- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARAKIZ
Asker hastanesinden çıktım. O gün muayenehaneye yürüyerek gitmek istemiştim. Haziran ayı olmasına rağmen Ağrı’nın soğuğu halen hissediliyordu.. Yolum üzeri bayağı kalabalıktı o gün nedense.. İnsanların kimi yavaş, kimi hızlı, kimi kaldırımda, kimi yolun ortasında.. Araba gelse bile istiflerini bozmuyorlar. Şoför kornaya basarsa, dönüp bir de ona bağırıyorlar. Giyimi, kuşamı, yürümesi, davranışlarıyla değişik insan manzaralarıyla sokakları bitiriyorum.
Eczacı Esin hanım İzmir nezaketiyle gülümsüyor, selamlaşıyoruz.. Eczacı hanıma el sallayarak muayenehaneye giriyorum.
Dört katlı bir apartmanın giriş katında muayene odam.. İçeri girince geniş bir bekleme alanı karşılıyor beni.. Sağlı-sollu, değişik branş doktorlarının muayene odaları var..
Bekleme alanı uğultulu, kalabalık.. Odama geçip oturdum.. Turhal samimi yapısı ve güler yüzüyle karşıladı beni. Turhal hemşire, hem sekreterlik, hem de tercümanlık yapıyordu..Eleşkirtliydi, sıpkilerdendi.. Harika bir diksiyonu vardı.. Kibar ve güzelce bir kızdı..
- Hocam sıkıntılı bir kızımız var. İlk onu alabilir miyiz?
- Bekletme o zaman hastayı…
Biraz sonra, 1.60 boylarında, yöresel kıyafetiyle 17-18 yaşlarında genç bir kız odaya girdi. Eliyle ellerine sarıldığı bir adamcağız vardı. Kirli sakalları, çökmüş avurtları, çukura batmış gözleri, bir deri bir kemik kalmış bir adamcağız.
- Babası dedi Turhal
- Buyurun oturun deyince ikisi de mecalsizce sandalyeye iliştiler.
Gözlerinin feri kalmamış, gözaltları morarmış iki kişi. Kızın gözleri simsiyahtı, zeytin karası.. Kaşları, kirpikleri, saçları simsiyahtı.. Teni de çok esmerdi. Bir de siyahlara bürünmüştü. Belli ki ruhu da kararmıştı.. Kapkara bir kızdı. Bizim yörenin değimiyle “ karakız” dı..
Karakızı süzüyordum, gözlerinin içine bakıyordum. Derin bir acı hüzün, isyan karışımı bakışı vardı. Şikayetlerini sordum.. Turhal hemşire tercüme edince, karakız soluksuz anlatmaya başladı.. Zemberek boşalmıştı sanki. Turhal tercümede onun hızına yetişemiyor, bazen cümleleri yuvarlıyordu..
-Turhal birebir tercüme istiyorum.
Hemşire hanım biraz mahçuplandı, yanakları pembeleşti.
-Hocam çok hızlı
-Hastayı yavaşlat kızım.
Turhal güven veren bir ses tonuyla kızı yavaşlatmaya çalışıyordu. O gemi çekilmiş atlar gibi yavaşlıyor ama sonra yine dört nala koşturuyor. Baktım olacak gibi değil;
-Turhal sen dinle, zaman zaman bana özetle.
-Turhal rahatlamıştı… Üç-dört dakika dinliyor, sonra özetliyordu.. Ben yüzüne bakıyordum karakızın.. Mimiklerini, bakışlarını, ses tonunu inceliyordum. Çok zekiydi, gözler çakmak, çakmak. İradeliydi, ses vurgusunu çok iyi kullanıyordu. Bazen isyan ediyor o ses ve gözlerden yaşlar sicim gibi akıyordu.
Sandalyede eğreti oturan baba tedirgindi. Karakız ağladıkça gözleri kızarıyordu, buğulanıyordu.. Bir türlü ağlayamıyordu.. Ara sıra yutkunuyordu. Şefkat dolu bir bakışla kızını dinliyordu. Hissettiği acı yüzüne vuruyordu.
Çaresizliği dinliyordum, Turhal tercümeye devam ediyordu;
-Ama ben istemiyorum. Beni zorla verecekler..
Yardım ister bir bakışla;
-Ben sözlümden ayrıldım diye beni dul yerine koyuyorlar.
-Beni sözlediler. İstanbul’da çalışıyordu. Hem de akrabamdı. Ama ben hiç görmeden sözlendim.
-……..
-Köye gelince baktım hem tinerci, hem jiletçi. Kollarında, boynunda bir sürü jilet izleri vardı.. Ben böyle insanla evlenmem diyerek söz yüzüğünü verdim.
Cesur kız Ağrı’ da söz yüzüğünü iade etmek yürek ister…
Ara sıra duruyor, derin bir nefes alıyor, sonra yine anlatıyordu;
-Kız bakmaya gelenler olmuş. Cami hoparlöründen duyurdular. Beni de çağırdılar.. Muhtar odasına gitmek istemedim. Beni zorla götürdüler. Ben evlenmek istemiyorum.
Durumu anlamıştım. Cumaçay’dan gelmişti kızımız. Orası, fakirliğin kemiğe kadar işleyen yerlerinden biriydi.. İnsanlar kıt kanaat geçinir, çoğu zaman aç uyurlar.. Garibandır, sesleri çıkmaz. Çıksa da kimse duymaz yada duymak istemez.
