- 465 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
heveslerimiz
HEVES…
Bugün bir şey arıyordunuz değil mi? Ne aradığınızı bilmeden...
Belki canınız sıkılıyordu. Birileri güzel bir espiri yapsa da sıkıntım dağılsa diyordunuz. Ya da yaşantınız anlamsızlaşmıştı, hiçbir şeyden zevk almıyordunuz. Ve hayatınıza heyecan katacak ’sihirli bir cümle’ arıyordunuz. Ya da bugüne kadar hiç duymadığınız ve size ’küçük dilinizi yutturacak’ bir söz belki.. Bilimin, sanatın ya da sporun amatörleri ve profesyonelleri olduğu gibi, yaşamın da amatörleri ve profesyonelleri vardır. Nedense, bana amatörler hep daha samimi ve takdir edilesi gelmiştir. Amatör sanatçılar ya da sporcular aslında yaptıkları işten maddi karşılık almayan, yani para kazanmayan, o işi sadece gönüllü olarak sürdüren ’heves’lilerdir.
HEVES... İşte anahtar kelime bu! Bana pek sevimli, pek sempatik gelir bu kelime. Heyecanlı ve dinamiktir.. Hedefi, hırsı, beklentisi ve art niyeti yoktur çünkü.. Yaşamsal kaygılardan, maddi çıkarlardan uzaktır.. Bireysel bir arzudan doğmuştur. Durup dururken.. öylesine!
Özgürdür heves.. İnatçıdır.. Çocukçadır.. Arzuludur.. Limitleri ve kuralları yoktur..
Hani küçümsemek ya da aşağılamak amacıyla “çocukça bir hevesti..” derler ya; yanlış bir düşüncedir bence bu. Heves denilen şey, çok ciddiye alınmalıdır. Her başarılı işin arkasında ’heves’ vardır. Profesyonellerin kuralları vardır. Akademik tanımlar içinde sıkışmışlardır. Kriterleri, genel kabullerle uyumludur ve aslında sıradandır.. Temiz nota basmalı, bilimsel verilere uymalı, ses tonunu ayarlamalı, düzgün cümleler kurmalıdırlar.. Oysa yaşamın hazzı, parantez içlerinde gizlidir; adam gibi kurulmuş cümlelerde değil. Anlatılan hikayenin akışına asilik yapan, cümleye sığmayan ve parantez içine alınarak dizginlenen muzip kelimelerde.. Ayrıntılarda yani.. Devrik cümleli iç konuşmalarda.. Yazılsa mı, yazılmasa mı diye çelişkiye düşülen, riskli kelimelerde. Amatörlerse doğaçlama yaşarlar hayatı.. Teoremlere, akımlara, ders kitaplarına, tanımlara bağlı kalmazlar. Her keşfe açıktır duruşları. Öğrenmeye ve öğrendiklerini unutup unutup en baştan başlamaya heveslidirler çünkü... Profesyoneller fazla bilgiden, amatörlerse bilgisizlikten şaşırmışlardır. Amatör şaşkınlık, heyecan ile bertaraf edilebilir. Ancak profesyonel şaşkınlık yıkıcıdır. Üstelik, fazla bilginin mutluluk getirdiği kanıtlanmış mıdır? Bana sorarsanız aksi bile söylenebilir. Ne kadar çok bilgi, o kadar çok endişe.. Ne kadar çok bilgi, o kadar çok iç hesaplaşma.. Ne kadar çok bilgi, o kadar çok yalnızllık... Mesela ayaklı ansiklopedi gibi bir dostum var, benden daha mutlu olduğunu sanmıyorum.. Hatta zaman zaman, onca olumsuzluğa rağmen nasıl böyle pozitif olabildiğime şaşırdığını da biliyorum. O halde tembellik etmenin ve bir şeyleri ’az bilmenin’ bir sakıncası yoktur.. Önünde sonunda gidilen yer aynıdır: hiçlik... Tıpkı mal, mülk, para gibi; ansiklopediler dolusu bilgi de kefenin cebine sığmayacaktır. Biliyorum gene idealistlerin damarına basıyorum. “Eyvahlar olsun, cahilliği akıl veren bir yazar.. Nasıl yani?” diye dehşetle gözlerinizi patlattığınızı görür gibiyim. Hiç öyle şaşırmayın. Elbette cahilliği alkışlamıyorum. İki dakika soluklanın, hızınızı kesin, gevşeyin diyorum. Yaşamınızın parantez içlerindeki notlara kulak verin. Bırakın arada bir devrilsin cümleleriniz. Düzgün cümleler kurmaya uğraşarak tüketmeyin hayatınızı.
Evet, amatörce yaşanmalı hayat.. Heveslendikçe öğrenmeli, birileri istiyor diye değil. Birilerine hava atmak içi değil.. Bir yerlere varmak için değil.. Mutlu olmak için yaşanmalı.
