- 1326 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
40.Yılında 6.FİLO OLAYI-1968(3)
Olur mu? Böyle,olur mu?
Kardeş,kardeşe vurur mu?
Kahrolası Amerika,
Bize hiç dost olur mu?
Dizesini ıslıkla seslendirdik.Polis nezaretinde teker teker sorguya çekilmeye başlanıldı.Bu arada sıramızı beklerken basın mensupları gelerek fotoğraflarımızı çektiler.
Resim-5
Yataklarında coplanarak alınan öğrencilerin bir kısmı,bu kılıkta
görünmek istemiyorlardı.
Resim-6
Ellerinde hazır tuttukları copları ile sorgulanmamızda bile tepemizde
olan Toplum Polisi memurları da,görüntülenmek istemiyorlardı.
Resim-7
Gözüm iyice kapanmış,giysimdeki kan,her şeyi anlatıyordu.Ama yargıç ve
doktor anlamıyor veya anlamak istemiyorlardı.
Bazı arkadaşlarımız görüntü vermemeye çalıştılar,benim ise böyle telaşım olmadı.Sorgu odasına alındığımda,sıcak ve samimi bir şekilde karşılandım. Sorgu yapan savcının yanında biri hanım iki kişi daha vardı.Yerime oturduktan sonra “Böyle işler niçin yapıyorsunuz? Yazık değil mi size?” diye sorunca ben durumu anlattım.Polisin bize çok haşin davrandığını,ana-avrat küfür ettiğini,nezarette ise dayak yemediğimizi sorusu üzerine anlattım.”Bu durumda polisten şikayetçi misiniz”? Sorusu üzerine,kimi kime şikayet edeceğim düşüncesi ile “Değilim” dedim.Sorgum bittikten sonra yerime geçerken pencere parmaklıkları arasından Faruk’un sesini duydum.Elbiselerimi getirmiş,parmaklıklar arasından bana uzatıyordu.Polisten izin alarak yanına gittim.Dışarı baktığımda çok sayıda gencin beklediğini gördüm.İçlerinden uzun boylu ince yapılı birisi,pencereye yaklaşarak ”Sizler,öncü kahramanlarımızsınız,serbest kaldığınızda büyük bir gösteri yapacak ve sizleri omuzlarımızda taşıyacağız” diyordu.Ben tanımadığım bu kişiye cevap vermedim,Faruk’a teşekkür ederek yerime döndüm.Sorgu uzun zaman sürdü. Bittiğinde geniş bir duruşma salonuna alındık.Mahkeme heyeti yerini aldıktan sonra,duruşmamız başladı.Yargıç kimliğimizi belirledikten sonra,”Olaylara niçin karıştığımızı” soruyor,herkes yatakhaneden getirildiğini söyleyince, tepesi atıyordu.Ben ayrıca suçsuz olduğumu,sağlık sorunum olduğunu ve derhal tahliye edilmem gerektiğini söyleyince “Oturrr yerine!..diye sertçe bağırdı.Yargıcın bu sert tutumuna karşı biz serbest kalma ümidini hala koruyorduk.
Duruşmamız bittiğinde,kararın ne olduğunu anlamadan polisler bizi uzun bir hole çıkardılar,ikişer sıraya dizildik.Yanımıza birer polis geldi,bileklerimize kelepçe takarak birbirimize bağladılar,dörtlü bir yürüyüş kolu oluştu.Burada beklerken yanımıza iki polis eşliğinde sivil birisi geldi.Bir arkadaşımızı yanına çağırdı,görüştüler.Arkadaşımız sonra yerine döndü.Sormamız üzerine,savcı olan babasının olayları gazetelerden okuyunca,kendisini ziyarete İzmir’den geldiğini söyledi Daha sonra dizildiğimiz şekilde yürüyerek bir barakaya getirildik.Burada bizi jandarmalar teslim aldı.Herhalde jandarmalar serbest bırakacak diye kendi aramızda şakalaşıp gülüşürken,iriyarı,sert tavırlı çavuş tarafından susmamız için sertçe ikaz edildik.Yürüyerek bir çok kapılardan geçtik,sonra bir meydana geldiğimiz de arkadaşın biri ”Aaa !..Hapishane Çeşmesi ”demesi üzerine gülüştük.Gerçekten o tarafa baktığımızda filmlerde gördüğümüz çeşmenin yanındaydık.Evet tutuklanmış,suçsuz yere Topkapı Hapishanesi’ne tıkılmıştık.Büyük Türk Ulusu adına karar veren o sert tavırlı yargıç,herhalde vicdanını değil cüzdanını düşünmüştü.Olayları titizlikle muhakeme eden kıymetli yargıçlarımızı tenzih ederek,bu kişiyi hayatım boyunca kınadım.
