- 1591 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Aşk Feraceli Bir Yangın Artığı
Zılgıt bir gülüş ekildi göğsüme, mor dağların yelesine tutundu ellerim
Leyli sabahlarda aşk ışıltısı, eskimiş bir sunakta yatıyor seven bedenim
Anlar dökülüyor bir kadının saçlarından, okşadıkça hayata gülümserim
Neyde dudak izi, kemanda ruhu, sazdaki elleriyle sevdikçe hep özlerim
İltica bakışlarının güvertesinden her sabah hayata imgelerimi serperim
Masal kuşunun dargın çehresine şiir sürer her gün bir adam, kınalı yüreğinin yorgun resim altlarına anlamlar katarak. Gün döner derin çizgilere doğru, aşk bir köşede eski sözlerden yeni anlamlar çıkarırken. Mevsim dalgalarını göğsünde isterken bir kadın, fay suyu emer, coşku anların kalburüstü odalarında tedirgin sarılışlarla ‘yum gözlerini’ der. Yanık çoğalışlar ferahlığıdır seni düşünmek, kekre özleyişlerin kanepelerinde mağrur bir edayla özlemine gülümsemek.
Mevsimin en ılık rüzgârı yüzümü okşarken uzak bir şehirde, ben kendi düşlerimin imitasyon odasında yalnızlığın kekre şerbetini içerim, kimi sıcak, kimi üşümüş. Buz tutan ellerime hüzünlü yüreğimin dalgasını çarparım, üşengeç bir edayla kavrulur güneş, fısıldar kulağıma aşk şiiri ve örerim sözcüklerden kendi kulemi. Masallar anlatır bir kadın, gözlerinde güleç bir eda ve ruhunda hüzzam bir eda. Öz kabından taşar, söz anlamla coşar ve sevinçlerimiz o uzak şehirlerde birbirimizi seçer.
Bazen, avuç içimizdeki o yokluk sendromuyla gölgeler çizeriz ardımıza, kırık uzantılarıyla özümüzü besleyen, yanık avuçlarıyla alnımızdaki ışıkları toplayan o devasa yaşam kilometrelerini aşmak isteriz. Yapışkan düşünüşlerin alaz penceresinden çok uzaklara bakar, ellerinden tuttuğumuz umudun usuna sırlarımızı gizleriz. Bölünmüş yakarılar akseder ruhumuza, şarkılar kelimelerle aşkı gönlümüze fısıldar, derinden bir tını gölgeleri toplayarak gönlümüzde sonsuza dek sabahlar.
O kangren bağıyla sarmalandığımız bir düşünüş yankısına umarsız telkinler yükleriz, avuç içimizdeki rüzgâr koynundaki bitimsiz özlemlerin rotasına sözler düşürürken anlar. Vakti çoktan geçmiş sarılışların elim ağrısıdır yalnızlık, umut koydukça bekleyişin adını an içimizde susar, gönlümüz bir hazin düşünüşle ruhumuzu kendi hicazıyla konuklar.
Mutluluk badesiyle onarılan hayat dergâhının adıdır yaşamak, güneş tohumu pişirir, tohum özüne sarılarak derinliğiyle öpüşür. Buruk yansımalar ruletini çevirir her gün rüzgâr, bitimsiz düşlerin yalnızlık kareleriyle aşk inadına yüzümüze gülümser. Ruhumuzun girdaplarına tutunur her keresinde umut, gül tohumunu toprağa düşürür, yağmur tohumu yâre götürür. Hicranlı bekleyişlerin mağrur günlüğüdür sevmek, en bıçkın naralarla bir odada coşkuların çığlığını yalnız kendisiyle bölüşür.
Yorgun bir düşünüş molasında, ağrılı yüreğimizin bizleri o mutluluk ülkesine götüren asil yasasında yangınlar mutluluğumuz olur, gidişlerin en hası en dönüşümsüzü olur... Giden gülüşlerini ve öpüşlerini bırakmıştır oysa ve yangın artığı bir masalın yapraklarına yazılacak çok şiir bırakmıştır. Bizler o menevişli kırlarda mutluluğa el sallayamayız hiç. Yasamız yüreğimizdeki o asil asamızdır ve o sonsuza dek tek dayanağımızdır.
İnsan, yoklukların o bekleyiş tüllerinin ardında kendine yabancı bir siluet, mecaz cümlelerin sırtında gitmek ister hep uzaklara. Yorulmuş bakışlarımızın o ipek yataklarında gözlerimizdeki her vurgun ve ömrümüzdeki her yangın ahraz bir çığlığın yankısıdır, işte bu yüzden sarılırız gönül okşayan şiirlere. Umut yarım ekmek arasındaki katıktır, her lokma açlığımızı pekiştirir ve her açlık yeni bir aşkın dil ağrısına karışır.
İmitasyon düşünüşlerimizin alaz rahlesine bir kuşun gölgesi düşer, yaz çığırtkanı çocukların elim ağrısını uzaklara taşır yağmalanmış gemiler. Gurbet yakarılı mektupların soluğunu önce açan el hisseder, sonra yürek dizginsiz suların içine dalarak bir selamı gizler... Dalgın gün ışımasının restini gizler ölmüş ütopyalarımız ve bundandır göğsümüzdeki o aşeren gelgitler.
Yanık tarlalarda koşuyor çocukluğum, avuç içlerinde bilyeler, kokulu simitler ve saf gülücükler. Savruk bir ömür türküsü dudağımda, yanıksı haykırışlar, kekremsi yaşlar ve yaşanmamış aşklar. Sancılı günaydınlar sunuyor hayat bana, içinde aldanışlar, savruluşlar ve gönülsüz çığlıklar var. Ey hayat, savur küllerimi gökyüzüne, çekilsin denizlerden sular, çürüsün yeşil ağaçlar, kırılsın bir çırpıda korkunun kaynağı faylar. Aşk feraceli bir yangın artığı, dikilsin yüreğimde artık, beni sonsuzluğa taşıyacak o yaşamak fısıltılı aşkın mavi yırtığı.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.