- 1166 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÜÇ DAL ŞEFTALİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yıl şeftali döngüsünde, ay bir köy evinde, özlem duygusu ile büyük anne ritminde, zaman kendi dakikliğinde, ömür dolgusu günlerle ağır aksak adımlarken, üç dal şeftali başına geleceklerden habersiz telaş içinde Güneş’in cömert rengine giyinmişti o günde.
Dallar henüz üç’üne yeni basmış fidana kol kanat olmanın gururuyla, bir annenin bebeğini kollarında taşırcasına ağırlığın vermiş olduğu hafif eğik görüntülerini yüksünmeden sergiliyorlardı. Büyükanne her sabah uyandığı gibi ilk önce dededen kalma viran evin çatlak camlı penceresinden hafifçe perdeyi aralar dallara bakar gülümseyerek günlük işlerine dalardı.
Üç dal şeftali, dalı dalına, yeri yerine, tutulu görür ömrüne gün katar torunlarının hasretiyle bayramı beklerdi. Biliyordu bayram da dallar yükten kurtulacak torunların üç’üde meyveleri dalından koparacak mutlu olacaklar arkadaşlarına gururla dalından şeftali koparmanın ayrıcalıklı gururunu büyük anne kendi içinde yaşıyor komşularıyla söyleşiyor. Şeftaliler de dalında olabildiğine rengine renk katmış olgunlaşmaya bir kaç gün kalmıştı.
Köyde bayram hazırlıkları da son hızıyla devam ediyor telaş içinde fırınlar yakılıyor tepsi tepsi tatlı ve kat kat yufka kokuları genizlerden bayram duygusunu insanın belleğine taşıyor yaşanmışlıkları insanın beynine oya gibi işliyordu.. Bu örgün ve çok bilindik telaşlı yaşam daha bir kaç gün öncesinde ölgün zaman dilimlerinin sessiz göçüne tanıklık ediyordu.
Günlerden o günde şeftali kokulu gündü büyük anne için. Bayrama çok az kaldığı konuşmalardan ve yelkovanların hızlandığını anımsatan sohbetlerden belli oluyor, neredeyse zaman olgusunun kendine özgü ritmini ters yüz ediyordu.. Zamanın ne çabuk geçtiği ağızdan ağıza, kulaktan kulağa hızla dolaşıyordu. Bayram bayram derken sağ olana geldi bile en çok duyulan sözdü. Her şey olağan halde kendi biçim ve rengiyle bayrama dönüşüyordu.
Büyük anne için bayram şölene dönüşecekti, yüreği pır pır ediyor biraz yorgun olsa da yorgunluğunu şölen hazırlığı içinde ki duyguları alıp şeftali ağacına asıyordu sanki, kendini kuş gibi hafif hissediyordu. Mutluydu huzur doluydu iki gün kalmıştı şölene bayram tam da istediği gibi olacaktı. Gözü gibi bakıp büyüttüğü koruduğu dallar ödülünü bayram sabahı sunacaktı canından çok sevdiği torunlarına. Üçü birer tane bölüşecekti.
Bunları düşünürken hızlı adımlarla bir görevlinin köpeklerin havlamasına aldırmadan evleri dolaştığını fark etti alışılmış bir durumdu bu, her zaman olurdu gelirlerdi görevliler. Hatta bi kaç kez sıcak günler de ayran ikram ettiği de olmuştu görevlilere.. Bunları düşünürken camı çatlak pencereden hızlı adımların bahçe kapısında belirdiğini gördü yerinden doğrulup görevlinin seslenmesine fırsat vermeden kapıyı açmıştı bile.
Görevli işini yapıyor olmanın kendine has gururuyla tespitini yapıp bahçe kapısına yöneldiğinde ÜÇ DAL şeftaliye dikkat kesilmişti. Büyük anne ne olduğunu anlamadan cılız bir çıt sesi ortalığı kasıp kavurdu yıkılıyordu her yer toprak ayaklarının altından kayıyordu aşağıda dere de doğduğundan bu güne hiç susmayan değirmenin de sesi kesilmişti o an öldüğü geçti aklından ama nasıl ölebilirdi.
