- 732 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTVİN FIKRALARI-19
252-HAYATIMIZ VERGİ
Tilki ormanda nefes nefese koşar, karşısına çıkan kaplumbağa:
-Tilki kardeş ne bu telaş? Diye sorar.
-Ormana maliyeciler gelmiş der, tilki:
- Şimdi bir bakarlar bende kürk, hanımda kürk, çocuklarda kürk, dünyanın vergisini yazarlar.. Bunu duyan kaplumbağa telaşla yürümeye başlar. Onu telaşlı gören leylek:
-Hayrola kaplumbağa kardeş ne bu telaş? Diye sorar:
-Maliyeciler ormanda der, kaplumbağa:
- Bende ev, hanımda ev, çocuklarda ev, yakalanırsak dünya vergi alırlar. Leylek de hemen uçuşa geçer. Ağaçların üzerinden maymun seslenir:
-Leylek kardeş, ne iş? Bu ne acelelik? Leylek:
-Vergi memurları herkese ceza yazıyormuş. Bende yazlık, hanımda yazlık, çocuklarda yazlık, vergi borcundan batarız. Maymun bunu duyar duymaz koşarak ağaçtan ağaca atlamaya başlar, Papağan sorar:
- Neden ve kimden kaçıyorsun? Diye.
- Maliyeciler ormanda der, Maymun. Kaçarken devam eder:
- Benim kıçım açık, hanımın kıçı açık, çocukların kıçı açık... Alacak bir şey, bulamayınca
bunların ne yapacağı belli olmaz.
253-BAŞKA ÇİMSE YOK MİDUR?
Temel, bir gün tarlasından eve dönmektedir. Karadeniz bölgesinin sarp arazisindeki patikada ilerlerken, birden ayağı kayar ve yüzlerce metre derinlikteki uçuruma yuvarlanır. Can havliyle, uçurumdaki bir ağacın dalına tutunur. Aşağıya bakar, metrelerce derinlikte ve dibinde de sivri kayalar. Belki duyan olur da kurtarmaya gelir diye avazı çıktığı kadar bağırır:
-Çimse yok miiii! Bir kaç kere daha bağırır. Sonunda, ta yukarılardan, gökten bir ses duyar:
-Ey kulum Temel!.. Düşüp ölsen ne var ki? Seni Cennetime koyarım. Eğer emirlerimi yaptıysan, yasaklarımdan kaçındıysan, kul hakkı yemediysen hiç korkma!..
Temel şöyle bir düşünür, emirlerden hemen hiçbirini yapmamış, yasakların neredeyse tamamını yapmış, kul hakkı desen sadece Fadime’nin hakkını ödeyemez. Başını kaldırıp, tekrar bağırır:
-Başka çimse yok midur?
254-İŞ GÖRÜŞMESİ
Adamın birisi yaptığı iş başvurusuna olumlu yanıt alır, şirket görüşmeye çağırır. Konuşmanın sonlarına doğru yönetici adama sorar:
- Peki, sizin şirketten beklentileriniz neler?
- Öncelikli olarak bir araba isterim. Ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla. Onu da şirket karşılarsa iyi olur. Maaş olarak da 3000 Dolar yeterli.
Şirket yöneticisi gayet ciddi dinler, sonra:
- Biz sana son model bir Mercedes ve Tarabya’da bir villa vereceğiz. Ayrıca bizim bu pozisyon için planladığımız maaş 6000 dolardı, der. Elemanımızın gözleri parlar:
- Şaka yapıyorsunuz, der. Şirket yöneticisi gayet sakin:
- Siz başlattınız, der.
255-ACEMİ ER
Başçavuş acemi erini nizamiye kapısına gözcülüğe gönderir ve albayın teftişe geleceğini, geldiğinde kendisine haber vermesini tembih eder. Aradan yarım saat geçtikten sonra komutanı elinde merasim sopasıyla yanına gelir ve gözcüsünden henüz kimsenin gelmediğini öğrenir. Olay 3-4 defa tekrarlandıktan sonra kapıda bir jeep durur, içinden inen kişiye gözcümüz silahını doğrultarak:
-Dur!..Kimsin?Diye bağırır. İnen şahıs “Ben Albayım” der. Askerimiz:
-Vallah! Başçavuşum elinde sopayla seni bekliyor, görürse senin de benim de anamızı beller, der.
256-YABANCI ÖZENTİSİ
Sarıkamış Harekâtı’nı bizzat yönetmek isteyen Başkomutan Vekili Enver Paşa, Oltu-Karavas Köyü’nde tanıdığı bir paşanın torunu Hüseyin Bey’in evinde misafirdir. Kurmay Heyetin ısrarla karşı çıkmasına rağmen Alman subaylarının isteği ile 21.Aralık.1914 günü harekâtın başlanacağını duyan ev sahibi, mümtaz misafirine:
-Sayın Paşam!.. Plan çok güzel, ancak zamanı değil. Allahuekber Dağları’nı kışın değil bir ordunun aşması, orada kuşlar bile uçamaz, harekât bahara ertelenemez mi? Diye bir istekte bulunur. Misafiri:
-Sözlerinize dikkat edin, misafiriniz olmasaydım sizi derhal vururdum. Askerin moralini bozuyorsunuz, der. Ev sahibi acı acı gülümser:
-Paşam on binlerce insanımızın o dağlarda donduğunu görür gibiyim. Keşke o insanlar donmasa, vatanın bu parçası kurtulsa da, benim bir canımın ne önemi var, der.
