- 2307 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HER GÜNÜM BİR ŞARKI
İstanbul’da bir sabah daha… Güneş doğmuş, biz uyuya kalmışız. Ben kendime hep uykucu diyorum ama Aynur’un horlaması odanı başına götürmüş. Kalkıyorum saat 11–00 olmuş. Güllü ninenin odasının açık kapısından içeri boylanıyorum, namazını çoktan kılmış tespih taneleriyle zikir ediyor.
—Günaydın Güllü nine…
—Günaydın kızım.
El-yüzümü yıkıyorum, Aynur da uyanıyor. Altay’ı sesliyor. Bir kaç dakikadan sonra dörtlü kahvaltına oturuyoruz. Yumurta, peynir, yağ ve zeytin. İster-istemez elim zeytine doğru gidiyor, artık alışmalıyım zeytinin tadına. Bizim Baküde zeytin ağaçları çok var hatta Zeytinlik isimli semt de var, lakin kahvaltıda zeytin yememiştim. Su içmek de bana çok garip geliyor, yazın bile su içmem, yüreğim yandı mı meyve suyu ya da çay içerim. Aynur’a da bunlar garip geliyor. Ay balam insan susuz nasıl yaşar deyir.
Kahvaltıdan sonra Güllü nine yine kendi odasına çekiliyor, şişlerle bir şeyler öpüyor, yanı başı renkli iplerle dolu. Biz de bilgisayar başına oturuyoruz, sitelerdeki yenilikleri takip ediyoruz. Ben messengerde evimizle görüşüyorum. Annem, kardeşim ve komşumuz Fatma teyze beni veb-camdan görüyorlar, el sallıyorlar. Bir-iki saat de burada vakit geçiriyoruz.
Şimdi Aynur’la bazı şeyler almak için “KARADENİZ” markete gitmeliyiz. Marketin önünde mor renkli lahananı görüp hayret ediyorum:
- Aynur bunlar neden morarmış?
- Bunların rengi böyle olur.
Gülmekten kendimi alamıyorum. Ömrümde mor renkli lahana görmemişim.
Bir de bakıyorum ki marketin önünde süpürge var.
-Ayy, sizin süpürgeleri ne güzel yapmışlar!
Aynur:
—Peki, sizde nasıl oluyormuş süpürgeler?
—Bizdekiler kaba yapılıyor, bu kadar güzelini ilk defa görüyorum.
Valla utanmasam bir tane alıp Azerbaycan’a götürürüm.
İçeri giriyoruz, Aynur pul biber arıyor, bulamadığı için satıcı gençden pul biber soruyor:- o da abla bitmiş diyor.
Aynur misafirim Azeri diyor peynirin, zeytinin en iyisini ver yoksa beğenmez diyerek gülümsüyor. Genç adam bana bakıyor:
—Hoş geldiniz!
—Teşekkür ederim.
—sizin için depodan pul biber getiririm-diyor ve gidiyor. Biz başka gerekli erzakları alana kadar satıcı depodan geliyor, sizin için pul biber aldım diyor.
Çekide istediğimizden çok veriyor, parasını ise az alıyor. Aynur da bana baksana sana hürmet etti diyor.
Havaalanında eski dedikleri dolarımı burada bir adama gösteriyoruz, adam bu para eski değil diyor, ama döviz bozdurma yerine de gösterin diyor. Bir azacık rahatlıyorum.
Yürüyerek eve geliyoruz. Muzaffer abim arıyor:
—Kız sen nerdesin?
—Aynur’layım abi.
—Tamam, ben seni yarın evime götüreceğim diyor.
Bundan sonra da Kaytancı hocam arıyor, halımı ahvalimi soruyor. Daha sonra bir kaç arkadaşım arıyorlar hepsi Türkiye’ye hoş geldin diyorlar, çoğu evine davet ediyorlar ama diğer şehirlerde olduklarından gidemeyeceğimi söylüyorum. Sağ olsunlar.
Azerbaycan’dan, Şekiden kendi bahçemden köklü getirdiğim beyaz kasım güllerini saksıya dikiyorum, su veriyorum.
Kafes deki muhabbet kuşlarının ismini soruyorum. Yeşilin adı Yaramaz, mavinin adı Hacı. Ben yeşili daha çok beğeniyorum ismini Boncuk koyuyorum. Aslında Yaramaz dedikleri çok sakin, mavi ise devamlı hareketlidir.
Aynur mutfakta tavuk pişiriyor. Altay da arkadaşına gidiyor, ben de giyişsilerimi yıkıyorum. Bu gün evdeyiz. Kış olduğundan hava çabuk kararıyor.
—Hadi sofra başına..
Benim ufacığım mutfaktan sesleniyor. Arkadan ona yaklaşıyorum belinden tutup tavana kaldırıyorum, yine gülme krizine giriyor. Kucağımda bir az dolandırıp yere koyuyorum.
—Ay balam, sen ne kadar hafifsin. Kaç kilosun?
—46 diyor, şimdi de ben gülüyorum.
—Peki, sen ne kadarsın diyor.
—63 diyorum.
Akşam yemeğinden sonra yine bilgisayar başına, ben Azeri çayı demliyorum. Bir bardak Aynur’a, bir bardak Güllü nineye, bir bardak da kendime getiriyorum. Her defa çay içtiğimde ah keşke burada bir çikolata ya da misafir şekeri olsaydı diye düşünüyordum. Şekerle çaya hiç alışamadım.
Yıldızlı bir gece... Şimdi şarkılardan fal tutuyoruz. Aynur bu şarkı benim, bundan sonraki senin diyor.
—Tamam dinleyelim.
Lakin Aynur’un şarkısını dinleye biliyorum. Gerisini hatırlamıyorum. Sabah açılanda Aynur’a soruyorum:
—Benim şarkı güzel miydi?
—Tabi, senin horlama senfonisi eşliğinde çok güzeldi.
Kaç gün şarkılardan fal tuttuk ama bir kez olsun bile kendi şarkımı dinleyemedim. Gözlerim derin bir uykuya doğru kapandı ben rüyalarda mutlu idim. Zaten İstanbul’da her günüm bir şarkı idi. Keşke bitmeseydi.
18.01.2007
Azerbaycan-Bakü