- 1184 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TOPYEKUN HARP- TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ VE RUSYA'NIN KURTULUŞ SAVAŞIMIZI KAZANMAMIZDAKİ ROLÜ.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
’’Sitede siyasi yazı yazılmaz.’’ Kuralı mucibince yukarıdaki tweetin kime ait olduğunu yayınlamayacağım. Bir siyasi partinin başında olan bir kişiye ait olduğunu bilin yeter.
Bu kişi ’’ Neden uçak alıyorsun, neden füze alıyorsun, neden milletin parasını çarçur ediyorsun. Sen kimden izin aldın?’’ Diye sormuş.
O zaman biraz Tarih Dersinin zamanı geldi sanırım.
Gerçi vereceğimiz Tarih Dersi orta okul sıralarında üzerinde ısrarla durarak anlattığımız ve beyinlere yerleştirmeye çalıştığımız bir konudur ama bizim millet özellikle okul çağlarında öğrendiklerini daha sonra çabuk unutur. O halde hatırlatalım.
Önce topyekun harpten bahsedelim.
Biliyor musunuz, dünya savaş literatürüne bu ifadeyi ilk sokan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Dünyada ilk kez o ’’Topyekun Savaş’’ Diye bir kavramdan bahsetmiştir.
Peki ne zaman bahsetmiştir topyekun savaştan? Hemen Sakarya Savaşı öncesinde bahsetmiştir.
Nedir Topyekun Savaş?
Atatürk, bunu da şu şekilde ifade ediyor:
’’Millet fertleri yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini vazifeli sayarak bütün varlığını yalnız mücadeleye verecektir.Bütün maddi ve manevi varlığını yalnız vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve müsamaha gösteren milletler savaş ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar.’’
Evet, gayet açık değil mi? Bugün bir savaşın içindeyiz. Bu savaşta - Mustafa Kemal’in işeret ettiği gibi- maddi ve manevi tüm varlığımızı vatan savunmasına vermezsek, her bir fert olarak silahla vuruşan/ vuruşacak olan savaşçılar olmazsak yani topyekun bir harbe hazır olmazsak içinde bulunduğumuz savaştan galip olarak çıkmamız mümkün değildir.
Günümüzde savaşlar kılıçla mızrakla kazanılmıyor. Füze lazım, uçak lazım, daha doğrusu her ne lazımsa ve kimden bulabiliyorsak almamız lazım. Bu konuda ağır davranırsak, müsamaha gösterirsek bayram şekerini işte o zaman gösterir elin gavuru.
Sakarya Savaşı demiştik devam edelim oradan.
I. ve II. İnönü Savaşları her ne kadar başarı ile sonuçlansa da daha sonra toparlanan Yunanlılar ileri harekata geçerler. Eskişehir- Kütahya Savaşları dediğimiz bu savaşlarda hiç kıvırtmaya gerek yok, Türk ordusu yenilir ve Atatürk’ün emriyle Sakarya nehrinin doğusuna çekilir.
Yunan toplarının sesi Polatlı ilçesinden duyulmaktadır. TBMM nin Kayseri’ye taşınması söz konusudur. Yani gerek millette, gerekse orduda neredeyse bir panik havası vardır. Mustafa Kemal ve bir avuç inançlı insan dışında bu beladan kurtulabilineceğine inanan neredeyse yoktur. Millet ’’ Madem ki bu noktaya geldik, vurşarak ölürüz. Ne yapalım? Yapacak başka bir şey kalmadı’’ Diye düşünmektedir ki bu bile aslında Türk Milletinin o eşsiz karakterini göstermesi açısından çok önemlidir. Hiç kimse mülteci olarak bir başka ülkeye sığınmayı düşünmez. ’’ Vuruşarak ölürüz ’’ derler.
Evet, vatan için ölmek güzel bir duygu ama Mustafa Kemal bu yola çıkarken ’’ Ya İstiklal, ya ölüm’’ demiştir. Yani ölüm dışında bir ihtimal daha vardır: İstiklal.
Bundan sonrasında Mustafa Kemal’in Başkomutan tayin edilmesi ve Mecliste toplanan tüm yetkilerin ona verildiğini biliyoruz.
İşte bu yetkileri alan Mustafa Kemal ne yapmıştır peki?
Mustafa Kemal Meclisin tüm yetkilerini üzerine aldıktan sonra 7-8 Ağustos 1921 de Tekalif-i Milliye Emirleri denen bir dizi kanun çıkartmıştır.
Evet, askeri yiyecek bulamadığı için çarıklarının ipini ağzına alıp çiğneyen, bir tas şekersiz üzüm hoşafıyla aylarca karın doyurmaya çalışan bir milletten aşağıda yazacağım şeyleri istemiştir ve bu millet bunca yokluğun içinde zafer için onun istediklerini harfiyen yerine getirmiştir.
