Şiir ve Eleştirisi
Bazıları şiirin, kişisel duygulara ilişkin olmasından dolayı, eleştirilemeyeceğini savunsa da, bu durum şiirin bir tabu sayılmasını gerektirmez ve bence şiir de eleştirilebilir.
Ama şiiri kim eleştirmelidir derseniz, eleştirinin durumuna ve dozuna göre okuyan herkes denilebilir. Belli ölçülerde herkes eleştiri hakkına sahiptir.
Örneğin herkes okuduğu bir şiir hakkında çok güzel, çok beğendim, fena değil veya beğenmedim biçiminde bir eleştiriyle görüşünü ortaya koyabilir. Bunun için bilgi ve yeterlilik şart değildir. Ama zaten sonuç da herkesi ilgilendirmez ve kişiseldir.
Fakat şiirin edebi anlamda gerçek eleştirisi ise bence çok zor bir iştir ve her babayiğidin harcı değildir. Büyük Fransız düşünürü J.P.Sartre, bu güçlüğü şöyle dile getirmektedir.
“Şiir dilinin, sadece gündelik konuşma dilinin ya da ’standart dil’in imkânlarıyla yetinen ve ondan ötesine alışkın olmayanları ürkütmesi, anlaşılabilir bir şeydir. Standart dilin imkânlarını aşan kullanımlar, tedirgin edici, hatta ürkütücü olabilir. Bu yüzden, şiir eleştirisi, dilin, gündelik konuşmada verili olmayan imkânlarını kullanan bir edebiyat türünün eleştirisi demektir. Eh, herkesin bunun üstesinden gelmesini beklemek söz konusu olmadığı gibi, buna cesaret etmek de, ’ürkütücü’ bir iştir...”
Görüldüğü gibi Sartre zorluğun, şiir dilinin günlük kullanım dilinden farklılığından kaynaklandığını savunmaktadır ki, bu da bilgi gerektirir. Hatta bunun için, bence salt bilgi de yeterli değildir. Şiir eleştirisi bilginin de ötesinde yetenekler gerektirir. Çünkü şiirin sözcükler, mısralar ve kıtalar gibi maddi, nesnel yönünün ve bilinen kavram ve anlamların ötesinde, taşıdığı anlamlar ve bir de estetik yönü vardır. Ayrıca şiir bir duygu yüküdür ve duygular herkes tarafından farklı yaşanıp farklı algılanır.
Kalıp, ölçü, vezin, yazım kuralları gibi somut veya somuta yakın kavramlar, daha objektif öğeler olduğundan, eleştiri daha çok bu alanlara yöneltilir. Fakat bu dahi kolay bir iş değildir. Yeterli alan bilgisi, tarafsızlık ve objektiflik gerektirir. Fakat somut kavramlar alanında bile her şiirin aynı şablonla incelenmesi, bizi doğru sonuçlara götürmeyebilir. Çünkü her şiir, genel anlayışın ötesinde biraz da kendine özgüdür, özeldir. Bu yüzden şiiri genel anlayışların ötesinde kendi içinde de değerlendirmek gerekir.
Şiirin duygusal ve estetik açıdan incelemesi ise yukarıdaki kıstaslardan başka özellikler de gerektirir. Örneğin: eleştirmenin sağduyulu olması, kendini yazarın yerine koyabilmesi, duyguların algılanış farkını, kişiselliğini kavrayabilmesi gibi; zor ve karmaşık bir olaylar zinciridir.
Yani eleştirilen, eleştirenin kendi baktığı pencereden gördükleri değildir. Onun için olay, yazarın penceresinden çok daha farklı olarak görülebilir. Örneğin şiire hamaset dolu milliyetçi bir pencereden bakan birisinin, evrensel ve insani duygularla yazılan bir şiiri doğru olarak eleştirmesi beklenemez. Sanatı ve duyguları kalıplar içinde algılayanların eleştirileri de çok sağlıklı olmaz.
Şiirde konu mu, biçim mi, mantık mı, imge mi, ses uyumu mu, açıklık kapalılık mı önemlidir gibi pek çok tartışma konusu olabilecek durumlar da vardır. Ama her şiir çoğu zaman bu özelliklerin hepsini bünyesinde taşımaz. Bir veya birkaç özellik taşır ki; onların da öne çıkan birisi vardır. İşte şiire bu açılardan da bakılması gerektiğini düşünüyorum.
