Ecmel insan!
Şu anda dün olduğu gibi, mahşere yürüyorum. Yolumun kesiştiği marazlıklardan, yediğim sopanın ağırlığınca hakkı izhar ederek. Hemen hangi yola saptıysam nefret kokuları geliyor.
Yukarıdan verilen mesaj aşağılarda başka türlü tasvir edilmiş olacak, anlaşılan. Her ne kadar dokunmadan geçeyim denilse de, illaki dokunuluyor bir yerlerde zülf-i yare ve fıtratın tecellisi husumete tezahür ediyor sonrasında musafahanın. Soru başka cevap başka bu alemin bazı kerelerindeki üslubunda.
Herkes bir çıkış yoluna doğru ilerliyor yada öyle sanıyor ancak tuz taşlarında oturan bezirganlar bile oturdukları yerde yaşlanıyor, zamana yeniliyorlar.
Yedi iklimi bir göz kırpması vakit aralığında yaşadığım anlar olmuştur! Önümde sis bulutları, arkamda ayaklarımı yerden çelecek bir fırtınanın gümbürtüsü, yüreğimde sıcacık bir huzurla sevgiliye koşuyorum yılmadan, dur durak bilmeden.
Kendime soruyorum; Kim ki o sevgili?
Ve kendi kendime cevap veriyorum; Kirli tozlu yüzüme ve yırtık pırtık üst başıma aldırmadan, gözleriyle gözlerimi arayacak olan o sevgi ve şefkat dolu bedendeki ruh, belki de. Kaç defa kafam gözüm yarılmıştır bu faraza umut için!
Kötü bir tecrübe iyi bir ibret vesikası olabildiğince elimde, hızlı yol alabilirim “Allah’a mülaki olabilmek uğrunda.” Zira sevdiğin kadar sevilirsin ki, işin hakikati bu bence. Yarışır gibi yaşamaktansa, sarf edilen emek ve gayretin hülasasına rıza göstermek erdemin ta kendisi olmalı. Yoksa çalıp çırparak, rızk ve kısmetin adresini, hadiselerin kaderini değiştirerek, hile ve desise ile kazanılan değil.
Benim için her şey bir kıymet ki, takdire şayan, ancak aynı zamanda her an kıyamet. Lütuf ve kerem Allah’tan, (c.c.) bir tek O’ndan ümidimi kesmedim. Zorbalığa rast geldiğim her yerde, zukkayı yemeyi reddettiğim için hakir görüldüm!
“Allah’ın düzeni adalettir!” düsturunca, başarabildiğim kadarı ile adalet aradım, sordum, yanlışı, kerihi irdeledim ve hemen her haklı çıkışımda hakkım olan nimetlerden, huzurdan, kısmen veya tamamen mahrum edildim. İrdelenmeyen, sorgulanmayan kerih fiillerin, benim kabullerimdeki doğrularla çelişmesi beni o kabil yanılgıları kabullenen öbeklerin dışına bıraktı.
İdrak ve dikkat istinadının eksenini geniş tutup, ihtiyat kapılarını sonuna kadar açarak ne gelirse içeri alan ve onları hazmetmekten mahrum kalan, zorlanan gönüller, kendi zorundalıklarını görmezden gelerek, kendilerine benzemeyen ve benzemek istemeyen hemen herkesi şuculuk, buculukla itham etti. Bizde nasibimize düşeni aldık ve halen almaktayız.
Başarılı olmakla efendi olmak arasında meşru bir bağ kurmaya çalıştım hep. Ancak halkın nazarında takdire şayan bir tarif, reçete ki, benim kabul ettiğim değerler dahilinde henüz oluşturamadım. Kazanmanın sadece edinme (sahiplenme) olarak algılandığı bir izan, anlayış bana oldum olası vicdansız ve zalimce geliyor! Bazılarına garip ve bazılarına da zahiren şayanı hakikat gelse de; “Öldükten sonra dirilme ve Yaratana hesap verme inancı!” bu günkü ekseriyetin mutlakıyet olarak kabul ettiği, çağdaş insan tarifini ve onun tevsik edilen ritüellerini yadsıyor, yadırgıyor ki, dolayısıyla bana göre başarı, başkalarına göre hezimet sayılıyor.
Efendi olmak geriden gitmek veya en sondan gelmek manasına yorumlanıyor olsa da eminim ki, yıkılan ümitleri, harap, virane edilen yürekleri gördükçe en çok acı ve sızı duyan efdal, ecmain sınıfıdırlar onlar.
Hakkı tutup ayağa kaldırmaya çalışan, idrak müessesesine işlerlik kazandırmaya uğraşan, ifadelere izan ve şuur şırınga eden, her halükarda bir tek yüzü olan, sureti haktaki efendilik tarifine mensup, “Ecmel insan!” bizim en büyük özlemimizdir. Onlara yakın olmak, onlara dost ve arkadaş olabilmek, hatta mümkünse onların nazarında olabilmek bile bir şeref ve huzuru kalp olmakla birlikte, odur başarı.
Başı boş bir fırsata sahiplenmek, hedefini arayan bir nimet ve kısmetin yolunu keserek onu gayrı nizami olarak elde etmek, takma tavırlarla bir hakka ve huzura uygunluk sunumları yapmak, edep ve ahlak tasvirlerini ilga ederek, keyfine ve yararına müteallik kural ve kavramlar oluşturmak, yanılgılarıyla yaşamak ve onu dikte etmek ve saire, “Çağdaş insan!” tarifine uymasa gerek!
Halbuki, hakkı tutan ve gözeten, dini, mezhebi, meşrebi, ırkı,rengi ve milliyeti her ne olursa olsun, övgüye ve takdire layık olan, yararlı insandır. Liyakat ehliyet sahiplerine verilmedikçe biz huzur ve saadet arayanlardan olacağız. Doğruyu (olduğu gibi) doğru bilip de, bundan feragat edildiğini görenler, doğrultmak için yapacak bir şeyleri olmadığında ancak gücüne ve kudretine inandıkları en büyük İlahtan yardım dilerler. Ben, Allah (c.c.) yar ve yardımcımız olsun diliyorum..
Hayırlı yolculuklar, hayat müdavimlerine.,
Mehmet Sani Özel
06.10.2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.