- 318 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ORKESTRA DİNLERKEN
Herkesin bildiği bir hikaye vardır:
Geçmiş zamanda Bayburt’a bir orkestra gider. Bir salon bulunur. Halka açık olan konsere pek talepli olmadığından seyirci de nerede ise zorla salona sokulur. Yöneticiler hem uyanık, hem de tecrübelidir. O yüzden de salonun çıkış kapıları konserin bitimine kadar kilitlenir.
İşte bu ortamda konser biter. Seyircilerin dağılması sırasında bir gazeteci röportaj yapmak üzeri konserden çıkan yaşlı bir adamın yanına gider. Konseri nasıl bulduğunu sorar. Adam: “Oğul ben bu memlekette Rus işgalini de gördüm. Ama onlar bile bu kadar işkence etmemişlerdi.” der.
Bu anlatılanı duyduğumda buna benzer bir anım da benim aklıma geldi. Yaşım on-on bir. Sanıyorum orkestra bile aynıydı.
Bin gün babam ilende bir davetiye ile geldi. Aslında Sağlım Müdürüne gelen davetiyeyi müdür babama vermiş. Çorum’a orkestra gelmiş, gidelim mi, oğlum, dedi. O yıllarda orkestrayı sadece filmlerde görüyorduk. Çocukluk işte meraktan, olur baba dedim. Babam elimden tuttu şimdi Devlet Tiyatrosu olar binaya vardık. Elimizde davetiye vardı ama zaten soran da olmadı. Sebebini içeri girince anladık. Sahne müzik aletleriyle dolu olsa da seyirci kısmında taş çatlasa elli kişi vardı. Seyirci azlığını seçkin sınıftan insan çağırmalarına bağlamıştım. Ne de olsa elimizdeki Sağlım Müdürünün davetiyesi.
Bir müddet boş müzik aletleri ile bakıştık. Yanlış hatırlamıyorsan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yazıyordu tanıtım yazısında.
Sonra iyi giyimli adamlar girdi sahneye. Ardından komik ceketli bir adam girdi, öne çıktı ve bizi selamladı. Şaşkınlıkla izlediğim adam üst perdeden konuşmaya başladı. Çalgıları tek tek tanıttı bize. En çok da davulda şaşırdım. “ Bana siz davul diyorsunuz. Ama bu sizin bildiğiniz davullardın değil.” gibi sözler ettiğini hatırlıyorum. İster istemez babama sordum. Bu davulun ne farkı var, diye. O da sus işareti yaptı.
En sonunda beklediğimiz oldu ve çalmaya başladılar. Her parçadan önce komik ceketli adam açıklama yapıyor, sonra parça çalıyordu. İşte orada öğrendi Ziraat Bankasının müziğinin aslında bir müzik parçasının bir kısmı olduğunu.
Şimdi belki merak ediyorsunuzdur. Sununa kadar izleyip izlemediğimizi. Hayır izlemedik. Bizim çıktığımızda salonda on kişi ya vardı ya yoktu. Onlar da terk etti mi bilmiyorum. İşte hayatımda ilk ve tek gittiğim klasik müzik konseri budur.
İşkence miydi? Evet, sanıyorum tam anlamıyla bir işkenceydi.
Eğer bu anıyı okuyan klasik müzik hayranı, Batı güneşiyle aydınlanmış (!) bir zat varsa sanıyorum çok üzülecek. Ne yapalım biz böyleyiz.
Nihal Atsız’ın bir şiiri geldi aklıma.
“Sen fink atarken falanda filanda
Ben yoksullarla inlerdim
Sen orkestra dinlerken salonlarda
Ben tüyü bitmedik yetimleri dinlerdim”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.