- 607 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HATIRA DEFTERİNDEN BİR YAPRAK
HATIRA DEFTERİNDEN BİR YAPRAK
Ahmet AYAZ
Gaziantep Ekspres Gazetesi 30 Ocak 2018
………………………………………………..
Bugün size biraz havadan sudan, biraz da, ilkokul yıllarımın kenarından kıyısından bir kesit sunacağım. İnşallah başınızı ağrıtıp, canınızı sıkmam kanaatindeyim. Okumak, yazmak bende bir yaşam biçimidir. Doğuşumda, yaradılışımda olduğu kanaatindeyim. Çocukluk arkadaşım ve manevi kardeşim Mehmet Şevket İspir diyor ki, “Çalıştın, çabaladın, bir yerlere geldin, Şimdi takdire şayansın” diyor. Takdire şayansın sözünü Burhan Özdemir arkadaşımdan da duymuştum. Sağ olsunlar. Rahmetli kardeşim Abuzer Ayaz da, derdi ki; “Çabalarsın, çarığı yırtarsın. Kabiliyet yoksa, içinizde bir şeyler yoksa” derdi. Ben çalışıp çabalayanları da gördüm. Edebi değeri ve sanatsal değeri olmayan matbaa baskılarını, anlayana veya anlamayana bayram şekeri gibi dağıtanları da gördüm. Acaba bu matbaa baskısını açıp da içine kim bakar diye düşünmeden. Ben Rahmetli Kardeşim Abuzer Ayaz’ın dediğine katılıyorum. Çünkü ben bir yerlere varmak için, çalışıp çabalamadım. Bir yerlere varmak da, aklımın ucundan bile geçmedi. Sadece duygularımı düşüncelerimi kaleme almak ile yetindim. Hayatta karşılaştığım olumlu, olumsuz olaylar kalemime malzeme oldu. Askeri okulu gözden kaybettiğimi hiç unutamam. Bu gibi olumsuzlukların üzerine kendime hep teselli aradım. İşte bu teselliyi okumakta, yazmakta buldum.
Düşünebiliyor musunuz? Ben 1. Sınıfta iken, öğretmenimiz Mustafa Güneş Bey’in 5. sınıflara verdiği kompozisyon ödevini yapıyordum. Taaa o zaman Mustafa Güneş Bey, benim için “Geleceğin şairi ve yazarıdır” demişti. Tabii ki ben öğretmenimin ne demek istediğini anlamadığım için, Mehmet Kont ağabeyime sormuştum. O, öğretmenimizin ne demek istediğini “Büyürsen anlarsın” Demişti.
Yakacık Köyünde bir eski köy evinde ilkokula başlamıştım. Daha okulun yapımı tamam olmadığından. Bir ay sonra bir Mehmet Polat isimli arkadaşımız okula kaydını yaptırıp geldi. Kontların yeğeni imiş. Babası da, baba tarafından akrabam oluyormuş. Nereden, nasıl bir akrabam olduğunu da bilemiyorum. Ben nasıl yıldırım hızı ile ders çalışıyorsam, Polat da peşimden yıldırım hızı ile gelirken, babası şehre göçtü. Ben O zamanlar öğretmenimden 2. sınıfların ödevini istiyordum. Öğretmenim gülerek zaten 2. sınıfa geçeceksin, Ahmet biraz sabırlı ol diyordu. Fakat, gözlerimin bozuk olduğundan hiçbir zaman okulda karatahtayı göremedim. Tahtaya körler gibi baktım. Yüce Allah’a sitem ederdim. Zaman zaman Allaha sitemim, şiirlerime de yansımaktadır. Şunun da farkındayım ki. Allah beni insan olarak yaratmış. İnsan kılıklı, insan artığı olarak yaratmamış. Tamı tamına insan olarak yaratmış. Bu bakımdan da Allaha şükürler olsun diyorum.
Şiirdeki, edebiyatta ki yerimden söz etmeyeceğim. Çünkü övünmeyi sevmem. Bilenler zaten biliyorlar. Gazi Şehrin bir evladı olarak, Gazi Şehrime minnettarım. Her yerde ve her zaman bu şehrin kıymet bilenleri ile karşılaştım. Saygıdeğer okurlarım; Biraz ilkokula başladığım yıllara deyindim. Edebiyatın kıyısından kenarından geçtim. Yukarıda da dediğim gibi.Aklıma şimdi geldi. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Rahmetli aşık Veyseli Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay ziyaret ettiğinde Veysel Baba, cumhurbaşkanımıza şunu söyledi. “ Balı kaşıkla yemişler, bana da tabaktaki bulaşık kalmış. Ancak parmağımı çalıp bulaşığını yaladım” Dedi. Fakat günümüzde tabağın bulaşığını bile yalamadan, kaşıkla bal yediklerini sanan ahmaklar var. Bunlar tükenmez, bitmez. Yunus “İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, nice okumaktır” Demiş. Allaha şükürler olsun. Ben kendimi biliyorum. Kendini bilmeyenlere de sözüm yoktur.
Saygı değer okurlarım; Bugünlük de bu kadar. Gelecek sohbet yazımda buluşmak dileği ile hoşca ve dostça kalınız. En güzel ve mutluluk dolu günler, hep ve hepimizin olsun diyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.