- 861 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
GÖRÜYORUM Kİ ÇARESİZLİĞİ HİÇ TANIMAMIŞSINIZ HAYATINIZDA.
Soldaki resimle başlayalım.
Tanımayanlar bir erkek çocuğu sanabilirler onu ama değil. O bir kız çocuğu. Oldukça yakın bir zamanda Türkiye onu konuşmuştu. Çünkü o dönemin bakanlarından biri olan Erdoğan Bayraktar’a ’Ben dilenci değilim’ dedikten sonra devam etmişti: ’ Görüyorum ki çaresizliği hiç tanımamışsınız hayatınızda’
Hatırladınız sanırım bu olayı.
Beş yıl önceydi. Bir kanser hastası olan Trakya Üniversitesi öğrencisi Dilek Özçelik, zamanın Çevre ve şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı Edirne’de cami çıkışında yakalayıp bin bir güçlükle ona ulaştığında ve derdini anlatmaya çalıştığında bakan ona para uzatmış o ise ’ Ben dilenci değilim’ Demişti. Aslında olayın feci tarafı bundan sonra başlıyordu. Çünkü devletin bir bakanı, kendisinden derdine çare olmasını isteyen bir vatandaşın bu derdini nasıl halletmesi gerektiğini bilmiyordu. Bir vatandaşın, daha doğrusu o vatandaşla aynı durumda olan vatandaşların dertleri nasıl çözülürdü? Bu konuda hiç bir fikri yoktu. Nitekim Dilek’e ’ Al işte bu parayı daha ne yapabilirim ki’ Diyordu. Yani ’Al bu parayı bir ya da bir kaç gün karnını doyur. Ondan sonra da ister öl, ister yaşa umurumda değil.’ Diyordu bir bakıma. Ve bunu söyleyen vatandaşların sorunlarına çare olması için seçilerek TBMM ne gönderilen bir bakandı.
İşte o Dilek Özçelik 14.01.2017 Tarihinde 27 yaşında aramızdan ayrıldı. Ancak 14.01.2018 Tarihi itibariyle güne damgasını vuran olay Dilek’in ölümü değildi. Daha farklı olmakla birlikte Dilek’in işaret ettiği ’ Çaresizliği yaşamak’ Durumu söz konusu olmuştu aynı tarihte.
O ’Çaresizliği Yaşamak ’ Olayına geçmeden önce bir başka ’ Çaresizliği Yaşamak ’ Olayından bahsetmem lazım:
Bazı televizyon kanalları ( Sanırım tek tek isim vermeme gerek yok ) oldukça uzun bir zamandan beri ama özellikle de 15 Temmuz 2016 dan sonra aşağı yukarı her gün ’ Unutma, Unutturma ’ Başlığı altında 3 Kasım 2002 Tarihinden önce Türkiye’de yaşananları ekranlara getirir. Mesela hastane kuyrukları, tüp kuyrukları, çöp dağları oluşmuş sokak manzaraları, bir kova su için çeşme başlarında kadınlar arasındaki kavgalar vesaire...İşte bu görüntüler içinde en fazla kullanılanlardan biri de 2001 Yılında zamanın başbakanı Bülent Ecevit’in önüne ’Ben bir esnafım’ Diyerek bağırıp yazar kasa atan Ahmet Çakmak’ın görüntüleriydi. ( 2. Resim )
Bu sene itibariyle on altı senedir ülkeyi yönetenler bizlere aşağı yukarı her gün bu görüntüyü izlettirip ’ Bu günleri unutma ’ Diyorlardı.
Eveti o günler oldukça kötü günlerdi. Geleceğimizi kurmak için de geçmişi unutmamamız gerekiyordu ki devletimiz zaten her gün gözümüzün içine sokuyordu adeta ’ Unutma, unutturma’ Diye. Ama bir yerlerde bir şeyler yanlış gidiyordu yine de.
On altı sene önce yaşanmış olan bir olayı unutmamamızı isteyen hükumetimiz Dilek Özçelik’in öldüğü gün cereyan eden bir başka olayı hemen unutmamızı istiyordu adeta.
Evet, 14 Ocak 2018 Tarihinde bu ülkenin bir vatandaşı olan Sıtkı Aydın, TBMM ne 50 Metre mesafede olan hastane önünde kendisini yakmaya çalıştı. Lakin her Allahın günü Ahmet Çakmak’ın yazar kasa atma görüntülerini gözümüzün içine sokan tv kanalları bu olayı ve görüntülerini pas geçti. Önemli gazetelerde bu habere yer verilmedi. Sosyal medya da olmasa neredeyse hiç kimsenin haberi olmayacaktı bu olaydan. ( 3. Resim )
2001 deki yazar kasa olayının üzerinden 16 sene geçmişti ama bir vatandaşımız hâla çaresizliği yaşıyordu ve bu çaresizliği onu TBMM önünde kendini ateşe vermeye kadar götürmüştü.
