- 730 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanın canı dert de çeker
Hiçbirşeyin eksik değil. Peki neden mutsuzsun? Yok, yok, boşuna aranma, sahiden hiçbirşeyin eksik değil. ’Var adına’ yok olan birşey yok. Fakat ’yok adına’ varolmayan şeyler var sende. Kafan mı karıştı? Daha da karışsın. Şu dediğime şaşırma: İnsanın canı yokluk da çeker. Hatta çektiği şeylerin ilki budur. Çünkü önce onunla tanıştırılmıştır. Ne demek bu? Belki biraz şu demek:
İnsan için önce yok vardır. Sonra yoktan kaçarken denk geldiği varlar vardır. Sonra o varlardan daha fazlasını ararken tanıştığı bir yokluk vardır. Sonra o yokluktan kaçarken tanıştığı daha fazla var... Yani: Varın oğlu yoktur. Yokun oğluysa var. İşte bu yüzden insanın canı dert de çeker. Ama öyle gününü-geceni alacak cinsten değil. Yalnız kaldığında meşgul olacak cinsten. Başını yastığa koyunca gelecek cinsten. Sahilde yürürken taşınacak cinsten. Kalbinin hâlâ çalışıyor olduğunu hissettirecek cinsten. O kadarcık olsa yeter.
Peki neden çeker? Çünkü dert insanın içine dönmesini kolaylaştırır. Dışımızda geçen bütün bir günün ardından içimize dönüp bir nefes alalım dediğimizde unutulmuş kapının anahtarını hemencecik bulamayız. Fakat kadim bir dert, yola bırakılmış bir işaret gibi, bu imkanı sağlar. Sevip de kavuşamamışsanız mesela. Çok sevdiğiniz birini yitirmişseniz mesela. Özlediğiniz bir yer varsa mesela. Ne mutlu size. Her istediğinizde içinize dönebilirsiniz. Başınızı bir pencereye çevirmeniz yeter. Dalgınlaşmaya niyet etmeniz yeter. Çarçabuk dalar gidersiniz. Gözünüz dışarıya bakarken içinizi seyredersiniz. Böyle dertleri olmayanlar yapamaz bunu.
Buradan şuraya geleceğim canım arkadaşım: Allah’ın her verdiği derdi ’zarar’ olarak görmemek gerekir. Bazı dertlerin varlığı da bizi hayata bağlar. Uğruna didineceği güzel bir gamı olmayanların hayatlarının anlamsızlığından dem vurmasına yabancı değilsin. O halde dertlerine neden küsecekmişsin? Küseceksen seni kalbinle meşgul olmaktan alıkoyan dertlerine küs. Tıpkı Eyyüb aleyhisselam gibi "Zarar bana dokundu!" diyeceğin dertler geldiğinde telaş et. Ben de en çok onlardan çekinirim. Beni dışımla meşgul olmaya iten dertler bana sahiden dert gelir. Fakat içimde kalan şeyler... Onlar sanki öyle değil.
Bütün bunları konuştuk. Ama yine de kibirlenmemeliyiz. Kibirlenemeyiz. Biz Allah’tan eman dilemeye her zaman muhtacız. Göğsümüzü kaldırır sandığımız kurşunlara çevirirken bile gözümüz Allah’ın rahmetine bakar. Nihayetinde her salabet ondandır. O dilerse kayayı yumuşacık kökler parçalar. Dayanıklılık ondandır. Göze alabilmeler ondandır. Bu dağ deviren gerçek kalbimizin/kafamızın bir yerinde dönüp dururken Firavunluk yapamayız.
Biz birşeylere direnirken bile ondan gelenin illa ki cemalinden ışık alan güzel bir yüzü olduğunu, yani zorluk içinde bir kolaylık olduğunu, yani Kahhar olanın aynı zamanda Rahman olduğunu bilmekle ve korktuğumuz isimlerinden kaçarken sevdiğimiz isimlerinin izlerini görmeye çalışmakla yaparız bunu. Derdimizi severiz. Derdimizi severiz. Derdimizi severiz. Yendiğimiz düşmanı bile severiz. Sevmeden yenemeyiz. Böyle biliriz. Yendiğimizde, Feth sûresinde buyrulduğu gibi, istiğfara koşarız bu yüzden. Nihayetinde sevdiğimizden gelen sınanmayla muhatabız. Sınavı geçerken dahi sevgisini kaybetmekten korkarız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.