- 1247 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
40.Yılında 6.FİLO OLAYI-1968
Bu olayı yaşamış birisi olarak; unutulmaya yüz tutmuş veya saptırılarak anlatılmış gerçekleri su yüzüne çıkarmak gayesi ile bu yazıyı kaleme alıyorum. Dayanağım; yaşadıklarım, zamanın yayınları ve arkadaşlarımın bana sonradan anlattıkları ile sınırlıdır.
Takvimler 16 Temmuz 1968 gününü gösterirken, İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, sene sonu sınavları nedeni ile hummalı bir çalışma içindedirler. Gümüşsuyu Yurdu’nda kalmakta olan öğrenciler, etüt odalarında bunaltıcı sıcaklara rağmen, sabahtan gece yarılarına kadar bütün enerjilerini derslerine veriyorlardı. Sadece yemeklerde veya çay içmek için aşağı lokale iniyorlar, bazen de açılmak için yanımızdaki Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde tur atıyorlardı. Bilhassa son sınıf öğrencileri; uzun bir öğrenim maratonundan sonra birkaç dersin sınavını vererek diploma alma hayali kurmaya başlamışlardı. Bu öğrencilerden, İTÜ. Makine Fakültesi son sınıfında okuyan biri de, bendim. Üstelik iki seneden beri nişanlı idim. Bursu ile okuduğum M.K. E.K.Fabrikalarının birinde işbaşı yapacak ve yuvamı kuracaktım. Hiç okul yüzü görmemiş annemin “Senden çok küçük olanlar bile öğretmen oldu, çil-çocuğa kavuştular, sen ise hala daha okullarda sürünüyorsun” sözünü geçerli bulmasam da, içime dokunuyordu. Ben okurken, tel dokuma atölyemizi de yönetiyor ve aileme yük olmuyordum. Üstelik bu üniversitede öğrenim görürken, yeni yönetmenliğin azizliğine uğramış, uzun öğrenim yıllarımda sadece bir senelik kaybım olmuştu.
İşte bu düşünce ve azimle o gün ben de, Gümüşsuyu Yurdunda 141 numaralı etüt odasında yarınki Ölçme Tekniği sınavına hazırlanıyordum.Buraya iki sene önce Abdullah Parlar tarafından geçici olarak getirilmiştim.İlk zamanlarımda burada onun dışında ;Aycan Çakıroğulları,İhsan Kavşat,Ahmet Kurtaran,Necatı Atalay,Metin Kurt gibi eski ve yeni sınıf arkadaşlarımız ile diğer sınıflardan olan arkadaşlarımız da vardı Oda sakinlerince çok temiz tutulan bu yerde aynı zamanda iyi bir ders çalışma ortamı da sağlanmıştı.Yurt sakinleri burasına “Gericiler Etüdü” deseler de,ben arkadaşlardan ve etütten memnundum.Abdullah Parlar okulu bitirip ayrılınca, masayı tek başıma kullanmaya başlamıştım.Daha sonraları ben de geleneğe uyarak yurda yeni girmiş bir öğrenci ile masamı paylaşmıştım..Bazı zamanlarda ders çalışmaktan bıkınca Beyoğlu’na bir tiyatroya,bir sinemaya veya Dolmabahçe’ye gezintiye çıkardık.
Yarınki sınavıma daha tam olarak hazırlanmamıştım ki, öğleden sonra bir arkadaşımız bu etüt odamıza heyecanla girerek, alışık olmadığımız bir şekilde “İstiklal Caddesinde öğrenciler, Amerika askerlerine boya atıyorlar, keplerini alıp ayakları ile çiğniyorlar” diye yüksek sesle bağırdı. Bir kaç arkadaşımız dışarı çıktı, ben çalışmaya devam ettim.
İkindiye doğru ders çalışmam bitmiş,çay içmek için lokale indiğimde orada tansiyonun çok yüksek olduğunu gördüm.Daha sonra Gümüşsuyu binasının önüne gittim ve yolun karşısında durağın yanında Toplum Polisinin ikişer,üçer sıra halinde dizilip beklediklerini,bazı gençlerin de her iki binanın girişlerinde toplanmış olduklarını gördüm.Burada toplanan gençler,heyecan içinde;polisi üniversiteye sokmayacaklarını,taşlarla binaları koruyacaklarını söylüyorlar,yerlerden topladıkları taşları polise ve karşıda yukarıda bulunan Ayaz oteline atıyorlar ve polise” Satılmışlar”, ”Fruko”veya “Sükan’ın Köpekleri” diye bağırıyorlardı.Ben bu durumdan irkildim,tedirgin oldum.İçlerinden tanıdık birini aradım.Sınıf arkadaşım Aydoğan Büyüközden’i gördüm ve yanına gittim.Kendisine bu durumun hiç hoşuma gitmediğini,yarın sınavım var,benim buradan ayrılmam gerekir dediğim de “Sakın ha!..Her taraf polisçe çevrilmiş vaziyette,seni yakalar,karakola götürürler.Sonun ne olacağı belli olmaz.Bu şekilde düşünenler varsa,sakın ayrılmaya kalkmasınlar,korkmayın polis özerk üniversiteye giremez,anayasaya aykırıdır,göze alamazlar ”şeklinde konuşmuştu .Gerçekten çevreye baktığımda her taraf polis kuşatması altıda idi,yoldaki trafik kesilmişti,vasıta ve yayalar bile yoktu.
