- 1088 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLLER MELEĞİ
*****GÜLLER MELEĞİ
Bir gün Sadabad’ın lale ve gül bahçelerinde geziniyordum. Uzaklardan Nedim’in okuduğu gazelin tatlı nağmeleri bana kadar ulaşıyordu.
Her taraf kırmızı güllerle doluydu. Ancak, o güzelim güller kokmuyordu hiç. Yemyeşil çimenler vardı her yanda. Bülbül sesleri ortalığı çınlatmaktaydı. Dereler akıyordu şırıl şırıl…
Birden bire gökten gelen hafif bir hışırtı duydum. Hemen başımı kaldırdım. Düş mü görüyordum yoksa. Kendimi çimdikledim. Acıyordu. Demek ki, düş değildi.
Masmavi çarşafı andıran gökyüzünde, bir melek ak kanatlarıyla süzülerek bana doğru uçmaktaydı.
Hayretten donmuş durumda beklerken, az ilerde, çimenlerin üzerine tıpkı bir güvercin gibi yavaşça indi ve bahçede gezinmeye başladı. Gördüğü kırmızı güllere narin ellerini uzatıyor, iki parmağı arasına alarak, birer birer koklayıp bırakıyordu.
Her gülü kokladığında daha önce hiç kokmayan güller çevreye en güzel kokularını yaymaya başlıyorlardı. Melek gülleri kokladıkça gül kokuları da durmadan artmaktaydı. Belli ki, kırmızı güller güzel gül kokularını meleğin nefesinden almaktaydılar.
Ortalıkta benden başka kimseler yoktu. Melek de beni hiç görmeden, varlığımın farkına bile varmadan, güller arasında dolaşıp durmaktaydı. Boyu, bakışları, adımlarını atışı, endamı ve tavırları öyle güzeldi ki, bir anda büyülenmiştim.
Kahve buğusu gözlerini bana çevirdiğinde içimde sarhoş edici duygular estirmekteydi. Yanına gitmek, ellerinden tutmak, kahve gözlerine yakından bakmak için can atıyordum ama o bir melekti. Beni yanına yaklaştırmazdı.
Meleğim bir süre gezindikten ve bütün güllere kokusunu aşıladıktan sonra yoruldu. Çimenlerin üzerine oturdu. Ayaklarını uzatarak, sağ elini yere verip destek yaptı.
İşte o anda resmi göz bebeklerime yapıştı. Nereye baksam yalnızca onu görmekteydim. Bütün cesaretimi toplayarak yavaşça yanına yaklaştım. Fısıltılı bir sesle sordum ona.
-Sen Nur musun?
Hafifçe gülümsedi. Gülümserken yanaklarından kalp şeklinde minik çiçekler döküldü yerlere. Başını onaylar mahiyette hafifçe salladı.
Karşısına bağdaş kurup oturdum. Seyretmeye doyamıyordum. Kendisi gülümsedikçe ben de ona ‘’Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir’’ diyordum.
Yüzlerce yıl oturdum karşısında. Seyretmeye doyamadım bir türlü….
O benim meleğim, benim Nurumdu…. Gözlerim onun aynası olmuştu. Ne zaman aynaya baksam, göz bebeklerimde onun resmini görüyordum. Bir gün oradan geçen bir ermiş, gözlerimde Meleğimin resmini gördü.
-Sen dedi bana. Sen bu meleği seviyorsun. O senin gönlünün içinde. Gözlerin gönlünün pencereleri olduğundan, gözlerine bakınca onun resmini görmekteyim.
-Söyle dedim ermişe yalvarırcasına. Söyle bana nolursun? . O da beni seviyor mu?
- O melek yalnızca sevdiğine gül kokuları gönderir, dedi ve kayboldu ermiş.
Şimdi ben papatyaların yapraklarını koparmaya kıymadan, yalnızca saya saya fal açıyorum yüzlerce yıldan beri.
Seviyor mu…?
Sevmiyor mu…?
Seviyor mu…?
Sevmiyor mu…? ..........
01.10.2008
Sennur ÇETİN
(Elbetbirgün)
YORUMLAR
...
Her gülü kokladığında daha önce hiç kokmayan güller çevreye en güzel kokularını yaymaya başlıyorlardı. Melek gülleri kokladıkça gül kokuları da durmadan artmaktaydı. Belli ki, kırmızı güller güzel gül kokularını meleğin nefesinden almaktaydılar.
...
Güller dolu yürekten gül kokulu satırlar için teşekkürler.
Yüreğinizin güzelliğini satırlarınıza nakış gibi işlemişsiniz. Yüreğiniz ve kaleminiz sağ olsun efendim.
Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Rabbime emanet olunuz.