- 725 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bizim Cebrail'imiz ise dünyadır
Bunu da seninle paylaşmak isterim arkadaşım: Bazen ’Bismillah’ kalbime kitap ayracı gibi geliyor. Hani şu kaldığın yeri hatırlatanlardan. İşte ben de onu her söylediğimde hayatta kaldığım yeri hatırlıyorum. Evet. Kesinlikle. Böyle. "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" emri o Yaver-i Ekrem aleyhissalatuvesselama geldiğinden beri biz kainatı ’Onun (c.c.) adıyla’ okumaya çalışıyoruz. Bismillahla başlıyoruz. Bismillaha başlıyoruz. O güzeller güzeli Nebi’den bu dersi aldık çünkü. Üzerimize üzerimize gelenlerin bizi sıkmasından kurtuluşun "Neyi okuyayım?" arayışına girmekle olduğunu biliyoruz. Yapmadığımız an kaybolduğumuz andır. Hissediyoruz. Bu yüzden uzaklaşamıyoruz. Neye elimizi atsak dilimize o geliyor. Bizim Cebrail’imiz ise dünyadır.
Bizim Cebrail’imiz ise dünyadır. Denizler mürekkep olsa sözleri tükenmeyecek olanın mesajını bize sadece melekleri değil eserleri de taşır. Kainat bir mektubat-ı Samedaniyedir. İşittiğimiz vahiy değil ilhamdır. Sıkıştığımız Cebrail’in (a.s.) kucaklaması değil musibettir. Hüzündür. Gamdır. Mekke değil İstanbul’dur. Sivas’tır. Ankara’dır. Ancak nihayetinde konuşur. Ancak nihayetinde sıkar. Bunaltır. Sarsar. Bir arayışa yöneltir. Sen de biliyorsun: Ancak daralanlar şifa arar. Ancak arayanlar şifa bulur. Okuma bilmeyenler ’bileceklerini’ yazılanlara muhtaç olunca öğrenirler. Bizim kelimelerimizse ayrılıklarımızdır.
Bizim kelimelerimizse ayrılıklarımızdır. Firaklar anlaşılmaz gelir gönlümüze. Çekip alınacaklarsa neden verilmişlerdir? Hem bu kalbe çekip alınacakları ’hiç alınmayacaklarmış gibi’ sevme hissi neden verilmiştir? Sevilmeyeceklerse neden güzeldirler? Kalmayacaklarsa neden özenlidirler? Bir kelebeğin ömrüne bir kelebek sanatı yazık değil midir? Bir Leylalık hayata bir Mecnun sevdası fazla değil midir?
Bir Leylalık hayata bir Mecnun sevdası fazla değil midir? Kalmayacakların tattırılması zulüm değil midir? Kavuşturulmayacakların sevdirilmesi eziyet değil midir? Birşey hem bu kadar güzel hem bu kadar çirkin nasıl olabilir? Hem bu kadar doğru hem bu kadar yanlış nasıl yaşanabilir? Hem bu kadar sanatlı hem bu kadar boşuboşuna olur mu birşey? İki zıt şey birden olabilir mi bir şey?
İki zıt şey birden olabilir mi bir şey? Olamaz. İşte biraz da bu yüzden başkasında gördüğümüz bir güzellik için ’Maşaallah’ demeyi âdet edinmişizdir. Sadece âdet midir bu? Elbette değildir. Bu bize öğretilmiş bir hikmettir. Başkasında bulunmakla bizi hasade/kıskançlığa sevkedecek şeyler karşısında kendimize şunu hatırlatırız biz: "Allah ne güzel dilemiş!"
"Allah ne güzel dilemiş!" Bunu söylemekle o şeyin bizde/bizimle bulunmamasının yanlış olmadığını, onu orada dileyenin yanlış yapmaktan münezzeh olduğunu, bu nedenle o şeye "Keşke benim olsa!" tarzında kıskançlık beslememizin doğru olmadığını hatırlarız. Kendimize hatırlatırız: Onun orada olmasını Hakîm-i Zülcelal dilemiştir. "Maşaallah!"
"Maşaallah!" Böyle dolaylı bir hatırlatmayla iki şeyin aynı anda olabileceğini vehmeden yanımız bir tokat hisseder yüzünde. Birşey hem güzel hem çirkin olamaz. Birşey hem doğru hem yanlış olamaz. Birşey hem hikmetli hem boşuboşuna olamaz. Birşey nihayetsiz Hakîm, Âdil, Rahim, Cemil bir Allah tarafından öyle olması dilendiği halde hikmetsiz, adaletsiz, şefkatsiz, çirkin olamaz. İşte bu yüzden zıtların birarada bulunacağını sandığımız anlara şifamız ya ’Maşaallah’ ya ’Elhamdülillah’tır bizim. Kendimizde gördüğümüz nimetlerin kibrinden kurtulmak için Elhamdülillah. Başkasında gördüğümüz nimetlerin kıskançlığından kurtulmak için Maşaallah.
Ve bitirirken şunu da söylemek isterim arkadaşım: Sanki ’Bismillah’ ile başlanan yolun sonu da ’Maşaallah’a ve ’Elhamdülillah’a çıkar gibi gelir bana. Yani bunlar sanki aynı işin başı ve sonudur. Kainatı Allah adıyla/adına okumaya başladığında en nihayet geleceğin nokta varlığın herbir detayından, hem de en incesine kadar, razı olmaktır. İşte bunun da iki ifadesi vardır: "Allah ne güzel dilemiş!" veya "Hamd Allah’ındır!"