Tekrar lokale döndüm ve arkadaşların konuşmalarını dinledim. Birkaç arkadaşımız, İstiklal Caddesinde gezerken; A.B.D.6.Filosu askerlerinin kolej kıyafetli kızlarla sarmaş-dolaş gezdiklerini, sonra otellere girdiklerini görmüşler ve 6.Filonun olumsuz tanınması nedeni ile bu durumu içlerine sindirememişler, kendilerine nispet yapılıyor diye algılamışlardı. Önce sözlü olarak ikaz etmişler, sonra beyaz üniformalarına boya atmışlar ve bir kısmını tartaklamışlardı. Zamanla durum daha da artmış, olayı görevli polisler önlemeye çalışmış, baş edemeyince araçları ile olay yerine gelen Toplum Polisi gençlere çok sert davranmış ve gençler kaçarak Gümüşsuyu binalarının kapısına gelmişler, burada yerlerden topladıkları taşlarla kendilerini ve okullarını korumaya çalışmışlardı. Toplum Polisi de üniversite özerkliği nedeni ile daha fazla ileri gidememiş, karşılarında ikişer-üçer sıra halinde dizilmiş ve beklemeye başlamışlardı.
Gerçekten de 1964 yazında; İsmet İnönü’nün Başbakanlık döneminde; Kıbrıs’ta soydaşlarımıza Rumların ve Yunanlıların katliam yapma girişimleri üzerine Türkiye Londra ve Zürih Antlaşmalarına dayanarak Kıbrıs’a Silahlı Kuvvetlerimizi göndermek istemişti.Araba vapurlarına yüklenilen tanklar ve Şileplere bindirilen askerler savaş gemilerimizin eşliğinde Mersin’den yola çıkarılmış,ancak yarı yolda iken Akdeniz’deki ABD 6.Filo’su karşılarına dikilmiş ve çıkarmayı önlemişti.Üstelik Başkan Johnson,Başbakan İsmet İnönü’ye mektup yazarak;kendilerinden satın alınan Silahların milli davalarda kullanamayacak olduğunu sert bir şekilde ikaz etmişti..İşte “O,” 6.Filo,şimdi İstanbul’a gelmiş,Atatürk’ün son nefesini verdiği Dolmabahçe
Sarayı’nın önüne saygısızca demirlemiş ve askerlerini de yerli fahişelerle fuhuş yapmaları için serbest bırakmıştı.
Akşam yemeğinden sonra kapıya, olay yerine tekrar gittim. Göstericiler ve polisler daha da artmıştı. Polise taş atmalar, hakaretler daha da azgınlaşmıştı, herkes başıbozuk bir halde idi. Bir ara “Çocuklar devletimizin güçlerine taş atmayın, hakaret etmeyin, suçsuzken suç işlemeyin” diye bağırmıştım. Bunun üzerine tanımadığım birisi yakama yapışmış “Sen kimden yanasın”? Derken bazı arkadaşlar engellemişti. O uzaklaştırılırken “Sırtında coplar patlarsa, o zaman görürüm seni” diye bağırıyordu. Bu arada bir öğrenci “Taşı başınızın üstünden atmayın, kolunuzu yere paralel sallayarak, işte bu şekilde atın” dedi. Otele attığı taş, kapıdan girmekte olan asker ile kolej giyimli fahişeye isabet etti. Taşların gösterildiği şekilde atılması ile otelin girişindeki camlar yere indi. Daha sonra aynı şekilde polise de yönetildi ise de polis geriye çekilerek taş menzilinden kurtuldu”.Polise atmayın” diye bağırırken, orta kısımda; bir karışıklık oldu, flaşlar patladı, sonra orta yaşlı bir kişiyi yurda doğru, birkaç kişinin götürdüğünü gördüm. Ne olduğunu sorunca,”Aramıza bir polisin sızmaya çalıştığını” söylediler. Daha sonra öğrendiğime göre yakalanan ve İTÜ. Öğrenci Birliği odasına konulan kişi, Naci Tolun isimli bir polis müdürü imiş. Fotoğraf çekilmiş, olay görüntülenmişti.
Resim-1 Emniyet Mali Şube Müdürü Naci Tolun elinde telsizi olduğu halde öğrenciler arasına girmişti.
Resim-2 Sayın Naci Tolun ile öğrenciler arasında münakaşa çıkınca, öğrenciler Naci Bey’i yakalayarak İTÜ Öğrenci Birliği odasına götürmüşlerdi.
Daha sonra etüt odasına giderek yarınki sınav dersimi tekrar çalıştım. Yatak odama girdiğimde arkadaşlarımın halen yatmadığını, ışıkların yandığını gördüm. Durumu kendi aramızda konuşurken, bana Taşkışla binamızdan, tam karşısında demir atmış 6.Filo gemilerine bir pencereden ışıldağın yanıp –söndüğünü gösterdiler. Nedenini sorduğum da “Amerika defol” şeklinde mesajlar gönderildiğini duyduklarını söylediler. Yatakhanede Faruk Altınok, Hasan Albulak, İhsan Kıymaz, Oktay Teksöz ve Oktay Bodur sınıf arkadaşlarım ile birlikte kalıyordum ve gayet güzel anlaşıyorduk. Ayrıca o akşam evine gidememiş sınıf arkadaşımız Şadan Küçükler de misafirimizdi. Biz ışıkları kapatıp yattığımızda dışarıdaki gösteriler ve ışıldak yanıp-sönmeye devam ediyordu.
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.