Hevesle yani.. Gönlünce.. Kasmadan.. Kasılmadan.. O kadar! Eeee, aradığınız şeyi bulabildiniz mi bari? Yoksa bulamadınız mı hala? Eh bu satıra kadar bulamadıysanız, size ben bile yardım edemem artık.
Akıllı değil hayat! Ne zaman ne yapacağı belli olmuyor; ne zaman güldüreceği, ne zaman ağlatacağı, ne zaman öldüreceği... Eh, o bizimle eğlenirken bizim elimiz armut mu toplayacak? Doğrusunu isterseniz, beni bozar bu pasivizm! Bir şekilde yaşantıma müdahale etmeliyim. Yoksa hasedimden çatlarım valla. Evet akıllı durmuyor, iki dakika delikanlı olmuyor hayat. Hiç durmadan korkular, tecrübeler, deneyler, yıkımlar ve coşkular sunuyor bize. Biz de bunları biriktirip, eldeki verilerden yaşantımıza bir şekil veriyoruz. Küçük deneyler yapıyoruz, sonuçlarını bekliyoruz ve sonuçlara göre kararlar alıyoruz. Büyük denemelereyse korkularımız izin vermiyor. Acıdan, kırılmaktan, aldatılmaktan, yenilmekten ne kadar çok korkuyoruz! Oysa yaşam denen şey ne deneyleri, ne sonuçlarını, ne de karar verme sürelerini bekleyecek kadar uzun değil. Kaçıp gidiyor işte! Ucundan kıyısından yakalayabiliyorsan ne ala, yakalayamıyorsan da derdine yan. Hayat deli bir oyundur. Çılgın bir hızla ve sen ne olup bittiğini anlamadan akıp gider. Her nedense, bu oyunda kazanan tarafın ’akıllı insanlar’ olduğu düşünülür. Saçma! ’Akıllı insanlar’ın aşkı mutsuzdur... Paraları vardır ama işlerinde endişe içindedirler... Mantık evliliği yaparlar ama tutku yoktur... Paralı, kariyer sahibi, başarılı arkadaşları vardır ama dostları yoktur.. Yalnızdır onlar... Anlatacak ilginç öyküleri yoktur.. Sıradan, güvenli ve huzurlu bir yaşamdan öykü mü çıkar ?Akıllıdırlar ama simetrik ve monoton bir yaşam içinde, gol atmadan ve durmadan kalelerini savunarak debelenip dururlar. Konforlarından, paralarından, güvencelerinden vazgeçemedikleri için, özgün bir dünya kuramazlar kendilerine ve çevrelerine. Durmadan savunma halindedirler. Sevgililerine, arkadaşlarına, patronlarına, çalışanlarına kendilerini savunmakla geçer hayatları. Yaşamın deliliğinden tırsarlar ve durmadan acıya karşı savunmada kalırlar. Savunma yapmaktan imanları gevrer ve atak yapmaya halleri kalmaz. Yani, kendi yaşamlarına müdahil bile olamazlar. Önyargılardan, deneylerden, sıradan mutluluklardan, huzurdan, güvende olmaktan, paradan ve kariyerden vazgeçmeden otantik bir hayatı yakalamak olası mıdır? Sanmıyorum. Hayatınızda köklü değişiklikler yapmak için yeterince cesaretiniz var mı? Bir şehirden başka bir şehre taşınıp, yeniden hayatınıza yön verecek; eğitimini aldığınız ve yıllardır çalıştığınız meslekten vazgeçip tamamen farklı bir sektöre geçecek; alışkanlıklarınızdan, ailenizin size sağladığı güven ortamından, dostlarınızdan, lükslerinizden vazgeçecek kadar cesur musunuz? Haydaaaa! “Neden durup dururken böyle bir maceraya atılayım ki?” diyebilirsiniz. “Hangisini tercih ederdin; akıllı deliliği mi, aptalca akıllılığı mı?” Ben çoktan deliliği seçtim. Elbette ’akıllı deliliği’ seçtim. Deliliğim, aklın ve gerçeklerin inkarı değil; onlara rağmen tercih edilmiş bir delilik. Nasılsa hayat deli.. Ne zaman ne yapacağı belli olmuyor.. Korkunun ecele faydası yoksa, ölüm geldiğinde ben burada kahkahalarla eğleniyor olacağım ve uysal uysal teslim olacağım ona. Mutlu aşk yoksa, bu aşkın suçu değil. Kurulu bir düzenden vazgeçip, yeni bir düzen tutturmaya çalışmak maceraysa, adrenalinin keyfini çıkarırım ben de... O halde serbest bırakalım karanlık odalardan tutkuları.... Hadi!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.