp oraya geçmesini yanlış anlamasınlar diye biten çayını tazelemek maksadı ile çay ocağından bir çay daha aldı. Doğruca onları karşısına alan banka geçip oturdu. Kadını şimdi istediği gibi görüyordu biraz uzak olmasına rağmen. Kadın kızına bir şeyler anlatıyordu el kol işaretleriyle. Gözlerini oğluna doğru çeviriken Turan’ı başka banka oturduğunu ve kendisine baktığını gördü. Panik havasına girse de fark ettirmedi çocuklarına. Turan çayını dudaklarına götürürken ’ sizlerede afiyet olsun!’ dercesine çay bardağını hafifçe havaya kaldırıp, başını salladı. Tebessüm edecek gibi oldu kadın. Çocukların ilgisini çekemek için kahvesinden bir yudum aldı. Sohbetine aynı şevkle devam ediyordu. Oğlan ayağa kalkarak kız kardeşine işaret etti. Kız da kalktı. Otele doğru gidiyorlardı. Kadın onlara ’Çabuk gelin haa!’ diye arkalarından seslendi çocukların. Otelden ya bir şey alıp yetireceklerdi, ya da lavobaya gidiyorlardı. Kadının yalnız kalışı bulunmaz bir nimetti. Çocukların gözden kaybolmasını bekliyordu.
Çocuklar gözden uzaklaşınca Turan yerinden kalkarak kadına doğru yürüyordu. Kadın ona geldiğinden emindi. Yüzünü başka tarafa çevirdi yüzündeki ifadeleri görmemesi için. Turan’ın heyecandan dizlerinin bağı çözülmüşcesine yürüyor, yürüdüğünün farkına bile varamıyordu. O kadar kendinden geçmiş hali vardı ki; en ufak bir taşa ayağı takılsa, oracıkta yere yığılıp kalacak, kadına rezil olacaktı. Kafaya koymuştu kadınla selamlaşmayı, kısa olsada konuşmayı. Kafasında konuşacağı cümleleri imgesiz kuruyor, en yalın kelimeleri dizmeye çalışıyordu. Nasıl bir merhaba demeliydi? Sesini titretmeden onunla konuşabilmenin cesaretini topluyordu ona yaklaşırken. Kadın baktı, Turan çok yaklaşmıştı kendisine. Telaşla otel tarafına gözlerini kaçırdı çocukların gelip gelmediğine.Turan, an ben an ona yaklaşmıştı ürkek bakışlarla...
Devamı yarın...
Zafer Direniş
...
29 Ocak 2018 Pazartesi 21:45 Akşehir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.