İktidar, kara kara bu vahim olay üzerine bu ülke vatandaşlarına nasıl bir açıklama yapacağını, nasıl bir savunma yapması gerektiğini düşünürken ana muhalefetin başı adeta Hızır gibi imdada yetişti.
Kendini yakan Sıtkı Aydın’ın çaresizliğinin dermanını gösteriyordu ana muhalefetin başı: ’O işçi kardeşime söylüyorum. Meclis’e niye geldin? Git Saray’ın önünde yak kendini.’ ( 4. Resim)
Evet, çözüm bu kadar basitti (!) ’ Meclis senin derdine çözüm olacak makam değildir. Sen git kendini Sarayın önünde yak.’ Hele de bu vatandaş iktidara oy vermiş ya, yanması caiz tabii ki ama Meclis önünde çevre kirliliği yaratmaması gerekiyor. Saray’ın önünde yakması lazım (!)
İktidar derin bir ’Ohhh’ çekti. Ana muhalefetin başı her zaman olduğu gibi yine Hızır gibi imdada yetişmiş ve Sıtkı Aydın’ın Meclis önünde kendisini yakma olayı dolayısıyla toplumda oluşan tüm şimşekleri bir paratoner misali kendi üzerine çekmişti. Artık ’ Siz maalesef çaresizliği hiç tanımamışsınız ’ hitabının muhatabı iktidar olmaktan çıkmış, muhalefet olmuştu. Suskun medya konuşmaya başladı tekrar. Sıtkı Aydın unutulmuştu.
Hele hele de ’ Bu bir ironiydi’ Açıklaması daha da bir ballı lokma tatlısı oldu iktidar için. Yani bir vatandaş kendisini yakacak kadar çaresizken siz ironi yapıyorsunuz. . Bir vatandaşın çaresizliğine çözüm olarak ’ Bak kardeşim sen yine kendini yak. En etkili çözüm budur. Ama Meclis önünde değil, saray önünde yak’ Diye çözüm önerisi getiriyorsunuz.Amiyane tabirle vatandaşın çaresizliği ile taşak geçiyorsunuz ve siz 2019 da iktidara talipsiniz. Hangi yüzle? Hangi vizyonla? Hangi proje ve hangi çözüm önerileriyle?
Şimdi rahatlıkla şunu diyebiliriz: Ülkemizde böyle bir ana muhalefet varken iktidarın sırtı hiç bir zaman yere gelmez.
Son resimle noktalayalım: Evet, rahmetli Dilek Özçelik ! Çok çok haklısın. Bu ülkenin ne iktidarı ne muhalefeti maalesef çaresizliği hayatlarında hiç tanımamışlar.
YORUMLAR
Değerli hocam; muhalefetin kaş yapayım derken göz çıkarması gerçekten iktidarın işine gelmiştir. Her ne kadar Kılıçdaroğlu aslında bir diktayı işaret etmiş olsa da gittiği yol çok hatalı idi. Böyle bir ortamda muhalefetin böyle gaflar yapma lüksü yoktur.
Dilek umarım huzur içinde uyur. Sizin bu yazınızı paylaştığınız zamanla yaklaşık aynı zamanda bir şiir paylaştım. Sayfanıza bir kısmını bırakıyorum...
Her omuz bir diğerine çarparak geçiyor ama
Göz gözü görmüyor…
Yağan yağmur tüm çamuru şemsiyelerin altına toplamış
Yapış yapış iyilik yapmışlar merdiven altlarında
Bir gölge diyor ki;
‘’görüyorum ki çaresizliği hiç tanımamışsınız hayatınızda’’
Sevgilerimle...
İnsanca yaşatamadıklarını öldürüyorsa bu sistem canı cehenneme iktidarında muhalefetinde..
Dilek kardeşimiz bugün bu yazıya, ve sosyal medyada bir çok sayfaya konu oldu.. Yarında başka bir konu bulur yazarlar. Ölende öldüğüyle kalır...
"Ağlarsa anam ağlar ,gerisi yalan ağlar".. Mekanı makamı cennet olsun kızımızın...
Değerli hocam, durumu, yani manzara-i umumiyeyi, yani panoramayı özlü bir cümle, söz halinde ifade edecek olursak...