Bayrama iki gün kalmıştı ölmemeliydi. Torunlarını görmeliydi üç dal şeftaliyi görmeliydiler kendi elleriyle koparmalıydılar avuçları şeftali kokmalıydı bunları düşünürken aklından aşağıda ki su değirmeninin hızla dönen kayaları arasına sıkışmış halde lime lime olduğunu zannetti. O an bulanık bakışları, kocaman bir elin parmakları arasında iki şeftaliyi ayırmaya çalışıyordu inanamıyordu inanmak istemiyordu görevlinin hoyrat aç gözlülüğü dünyasını yıkmıştı.
Anlıyamamışdı o cılız kahredici “ÇIT” sesini duyduğunda sadece “torun… bayrama beklettim” sözü yetişememiş hava da kalmıştı.. Böyle bir şey başına geleceği aklının köşesinden geçmemişti. Donuk bakışlarla gözünü ayıramadığı gözü gibi baktığı genç şeftali de ki üç dalın ikisinin artık boyunları bükük değildi hiç bir şey yerli yerinde de değildi yaşamın düzeni değişmişti. Nefes alamadığını düşündüğünde büyük annenin solunum sistemi fark edemese de istem dışı görevini tekrarlıyordu.
Ne olmuştu böyle bu fırtına nereden esmişti yaşamını allak bullak etmişti ruhu ışığı sönmüştü. Artık ölmüş olduğunu düşünmüyor olsa da gerçekten ölmek istediği kesindi....Adeta boş bir çuval gibi yığıldığı yerden ayaklanmak istedi, avucunun tersiyle eli yarım yumruk halde destek alıp doğrulduğunda yanında kimseler yoktu.. Kalp atışlarını ağzında hissediyor eli ayağı titriyordu.. Boş ve donuk bakışları şeftali dallarıyla yüz yüze geldiğinde, iki dalın yükü üzerlerinden alınmış, son gördüğünde ki salım salım sallanan hallerinden eser kalmamış, solgun renksiz bir hal almışlardı. Oysa büyük anne için öyle cansız renksiz görünselerde, dallar görevlerini yerine getirmiş olmanın dehşetli gururuyla doğrulmuş güneş’in yörüngesinde, zaman olgusuna teslim olmuş, çiçeğe yatmaya, baharı beklemeye başlamışlardı bile....
Bayram öksüz ve şölensizdi, gelecek baharı düşünmekse çok gereksizdi, torunlarına ne diyecekti nasıl anlatacaktı, oysa telli telefondan anlata anlata bitirememişti ÜÇ DAL ŞEFTALİ’yi.... Bunları düşünürken bakışlarının arkasına gizlenmiş, büyük bir suçluluk ve mahcubiyet duygusu gözlerini kör ediyordu sanki.. Bu duygular içinde uyumak ve yaşadıklarının bir an önce rüya’ ya dönüşmesini yaşamak istiyordu.. Ağır adımlarla yorgunluk ve bitkinlik içinde, kendini tek kişilik kanepeye zor attı, uzanır uzanmaz derin uykular arasında ayan beyan düşlerine daldı, hiç uyanmadı uyudu uyudu uyudu....
YORUMLAR
Özgün bir kalem ve dingin bir yürek sesi.
Duyguların hacminde ve hicvinde yine ders verici mahiyette.
Kutluyorum efendim.
Saygılarımla.
necip kahraman
Çok güzel ve duygusal bir yazıydı. Üstelik harika bir ders verdi satırlarında.
"Koparsam ne olacak, koca ağaçtan kaç tane topladılar kim bilir" diye düşündü belki o görevli, izinsiz kopardı şeftalileri. "Niye 3 tane kalmış da dokunmamışlar" diye bir düşünce hiç gelmemiştir bile aklına belki. Ama bu davranışıyla yaşlı bir kadını ne kadar üzdü.
Bir çiçek bile koparmak bir kişinin bahçesinden hoş değil. Ona bakan, büyüten, o hale gelmesi için emek veren birileri var çünkü. En azından nezaketen izin almak gerekir, öyle değil mi!
Kaleminize sağlık,
necip kahraman
Billur T. Phelps
Hikayeniz gerçekten hoştu ve kurdeleyi hak etti. Madem bu ilkti devamı
da gelsin o zaman. Yazmak kaleminize yakışacak.