Peki Mustafa Kemal bu fakir milletten neler istemişti?
TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ
1 - Her kazada birer “Tekâlif-i MilliyeKomisyonu” kuruldu. Bu komisyonların çalışmaları sonunda topladıkları malzemenin ordunun çeşitli kısımlarına dağıtım şekli düzenlendi.
2 - Ülkede her aile birer kat çamaşır,birer çift çorap ve çarık hazırlayıp “Tekâlif-i Milliye Komisyonu”na teslim edecekti.
3 - Tüccarın ve halkın elinde bulunan çamaşırlık bez, Amerikan patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye yarayan her cins kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa (ince meşin), taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyen, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tek çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve yapılmış nal.mıh, yem torbası, yular, belleme, kolon, kaşağı, gebre, semer ve urgan stoklarından yüzde kırkına, parası sonradan ödenmek üzere el konuldu.
4 - Eldeki buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvan, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay, mum, stoklarından yüzde kırkına parası sonradan ödenmek üzere el konuldu.
5- Ordu ihtiyacı için alınan taşıt araçları dışında, halkın elinde kalan taşıt araçlarıyla, yüz kilometrelik bir uzaklığa kadar, ayda bir defa olmak üzere, parasız askerî nakliyat yapılması emredildi.
6 - Ordunun giyimine ve beslenmesine yarayan bütün sahipsiz mallara el konuldu.
7 - Halkın elinde bulunan savaşta lüzumlu bütün silâh ve cephanenin üç gün içinde teslim edilmesi emredildi.
8- Benzin, vakum, gres, makina, don, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil, kamyon lastiği, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan maddeler ve bunlar cinsinden malzeme, asit sülfirik stoklarının yüzde kırkına ordu adına el konuldu. Alınanların bedeli daha sonra ödenecekti.
9 - Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç, arabacı esnafları ve imalâthaneleriyle, bu esnaf ve imalâthanelerin iş çıkarabilme güçleri ve kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek ustaların adlarıyla beraber sayıları ve durumları saptandı.
10- Halkın elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla, kağnı arabalarının, bütün takım ve hayvanlarıyla beraber ve binek ve top çeker hayvanları, katır ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının yüzde yirmisi ordu adına alındı.Bütün bu alınanlar için sahiplerine belge verildi ve devlet borçlandı.
7-8 Temmuz 1921 den Sakarya Savaşının başladığı 23 Ağustos 1921 Tarihine kadar, yani yaklaşık bir ay içinde ne kadar ne toplandı ordu için?
Onu da yazayım: ( Küsuratları hesaba katmadan yazıyorum )
1890 Ton Un
16703 Ton Buğday
14074 Ton Arpa
224 Ton Şeker
260 Ton Gazyağı
591 Ton Patates
3905 Ton Kasaplık Hayvan
426609 Adet Don
452672 Adet Gömlek
60607 Adet Mintan
334934 Adet Çarık
363285 Adet Çorap
Listede daha pek çok şey var ama sanırım bu kadarı bile bu milletin fedakarlığını, ’’Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.’’ Anlayışını ortaya koyması bakımından yeterlidir.
Bu millet - içlerinden bazı çatlak sesler çıksa da - söz konusu vatan olduğunda Kurtuluş Savaşı yıllarındaki fedakarlığının aynısını göstermekten kaçınmayacaktır yine. Bu böylece biline.
Görüldüğü gibi millet en aç olduğu zamanda bile - ortada bir savaş varsa - ondan izin alınmaz. Atatürk de öyle yapmıştır. Milletten izin almamıştır Tekalif-i Milliye Emirlerini çıkartırken... Vatan söz konusuysa millet zaten hazırdır o fedakarlıklara.
’’Eee? Rus yardımı ne oldu?’’ Diye soruyorsunuz değil mi?
Hemen onu da izah edeyim.
Efendim, bazı kafalara göre Çanakkale Savaşlarında Alman topları olmasaymış biz o zaferi naaahhh kazanırmışız.
Bu iddiaya cevap vermeyeceğim. Çünkü iddia sahibi aynı zamanda ’’Atatürk olmasaydı Çanakkale Savaşını naaahhh kazanırdık’’ da diyor. Yani zaferi Alman topları mı kazandırdı yoksa Mustafa Kemal mi henüz o konuda kafası karışık. Ama bir başka iddia çok daha fazla dillendirilir bizim ülkemizde ve ne yazık ki bu iddiayı ortaya atanlar da Atatürkçüler(!) dir.
’’Rusların ( Tabii ki özellikle Hazreti Lenin’in ) Yardımları olmasaydı biz Kurtuluş Savaşını naahhh kazanırdık.’’
