- 527 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SOYUT RESİMLER
Soyut Resimler
Nurşen KAYGISIZ
Cinnet, cennette olma halidir herhalde, dedi. Yazın ortasında o civciv sıcaklarda bile yer yer yamalı, bazı yerleri lekeli ve lime lime dökülmek üzere olan ceketini asla çıkarmazdı üzerinden. Kış mı bahar mı güz mü her mevsim aynıydı onun için. Pek çok insanı da birbirinden ayırmazdı. Nerdeyse kadın erkek, genç yaşlı herkese aynı isimle hitap ederdi.
“Yaşar”
Yaşar herkesin adıydı. Ne zaman birine seslense ardından o dolu dolu kahkahasını koyuverirdi. Böyle zamanlarda sigaradan sararmış dişleri görünür bütün sevimliliği ortaya çıkardı.
“Yaşar, demekte haklıymış Nuri” dedi. Artık herkes, her şey ne kadar da birbirine benziyor. Sanırsın her şey, insanlar bile aynı fabrikada, aynı makinalardan çıkıp önümüze geliyor.
Serzenişine bir yanıt gelmedi içeriden “Bir bardak su istiyorum sular yine kesildi.” diye sesini yükselterek seslendi tekrar.
Yarım ağızla kendine söylenen sözü duymazdan geldi. Hafifçe başını çevirdi. Kendisine uzatılan su bardağını aldı ağzına götürdü. Büyük bir yudum aldı sudan. Bardak yarıya indi. Bir süre ağzında tuttu suyu. Sonra yuttu.
Rahatlamıştı.
Su her derde ilaçtı. Kire, pasa, kuraklığa susuzluğa yangına… Nerede su var orada yaşam vardı.
Dışarıdan deli gibi esen rüzgârın sesine aldırmadan pencereyi açtı. Sol elinin tüm beceriksizliği ile ince uçlu fırçayı kavrayıp paletteki mor boyaya batırdı. Fırça sapına kadar boyaya bulanmıştı. Bir kısmını tekrar palete koymayı denedi, olmadı.
Aşağı Mahalle’deki mahkûm dedi, ”Ne palet ne fırça ne boya kalem olmadan resim yapardı.”
Mahkûm kim miydi, adını anımsamıyordu. Çok zaman geçmişti üzerinden. Mahallenin bıçkın, iri yapılı delikanlılarından biriydi. Korkuyla karışık saygı beslerdi ona mahalleli. Pek sataşan da olmazdı kendisini tanıyanlar arasında.
Hapse düşme hikâyesi de bir kavgayla alakalı değildi zaten. Birkaç yıldan beri birlikte yaşadığı kadının kendisini aldattığını öğrenmişti. Adamı bir punduna getirip yere sermişti. Kadın kurtulmuştu güç bela. Belki kıyamadım ona, dedi belki kıyamadım. Çok sevdim, hala aşığım belki.
Yalnızlık, uzun süren yalnızlıkta bir avcıya dönüşüveriyordu insan. Önce kafasında bir av tasarlıyor sonra onu allıyor, pulluyor, uçuruyor ve ardına düşüyordu işte. Böyle anlardan birinde vücudunda gezinen pirenin peşine düşmüştü. Şurasıydı, burasıydı derken yakaladı sonunda. Parmaklarının arasında ezdi önce, ardından parmaklarındaki kanla duvara küçük bir resim çizdi. Pek seçilmiyordu evet.
“Bunun zaten seçilmesi gereken bir yüzü de yok” dedi. “ Bu yüzsüz herifin tekidir.” Tırnak aralarında kalmış son kanla iki harf yazdı resmin hemen altına.
“D.O” resim tamamlanmıştı işte.
O suratsız herifin yüzüne istediği zaman istediği kadar tükürebilirdi artık.
Yokluk bazı insanlardaki yaratıcılığı büsbütün ortaya çıkarıyordu. Bu bazı insanları diğer insanlardan ayıran neydi? Milyarlarca yoksul insan onca yoksulluğun, yokluğun içinde debelenip duruyordu işte. Yenden kestiklerini yakaya yamıyor, sağ cebinden aldıklarını, sol cebine koyuyor bir ayağı yorulunca diğerinin üzerine dikiliyor bunun dışında da hiçbir şey yapamıyorlardı.
Bazıları bizim mahallenin delisi, deyip gülümsedi. Bir yolunu buluyorlar işte.
Usul usul, başındaki ağrının tam aksi bir tavırla gözlerini kapadı. Parmaklarını yumdu. Sıktı, biraz daha sıktı yumruğunu şimdi parmak aralarından mor boyalar akıyor. Parmaklarında garip şekiller oluşuyordu.
“Yazma.” dedi.
“Konuşma.”
“Duyma.”
“Bilme.”
“Görme.”
Her emir cümlesi ağzından bir üst perdeden çıkıyordu. Şimdi sadece sesi vardı. Ağzı. Kulakları.
Yıllar öncesinden kalan bir kesiğin izi duruyordu hala bileğinde. Önce o kesiğin olduğu yerde bir sızı duydu ardından yere düşen damlalar, kızıla boyanan başörtüsündeki güller canlandı gözünde.
Yazmam daha, dedi. Derin bir sessizlik oldu.
Talimata mı uymuştu, kendi kendine geriye bakmama kararı mı almıştı, bilmiyordu. Neler yazdığını okudu. Yazdığı bir cümlenin iyi anlaşılmamış olduğunu düşünmüş olmalı ki düzelterek tekrar yazmıştı. Bir cümle bir iki sözcük ilave edilerek kaç defa yazılabilirdi ki… Aklından geçenlerin yazdıklarından çok daha derin ve acıtıcı olduğunu biliyordu. Bu bir reddediş miydi yoksa bir kabul mü? İdrak edemiyordu. Bu resim tamamlanabilir miydi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.