Andre Gide “Her şeyi akılla kavramaya çalışmak, alevi maşa ile tutmaya benzer” der. Bu söz sanki duygular ve bunların ifade biçimleri olan sanat alanları için söylenmiş gibidir. Onun için özellikle şiir gibi duygusal bir anlatımda, her şeyi akılla kavramaya çalışmak da yanıltıcı olabilir.
Fakat belli bir konuyu anlatmak, açıklamak amacına yönelik şiirlerde mantık mutlaka gereklidir. Ama bu tür olayların şiirle anlatımı zaten çok yaygın değildir. Çünkü şiire konu ve mantığın egemen olması, estetik ve lirik özelliklerin azalmasına neden olabilir.
Tüm sanat alanlarında egemenliğin daima duygularda olması gerekir. Çünkü sanat: akılla, hesap, kitap ve teknikle yakalanamayanı, doğruda, güzelde, estetikte, duyguda ve sezgide yakalama işidir.
Şiirleri değerlendirmede, iyiden kötüye doğru bir sıralama yapmak da zordur. Çünkü en iyiyi bulmak için, sıralamaların sonunda bir zirveye ulaşmak gerekmektedir. Örneğin şiir yarışmaları böyledir.
Fakat şiirde tek bir zirveden ziyade, farklı anlamlarda çok farklı ve sınırsız zirveler vardır demek daha doğru olur sanıyorum. Ama bu zirveler metreyle, kilo ile ya da volt veya bar cinsinden ölçülebilen zirveler değildir. Zirvenin her şiir için, her şair için ve her şairin her bir şiiri için ve herkes için ayrı bir anlamı olmalı diye düşünüyorum. Yani şiirin binlerce değişik tanımı olduğu gibi, şiirde zirvenin de çok değişik anlamlarının olması doğaldır.
Bazılarının zirvesi ortalama bir düzeyi geçemezken, bazı şairlerin ortalama düzeyi, ya da genel beğeniyi aşarak zirve yapan şiirleri için de grafiksel bir zirve saptaması yapılamaz.
Örneğin Mehmet Akif’in İstiklal Marşı, Yahya Kemal’in Sessiz Gemisi, Cahit Sıtkı’nın Otuz beş Yaş’ı, Necip Fazıl’ın Kaldırımları, Ahmet Haşim’in Merdivenleri bu şairlerin zirve yaptıkları şiirler sayılabilir. Ama bu zirvelerden hangisi diğerinden daha üstün, ya da hangisi en üstte gibi bir tasnif yapılamaz. Eğer yapılırsa da bu sağlıklı olmaz ve genel bir kabul görmez.
Şiir zaten duyguların zirve yaptığı anların ürünüdür. Yani duyguların şiddetinin ölçüsüdür denilebilir. Her şairin duyguları ve dile getiriş biçimi de kendine özeldir.
Örneğin bir şiirde konu ön plandayken, birisinde ölçü, birisinde duygusallık ve ses öne çıkmış olabilir. İşte genel değerlendirmelerin ötesinde şiirlerin bu yönleriyle kendi içinde de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Örneğin şiirde konu ön planda ise, anlatılan konu bayağılığa, yersiz tekrarlara ve kafiye zorlamalarına gerek kalmadan etkili bir biçimde anlatılabilmiş mi? Ses ve ölçü öne çıkıyorsa, bu alanda güzel bir ahenk yakalanabilmiş mi? Duygu ağırlıklı ise, duygular okuyanı içine çekebiliyor, ayaklarını yerden kesip alıp götürebiliyor mu?
Fakat bu zorluklar, şiirin ve şairin değerlendirilemeyeceği anlamına da gelmez. Hatta tüm güçlüklerine karşın, eleştiri vazgeçilemez bir gerekliliktir. Eleştiri aynaya bakmak ve kendini görmek, tanımak gibidir. Kendinizle yüzleşmek ve gerçeği görmektir. Bu da aynaya bakmadan olmaz. Ama elbette ki aynanın temiz ve kaliteli olması da çok önemlidir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.