O zaman gelin Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında Rusya’nın ne kadar payı var bir bakalım:
Millî Mücadele’nin harcamaları yaklaşık olarak 147 Milyon liradır.Bu finansmanın % 63,9’u bütçe gelirlerinden, % 6,8’i bütçe dışı kaynaklardan % 15,7’si el koymalardan % 4,8’i bağışlardan, % 8,8’i Sovyetler Birliği’nin yardımlarından sağlanmıştır.
Evet, Rusya’nın Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasında elbette ki payı var ama bu pay sadece %8,8... ’’O %8.8 lik pay olmasaydı biz bu savaşı naahh kazanırdık’’ Demek ne kadar gerçekleri yansıtır onu da okuyucunun takdirine bırakıyorum.
Yukarıdaki tweeti okuduğum anda aklıma gelen bir fıkra ile noktalayayım:
İLKOKULU DIŞARIDAN BİTİRMEK İÇİN SINAVLARA GİREN BİR KADINA FEN BİLGİSİ SORUSU OLARAK ŞUNU SORAR ÖĞRETMEN:
- BEYİNİN GÖREVİ NEDİR?
KADIN GAYET SAF BİR ŞEKİLDE CEVAP VERİR:
-ÖZEL BİR ŞİRKETTE TEMİZLİK İŞÇİDİR
Muhterem siyasi liderimiz !
Beyin diyoruz efendim, beyin...Sizin kafatasınız içinde var mı bilemem ama normal insanların kafatası içinde olan ve düşünmemizi sağlayan organdan bahsediyoruz...
.........................................................................................
Tweet dışındaki diğer resimleri izaha sanırım gerek yok.
YORUMLAR
Bu konuda düzeltilmeyi bekliyorum: Fransa'dan alınması söz konusu olan 25 uçak Airbus 350-900 yolcu uçağı değil midir? (Eğer Fransızca okuyacaksanız Erbüs) Öncelikle Tweet'e yönelik olarak demek isterim ki, eğer durum bu ise, söz konusu uçaklar ticari kaygılarla alınmıştır ve bu da gerekiyordu (Sivil havacılığa yakın biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim) Eğer bir askeri uçak alımı varsa, tartışma uçakların türüne göre yön belirleyecektir (Örneğin şu anda Türkiye'nin hava üstünlüğü değil, yer taaruzu (Close support) uçaklarına ihtiyacı vardır (Rusların SU-25 leri gibi). F-16 ları bu amaçla kullanmak verimsizliktir) Benzer yönde hava savunma amaçlı S-400 lerde şu andaki ortamda atıl bir savunma yatırımıdır. Dünyada en büyük Leopard 2-A4 kaybı yaşayan Türkiye'nin (8 tanesi savaş dışı bırakıldı, 2 tanesini de IŞİD ele geçirince kendi uçaklarımız tarafından imha edildi) yerden havaya füzelerden çok zırhlı muharebe araçlarının takviyesine ihtiyacı vardır. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Bahsi geçen tweetin sahibinin askeri uçak ile yolcu uçağı arasındaki farkı bilip bilmediğinden emin değilim. Biliyor olsa bile onun sorunu '' çenem boş kalmasın '' meselesidir. Yani konuşmuş olmak için konuşmak...
Sizin verdiğiniz örneklere baktığımda ne derece haklı olduğunuz da görülüyor. Nitekim Afrin harekatında bu bahsettiğiniz araç ve silahlar kullanılmıyor. Daha farklı silahlar ve mühimmat kullanılıyor.
Selam ve sevgiler.
Değerli hocam, global pazardaki çelişkilerin lokal pazarlarla bağlarını bir ekonomist inceliği ile analiz edemeyecek olsa da, böyle bir analizi okurken somutlayamayacak olsa da, süreçlerin çok hızlı ilerlemesi karşısında afallayıp dursa da, bu milletin hayrına olmayacak bir durumu, bir gelişmeyi yeterince fark edecek bir basireti var...
Çünkü, dünyanın gittiği yönü anlaşılır biçimde ifade eden yerli ve milli bir aydın sınıfı var ve millet eskisinden çok daha fazla ve nitelikli gözlem, izlenim ve deneyime sahip...
Zaman zaman siyasetçiler de bu durumu itiraf eder gibi konuşmuyorlar mı zaten...
Dolayısı ile söz konusu sözleri hakkıyla yorumlayıp, bir tarafa atmıştır zaten...
Kadim bir numara vardır, bilirsiniz... Dramalara da konu olur...
Hikayenin kahramanını darp etmek isteyen serseriler, içlerinden en çelimsiz, en şirret olanı ileri sürerler... Sinek küçüktür ama mide bulandırır hesabı kahramanımız çelimsiz ve şirret serseriyi itekleyecek olduğunda, pusudaki soysuzlar ortaya çıkıverirler...
işte, fakirlik edebiyatı ve/veya anti-demokrasi söyleminin böyle bir işlevi vardır...
Ne derler; "Üsküdar'da sabah oldu"...
Veya "Uyan da balığa gidelim"...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.