"Fırsatçılıkla duyarsızlık çelişkili değildir" diyebiliriz...
[Nitekim, siz bu durumla çok sık karşılaşıyorsunuz ve anlaşılmasını istediğiniz şeyle anlaşılan (yorum olarak yazılan) şey arasındaki tutarsızlıkları, istismarları gösterebilmek için, bazen yazdığınız yazıdan daha uzun karşı-yorumlar yazmak zorunda kalıyorsunuz...Yani, yazılarınızı bir fırsat gibi değerlendirenlerin duyarsızlıklarıyla uğraşıyorsunuz bir de...]
Evet, kaybettiğimiz bu kızımızın durumu büyük resmin en önemli ayrıntılarından biri...
Kim üzülmemiştir ki!...
Ne var ki, böyle gerçeklikler, büyük resmin değerlendirilmesinde ihtiyacımız olan en keskin duyarlılığın gösterilmesinde en somut, en hassas ölçütü getirirler...
Öyleyse, son yıllarda sağlık alanında yapılan yatırımların, hizmete açılan kurumların gerçekliğini de bu hassasiyetin zorunluluğu yönünde görmek gerekiyor...
Tekrar yazalım; bu kızımızın gerçeğinin yakıcılığını herkes hissetmek zorundadır ve bu da büyük resmin sorumlulukla değerlendirilmesinin namus borcudur...
Öyleyse, mesela Suriyeliler ile ilgili olarak farklı bir politika yapabilecekmiş gibi konuşan muhalefet, bir nevi fırsatçılık yaparken, bir duyarsızlığın taraftarları tarafından hazmedilmesini başarmıştır, ama şimdi bu durumda da inandırıcı olamayacağını anlamış mıdır?...
[Arabasına aldığı yeni yetme Türkmen çocuğa "Neden geldiniz buraya ha!...Öldüreyim mi seni ha!... Keseyim mi seni ha!... Kaç liran var?... Ver onu!..." diyerek tehdit eden gibiler mi acıyacak şimdi bu kızcağıza?...]
Değerli hocam, kudreti büyük cenabı Allah Türk, Türkiye, Müslüman düşmanlarına fırsat vermesin!...
Selam ve saygılarımla.
dilek bu *ok dünyadan çekti gitti Rabbim mekanını cennet eylesin
bütün çıkaracağımız dersler üstteki resimlerde var olanlar mı
siyaset mi
hepsi aynı tarlanın ürünü siyasetçileri değil, ne kadar insan olduğumuza ne kadar ayırıştığımıza bakmak dururken
kılıçdaroğlu ecevit erdoğan demirel çiller özal
estek köstek
andersenden masallara kulak kesilmek değil midir?
geçen hafta benim annem acil servise gitti gece saat 22:30 civarı idi
acil servis için özel hastahanede para ödemeyi izah edebilirseniz anlarım
acil serviste para almak ne demek? Dilek göçtü kurtuldu
kendini yakan işçi yaktığı için ana akım medya görmese de bütün muhalif basın gördü onlardan gören bizler ve devam eden zincir sayesinde sosyal medya ayaklandı da zahmet edip ulusal medya tarafından gündeme alındı
fostırbuk ttivitir olmasaydı sen dahi inanmayacaktın, ben duymayacaktım adam yandığıyla kalacaktı
"siyasetçileri öldürün halklar anlaşır " bu benim sözüm (B. SHAWın sözü daha net barış adına)
İnsanlar artık aya, güneşe, lât ve menât putuna tapmıyor, ama devlet adamlarına, piyasaya, makinalara, teşkilatlara, teorilere tapıyorlar. Yeni putları mukaddes kılabilmek için kitaplı dinleri terkediyorlar.
İsmet Özel
her yer putperest müslüman dolu
bütün kapıları tutup halkı mecbur eden kim!
kim suçlu
sonrada ben hakkımı helal etmiyorum diye kötüyüm etmiyorum hakkım haram olsun
Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gafın satır arası doğru okunmalıdır. Mecliin işlevsizleştirildiği ve meclis içinde sözde yetkili bilmem kaç lira maaş alan hiçbir vekilin yardımı olamayacağı idi. Orada dikkat çekilen husus diktatorya oluşumuzdu.
Hilal Kaplan adlı yandaş gazeteci ise işçinin kendisini yakmasını halkı sokağa dökme çabası olarak yorumlayarak Tunus gibi olmayacağımızdan dem vuruyordu. Allah akıl fikir verin, diye tam da burada söylenebilir.
Bu arada iyi olduğunuza sevindim Hocam.