- 413 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Boşluk neyin aynasıdır?
Demolition/Yeniden Başla filminde Jake Gyllenhaal’ın cisme büründürdüğü Davis karakterinin bana ilginç gelen şöyle bir yanı vardı: Davis, karısının ölümüyle sonuçlanan trajik kazanın ardından, çevresinin sandığı üzere, büyük bir acı çekmiyordu. Onu, insanların "Çok sarsıldı garibim!" diyeceği türden tuhaf davranışlara iten, aslında karısının yokluğundan hiçbirşey hissetmeyişiydi. Adamımız sorununu buradan teşhis etmeye başladı: "Normal bir insan karısını kaybetmekten dolayı büyük acılar çeker. Ben neden hiçbirşey hissetmiyorum?"
Film boyunca Davis’i hep birşeyleri parçalarken gördük. Bürosundaki tuvaletin kapısı, kayınpederinin evindeki lamba, evinin eşyaları... Davis, hiçbirşeyi tamir etmeden, en küçük parçasına kadar ayırıyordu. Öfkeyle değil incelikle. Parçalayıp bırakıyordu. Zarar vermiyordu. Bu da hayatındaki sorunu teşhis etmeye yönelik adımlarından birisiydi. "Düştüğü boşluğun içinde sorununu keşfe çıkma!" veya "Doğru bir şekilde toparlanmadan önce dağılma." Dağılma ki, arızalı parça, ancak böylesi bir açığa çıkmanın ardından kendisini ele verecek. Yoksa problem hayatın detayları (kesret) arasında gizlenecek.
Başımıza gelen kötü şeylerin de böyle bir ’dağıtıcılığı’ olduğuna inanıyorum ben. Tıpkı Davis’in eşini kaybettiği kazada olduğu gibi, öyle şeyler yaşıyoruz ki, ancak bu yaşanılanların ardından arızalı parçalarımız/yanlarımız olduğunu farkediyoruz. İşten vakit ayırıp çocuklarıyla hiç zaman geçirmeyen bir babayı çocuklarından birisini kaybetme tehlikesi kendine getiriyor bazen. Bazen de vefasız bir evladı ebeveynlerinden birisinin ölümü... O zaman yaşamın akışı içinde yeterince dikkat edilmemiş bir yerimizde yanlış giden birşeyler olduğunu görüyoruz. Uyanıyoruz. Bunun ilk alameti de düşülen boşluk oluyor.
Şimdilerde modern insanda ağırlık kazanan boşluk hissinin böylesi bir öğretmenliği de olduğunu düşünmeye başladım. Boşluk neden yaratılır? Yahut da şöyle soralım: Yaşarken doludizgin süren eylemlilik halinin aynası neresidir? Bence biz eylemlilik halimizin şiddetinden dolayı daha çok boşluğa müptela kılınıyoruz. Bize daha çok ayna veriliyor. Çünkü ahirzaman çocuklarının durup kendisine daha çok bakması gerekiyor. Yanlış giden şeylerimizin sayısı fazla. Soruların sayısı çok. Süre az. Yoğunluğumuz mola sayımızı arttırıyor. Öyle ya. Daha çok yorulan daha çok kenara çağrılır. Biz de kenara daha sık çağrılıyoruz.
Ebeveynlerimize bahsetsek "Yine ne oldu bu salağa?" diyerek tepki gösterecekleri, çünkü anlayamayacakları, o tuhaf hissin bizde yapmak istediği bir iş var. Biraz durmamız isteniyor. Biraz dalgınlaşmamız. Hız çağındayız. Hızla iliklenen düğmelerde yanlış oranı artıyor. Model dinlenmeli. Terzinin arzusuna kulak vermeli. Bazen de yanlış iliklediği düğmeleri çözmek ve yeniden başlamak için birazcık geriye dönmeli. Birazcık dağılmalı. İtiraf etmeli. Tevbe etmeli.
Şunu kabul edelim: Yükümüz ağır. Ebeveynlerimizden daha çok şeyle tanıştık. Ebeveynlerimizden daha çok şeyi yitirdik. Onların bir ömür gördükleri yenilikleri biz birkaç yılda eskitiyoruz. Bu hız çok fazla. Çok fazla ayrılık yaşıyor ve çok fazla ayrılık acısı tadıyoruz. Spor yaptıysan bilirsin. Bir spor dalının temposu ne kadar yüksek olursa mola sayısı da o kadar çok olur. Basketbol ve futbolu karşılaştırabilirsin. Bu karşılaştırma sendeki boşluk hissini açıklamakta da yardımcı olur. "Molalarla oyunu parçalarına ayırmak gerek." Bitirmeden şunu da söyleyeyim: Buradan istersen günde beş vakit namazın farz kılınmasının bir hikmetine de uzanabilirsin. Eğer hayata bir mola vermek istersen...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.