Anadolu’nun değişik yerlerinde, hanımları vefat eden erkekler yaşadıkları bölgelerde pek hanım bulamazlar.. Bunlar genellikle Doğu Anadolu’nun fakir köylerine giderler. Görücüye çıkacak kızlar muhtar odasına çağırılır. Sıra sıra dizilirler. Bunlar genelde on sekizine dayanmış kızlardır. Çünkü on sekizine gelmiş kızlar evde kalmaya yüz tutmuştur. Benim karakız on yedi yaşındaydı. Ama yüzük attığı için dul kabul ediliyordu. O da görücüye çıkmak zorundaydı.
Kız bakmaya gelen insanlar genelde elli yaş üstüdür. Ceplerine biraz para koyup gelirler. Kimi cahil, kimi duymaz, kiminin gözü görmez.. Kimi bastona, kimi bakıcıya mahkumdur. Bunlar mutluluğu, sevdayı düşünmez.. Bunlara bir karı olsun yeter. Yemeğini yapsın, evini silsin süpürsün, sırtını keselesin yeter.
Hem bunlara resmi nikah gerekmez..Muhtarın cebine para koydun mu. İmama elli-yüz lira verdin mi işin kolaylaşır. Zor olan kız için vereceğin parada anlaşmak. Pazarlık yüksek başlar, sonra dört-beş bin lirada biter genellikle..
Sıraya dizilmiş kızlar gelenlere hep kuşkuyla bakar. Nasıl bir adam? İyi mi, kötü mü? Dayak, kötü muamele var mı, yok mu? Yüzlerce sorunun içinde yüzerler. Söz hakları yoktur. Çırpınırlar, çırpındıkça dibe batarlar. Tıpkı karakız gibi.
Karakız’da çırpınıyordu, isyan ediyordu.. Hastalıklı kız, deli kız konumundaydı.. Bu bir taraftan iyiydi onu beğenen az olurdu. Diğer tarafta ise başlık parasını yani ederi düşürüyordu.
Karakızın halen gözleri yaşlıydı. Psikiyatriye, Ağrı deyimiyle Beyin Cerrahına gitmesi gerekiyordu.. Branşın bir önemi yoktu Ağrı’ da.. Askeri doktorsa yeter onlar için. Hele bir de baştabipse her şeyi bilir. Her şeyi halleder diye düşünülürdü. Bana da bu düşünceyle geldiklerini anladım..
-Bak kızım görücüye çıkmışsın ve seni beğenmişler sevinmen lazım..
-Ama ben görücüye çıkmak istemiyorum..
Babasına döndüm;
-Bu kızı bir daha görücüye çıkartma..
-Doktorum elimden bir şey gelmez.
Bir taraftan kızına bakıyordu, bir taraftan da mahcubiyetten kafasını öne eğiyordu..
-Benim isteğim olmaz ki, muhtar çağırır, biz mecburen odaya gideriz..
Aslında unutmuştum.. Köyün ağası aynı zamanda köyün muhtarı olurdu. Ağa ne derse o olur.. Baba, anne karışamaz.
-Ben muhtarla görüşürüm bir daha seni görücüye çıkarmasın deyince, baba, kızın yüzünde ki kederler dağıldı, gözleri parlamaya başladı..ikisi de rahat nefes aldılar. Birbirlerine sarıldılar.. Sevinç gözyaşları vardı yanaklarında.. Bir umu kapısı açılmış, karanlıktan aydınlığa çıkmanın huzurunu yaşıyorlardı..
-Kızım adın neydi senin?
-Karakız efendim deyince güldüm. Yakışan adı vermişlerdi ona..
Baba kızı uğurladıktan sonra diğer hastalarıma baktım.. İşlerimi bitirir bitirmez Karakızı’ın muhtarını aradım. Durumu özetledim, isteğimi ilettim. Telefonda beni ciddiye almayan laubali bir ses vardı;
-Anladın mı muhtarım?
-Ama doktorum töre
-Töreyi insanlar koyar muhtarım.
Muhtar habire bahaneler üretiyordu. Bu muhtardan iş çıkmaz diye düşündüm. Telefonu kapattım..
Muhtarın bağlı olduğu Jandarma Karakol Komutanlığını aradım. Durumu izah ettim. Karakız için ricada bulundum. Kesinlikle ilgileneceğini söyleyince sırtımdan büyük bir yük inmişti.
On gün sonra Karakız kontrole geldi. Yüzü gülüyordu. Oturduk sohbet ettik.. Muhtar artık görücüye gelmesin demiş. Karamsar kız gitmiş, gözlerinin içi gülen bir kız gelmişti.. Umut doluydu. Baba, ha keza oda aynı duyguları yaşıyordu. Onunda yüzü gülüyordu.. Turhal bile rahatlamış, çevirisini mutlulukla yapıyordu..
İki yıl daha baba, kız ziyaretime geldiler..
“Evde kaldın kız “ diye takılıyordum.. “Ama olsun” diyordu. “ Ben babamı çok seviyorum” diyerek ona sarılıyordu..
2001 yılının Temmuz ayında tayinim çıktı. Ağrı’dan Balıkesir’e geçtim.
Nerede bir Karakız görsem Cumaçayı hatırlarım.. Orada ki Karakız’ı hatırlarım ve şefkat dolu babasını..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.