Hapishane koğuşlarına yaklaştığımızda pencerelerden bakan tutuklular bize “Hoş geldiniz”,Allah kurtarsın” ve Gerçek Üniversite burası” şeklinde bağırıyorlardı.Gece karanlığı basmıştı.Bizler iyice yorulmuş,moralimiz yok olmuş ve bitkin bir haldeydik Jandarmadan teslim alan gardiyanlar,bizi zemin katta rutubetli,pis kokulu dar ve ıslak bir yere kilitlediler.Yorgunluktan ayakta duracak halimiz yoktu.Islak beton tabana oturduk.Köşede ağaç ranzalarda yatan tutuklular vardı.Grev yapan fırın işçileriymiş.Falakaya yatırılmışlar,ayak tabanları patlamıştı,oturacak halde bile değildiler,devamlı yatıyorlardı.Bir sakinimiz de uzun boylu esmer atletik yapılı biriydi.O’nun da yatacak yeri vardı.Daha sonra duyduğumuza göre birkaç kişiyi öldürmek suçu ile idam isteği ile yargılanıyormuş.Bizim yataklarımız ise ıslak beton zemindi.Akşam karavanası geldi,sıraya dizilerek aldık ve içerisinde taşlar görülen mercimek çorbasını istekle içtik.Ahmet’in ağlaması,sızlaması ve panik havası hala devam ediyordu.İhsan Özboz ile sohbete devam ediyordum,gözümün şişmesi durmuş,artık fazla acı vermiyordu.Oturduğumuz yerde uykuya daldık.
Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu.Aman Tanrım!. Bu ne hoş bir sesti.Yattığım yerden doğruldum,duvara sırtımı dayattım ve başımı önüme eğerek huşu içinde dinledim.Bu şekilde otururken, çocukluğum aklıma geldi.O zaman da,Kurbani Özkan amca Türkçe Ezan’ı aynı şekilde güzel, hoş bir sesle okumuş, uyanmış ve huşu içinde dinlemiştim.İçim doldu ve birkaç damla göz yaşım önüme aktı.Kendimi Yaradan’a bu kadar yakın hiç hissetmemiştim.İçimden birkaç süre okudum ve buradan kurtulmamız için Tanrı’ya yakardım.Çevreme baktığımda; yüksek tavanda asılı sinek pisliği ile kaplı ampulden sızan cılız ışıkla aydınlanıyordu.Yüksek tavanın hemen altındaki parmaklıklı küçük pencereden ise henüz ışık görünmüyordu.Arkadaşlar nezarethanedeki gibi sarmaş dolaş yatıyorlardı.Köyümde hayvanları, birbirlerini rahatsız etmesinler diye bu kadar sıkışık yatırmazlar, yüksek öğrenim gençlerine bunu reva görenler,insanlık onurunu ve gururundan nasibini almamış kişiler diye düşündüm.
Daha sonra arkadaşlar da uyandılar,getirilen çorbalarımızı içtik.Buradan nasıl kurtulabiliriz hususlarını konuşmaya başladık.Bir ara idamla yargılanan kişi, koşarak duvardan pencereye ulaşıp dışarısını görmek istedi.Ancak yüksekteki pencereye elleri bile değmedi,yere düştü.Ahmet Kurtaran’ın ağlaması ve isyanı devam ediyordu.Bu duruma daha fazla dayanamayan idamlık sakinimiz,Ahmet’in üzerine yürüyerek “Ulan beni idam edecekler,senin gibi yapmıyorum,yeter be”!.. diye bağırdı. Ancak arkadaşlar kendisini tuttular ve sakinleştirdiler Susmuş,fakat için için ağlayan Ahmet’in yanına giderek “Ahmet’im!. Sen benden çok inançlı bir kişisin.Kaderimizde kodese düşmek de varmış.Biz üzgün değil miyiz?Herhalde bir çaresini bulurlar,bizi yalnız bırakmazlar.Tanrı’ya yakaralım,bildiğimiz süreleri içimizden okuyalım.Benim şişmiş gözümü görmüyor musun?Haline şükür et” şeklinde konuşmuştum.
Arada sırada kapı penceresinde görülen gardiyanlara,arkadaşlar buradan başka koğuşa ne zaman taşınacağımızı soruyorlardı.Akşama doğru yarın başka bir koğuşa taşınacak olduğumuz haberini aldık.Bu habere sevindik,ancak bir geceyi daha sığırlara reva görülmeyen tarzda burada geçirecektik.
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.