Başkomutan Vekilimizin Alman hayranlığını ev sahibinin bu sözleri bile gideremez. 195.000 kişilik bu güzide 3. Ordumuzun 90.000 kişisinin çoğu donarak şehit olur, Sarıkamış alınsa da Rus Ordusu daha sonra karşı taarruza geçecek kadar güçlenir.
257-NABZA GÖRE ŞERBET
Beykoz Artvinliler Derneği, Çanakkale Şehitliği’ne bir gezi düzenler. Topluca Şehitlikler, Cepheler ve müzeler gezilmeye başlanır, rehberleri de açıklamalarda bulunur. Ancak rehberin anlatmalarında Mustafa Kemal’den fazla söz etmemesi ve konuları hurafelere dayandırarak anlatması dikkati çeker. Hele bir İngiliz birliğini yerdeki bulutun yutması, bir İngiliz esirin kendileri ile cüppeli, kalpaklı yalın kılıçlı ölmeyen varlıkların savaştığını söylemesi üzerine Fevzi Durmuşun kafası iyice atar, söz alarak:
-Peki Kardeşim!.. Bu cüppeli, sarıklı, yalınkılıç ölmez kişiler; Balkanlar’da Filistin’de, Sarıkamış’ta niçin yoktular? Burada çarpışan askerler Türk ve Müslüman da oradakiler değil miydi? Diye sorar. Rehber duraklar, sonra:
-Bize böyle öğrettiler, öğrendiğimizi anlatıyoruz der. Dernek Başkanı Hayrı Yüksel de:
-O zaman hurafeleri değil gerçekleri anlatın, der. Oradan başka alana giderken rehber Fevzi Durmuş’un yanına gelir, koluna girer, kulağına:
-Halkımız toptan, tüfekten ziyade bunları ilgiyle dinliyor. Arasına da gerçekleri sıkıştırıyoruz, deyince Fevzi Durmuş da:
-Nabza göre şerbet veriyorsunuz, yani, der.
258-KAVARA(1)
Artvinli birisi Ardahanlı bir ağanın yanında koyun çobanı olarak çalışmaya başlar. Ağa doğru dürüst Türkçe konuşamaz, ama çobanı hizmetkâr gibi çalıştırır. Hemşerimiz ilk zamanlarda mırın kırın etse de tüm işlere koşar. Çok yorgun bir gününde ağanın isteğine itiraz eder ve sürüden başka bir işle artık ilgilenmeyeceğini söyleyince; ağanın şairliği tutar:
-Sen ağa, ben ağa,
Habu malı kim kayıra?
Get davara, gel eva,
Burnan(2) çekem kavara.,der.
1-Kavara: Osruk
2-Burnan: Burnuna
259-ŞİMDİ SANA NA YAPEM?
Ardanuç ve Şavşat köylüleri komşu ilçeleri Ardahan köylerine giderek ürünlerini takas ederler. Aralarında dostluklar hatta Kirvelik oluştururlar. Kirvelik taraflara kardeşten bile daha yakın bir kurumdur. Bir birlerinden kız alıp vermek dahi uygun görülmez.
Ardanuç-Yolağzı Köyünden Ali Durmuş, Ardahanlı Kürt kökenli Bala Kirvesinin ısrarı üzerine delikanlı oğlunu köyüne getirir. Misafirimiz mezarlıktaki pantaları görünce yemek ister, henüz olgunlaşmamış olmasına ve Kirvesinin itirazına rağmen istediği kadar yer. Bir kaç gün sonra Irmaklara giderler, orada ağaçtaki yeşil ve iri cevizleri görünce yemek için ısrar eder. Ali Durmuş cevizin yeşil kısmını değil, içindeki çekirdeğin yenildiğini, ancak daha olgunlaşmadığını anlatsa da, dinletemez, hatta “birkaç meyveyi bana çok görüyor, yedirmiyorsun” demesi ve darılmaya başlaması üzerine birkaç tane koparıp verir. Gencimiz ahlayarak, oflayarak yeşil cevizleri midesine indirir. Biraz sonra ağzı yanmaya, dudakları boyanmaya başlayınca bol su ile yıkattırır, yıkama işi birçok kez devam eder.
Ertesi günü ayakyoluna giden kirve oğlumuz, arkasını tutarak ağrılar içinde geri döner ve kirvesine kıçının ateş gibi yandığını söyler. Ali Durmuş’un tepesi atar, dayanamaz bağırır:
-Onlari yema dedim darildin. Ağzunun içunu yıhadim; haşimdi senin kıçına na yapem, der.
260-YEMEK YERİNE KEPÇE
Giyim kuşamına özen gösteren yaşlı hanım, o gün çocukları, torunları akşam yemeğine geleceği için daha bir çalışma içindedir. Yemeklerini hazırladıktan sonra berberinde saçlarını yaptırır ve güzelce giyinerek eşinin karşısına oturur. Bazen televizyon izleyen, bazen önündeki gazeteleri karıştıran yaşlı adam için normal bir gündür. Ama hanımı eşinden güzel bir söz bekler, adam oralı olmaz Sinirleri boşalan hanımı bağırıp çağırmaya başlar, adamın ne hödüklüğü, ne vurdumduymazlığı kalır ve yastıkları üstüne fırlatarak mutfağa koşar. Durumun ciddiyetini gören yaşlı adam eşinin yanına gider; iltifatlar yağdırır, eşini sakinleştirmek için diller döker.
O sırada kapı zili çalar, adam hanımına yardım olsun diye önce davranarak kapıyı açar ve çocuklarına sessizce:
-Annenizin saçlarının ve kendisinin çok güzel olduğunu söyleyin, yoksa yemek yerine kafanıza kepçe yersiniz der.
BİTTİ Sahilköy, 05.08.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.