- 685 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Rengini Yitirmiş
Bir aralık açılsın birden... Işık sızmaya başlasın ordan ruhuma usul usul... Pencereden giren güneş tenimi okşamakla kalmasın yalnız, içerilerdeki o üşüyen kadına da değsin... Büzüşüp kaldığı o karanlık köşeden kalksın o kadın, pencereye koşsun hemen... Yüzünü ne zamandır unuttuğu güneşin şefkatli dokunuşlarına bırakırken canı fena halde bol köpüklü, mis gibi bir Türk kahvesi çeksin...
O zaman bakkaldan gazeteyle ekmek alıp eve dönmek güne başlamak da olur aynı zamanda yine. Tıpkı eski günlerdeki gibi yine günle ben birbirimize “günaydın” deriz.
Küçük bir kız aradığım o aralığı açtı bana... Çok önceden tanıdığı biriymişim gibi öyle içten, sakınmasız baktı ki yüzüme, beni de inandırdı aramızdaki bağa. İlk kez görüyordum onu... Ama o böyle bakınca kaçıncı kez gördüğümün ne önemi vardı ki? O gayet iyi tanıyordu beni. Hatta çözemediğim yanlarımı da görmüştü belki. Benim gibi parçalara bölmüyordu beni... Onun gözünde hiçbir zaman varamadığım o bütüne çoktan kavuşmuş; ne yapacağını, nereye gideceğini çok iyi bilen bir yetişkindim.
“Neden saçında beyazlar var?” dedi birden. Birkaç tel vardı olsa olsa aklaşmış... O kadar göze batıyordu demek ki! “Rengini yitiren bir tek o teller mi?” demek istedim ona. Bana renklerimi geri vermek ister miydi? Elinden gelse isterdi tabii. Hangi çocuk rengârenk şeyleri renksizlerine tercih etmezdi ki?
“Evin nerde senin?” dedim âniden aklıma gelen bir resimle. Son yıllarda mantar gibi orda burda biten, ufacık çocuklara musallat sapıklar geçiyordu gözlerimin önünden. Küçük kız arkasındaki evi işaret etti. Oraya bakar bakmaz genç bir kadınla göz göze geldim... Ve hemen anladım endişemin yersizliğini. Dışarıdaki tehlikeyi çok iyi bilen birinin gölgeleri vardı gözlerinde. Ona geniş bir gülümseme göndererek, içim rahat bir şekilde küçük arkadaşıma yöneldim yine.
“Hatırlattığın iyi oldu.” dedim. “Hemen bir boya alıp bu beyazlardan kurtulacağım. Beni uyardığın için teşekkür ederim.”
Neden söz vermiştim ki şimdi? Kime neydi ki ne yapıp yapmayacağım? Eğer karşımda bu şirin kız değil de bir başkası olsaydı bunları söylerdim kendime. Ama bu yaşta biriyle muhatap olunca öyle rüzgârın estiği yöne bırakamıyordun kendini. Köklerine sıkı sıkı tutunuyor, tüm gücünü bu küçük insana hayatla ilgili çıktığı yolculukta iyi bir rehber olabilmek için seferber etmeye harcıyordun. Çünkü sen de geçmiştin aynı yoldan... Senin de önüne birileri çıkmış, o birilerinden kimilerinin şimdi olduğun insana dönüşmende az çok bir rolü olmuştu.
Birinin özel bahçesine girmek durumunda kalan bir yabancı gibi suçlu hissediyordum kendimi. Gerçi bahçenin sahibi davet etmişti oraya beni... Üstelik toprağı da tazecikti. Bu öyle değerli bir şeydi ki! Çok az kişinin ayak bastığı bir bölgede yürümeme izin vererek baştan göstermişti bana verdiği önemi.
Nerden çıkmıştı bu tatlı kız karşıma? Ne zamandır önemli biri gibi hissetmemenin hayatımda açtığı o geniş alanda gönlümce koşturmaya öyle alışmıştım ki; şimdi bir çocuğun küçücük dünyasında tam merkeze oturmuş, onun gözlerinden seyrederken kendimi, ister istemez nasıl bir izlenim bıraktığıma da kafa yormaya başlamıştım.
Günlerden Pazar olmasa erken merken demeyecek, hemen bir parfümeriye girip iyi cinsinden bir saç boyası alacaktım. Küçük kız gözlerini saçlarımdan alamıyordu çünkü.
Sözüm ona ben rehberlik edecektim ona. Ama daha arkadaşlığımızın ilk dakikalarında o sapacağım bir yol göstermişti bile bana. “Madem benim için ayna olacaksın hayata, ileride nasıl bir kadın olmam gerektiğine dair de doğru düzgün bir model sun bari. Bu paspallıktan kurtul bir an önce...” demişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.