- 816 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ahmet Sezgin'le Aşk Medeniyetine Yolculuk
M. NİHAT MALKOÇ
Kıymetli kalem erbabı Ahmet Sezgin’le internet marifetiyle tanıştım. İyi ki de tanışmışım. Zira “Aşk Medeniyetine Yolculuk” isimli nefis kitabından başka nasıl haberdar olabilirdim ki? Ses bayrağımız olan Türkçemizin şahikalarını görmekten mahrum kalırdım. Sağ olsunlar “fikir ve hissiyat süzmesi” diye tabir edebileceğim bu kıymetli kitabı, adıma imzalayıp tarafıma gönderme lütfunda bulundular. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum.
Kapağında, yapraklarını dökmüş bir ağaca doğru yürüyen ve arkasında simsiyah bir gölge bırakan bir adam resmi bulunan bu kitabı elime aldığımda sıradan bir kitapla yüz yüze olduğumu düşünmüştüm. Aşk üzerine bilindik ifadelerle ve kelime oyunlarıyla karşılaşacağımı sanmıştım. Fakat hiç de öyle olmadığını sayfaları d/çevirdikçe anladım.
Kitap üzerin(d)e konuşmaya geçmeden evvel yazar Ahmet Sezgin’den kısaca bahsedeyim. Sezgin, Samsun/Terme’de dünyaya açmış gözlerini. Sırasıyla Terme İmam-Hatip Lisesi’ni ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiş. Birçok okulda görev yaptıktan sonra Terme Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi’nde karar kılmış. Burada, milletine ve memleketine bağlı nesillerin duygu ve düşünce hamurunu aşkla yoğurmaktadır. Kendisi bir ara “Mesaj” isimli bir kültür-edebiyat dergisi de çıkarmıştır.
Ahmet Sezgin; deneme, inceleme ve şiir türlerindeki eserlerini ülkemizin saygın dergileri olan Güneysu’da, Mavera’da, İslamî Edebiyat’ta, Kırağı’da, Çınar’da, Kültür Dünyası’nda, Yedi İklim’de Türk Edebiyatı’nda ve Ayvakti’nde okuyucuyla buluşmuştur. Usta kalem, Terme Bilgi Gazetesinde köşe yazıları kaleme almaya devam etmektedir. İki çocuk babası şair ve yazar Sezgin’in “Türk Edebiyatında Ölüm Şiirleri Antolojisi, Güllerimi Ver Anne, Termeli Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisi” isimli basılmış eserleri bulunmaktadır.
Yazarın bana gönderdiği ve değerlendirmesini yapmakta olduğum “Aşk Medeniyetine Yolculuk” kitabı bu yılın Mayıs ayında Etüt Yayınları tarafından Samsun’da yayımlanarak okurla buluşmuş. Yani henüz dumanı üstünde… Körpe bir çocuk gibi doğal, saf, naif…
Kahverenginin açık ve koyu tonlarının hâkim olduğu kitabın arka kapağında “Aşk medeniyetine yolculuk; vahye dayalı gül ve gönül medeniyetinin mimarisini, edebiyatını, musikisini; ahlak, kültür, ilim, felsefe, hayat tarzı ve teknolojisini yeniden inşa ederek medineye, hakiki medeniyete varma bilincine ermektir. /Aşk medeniyetine yolculuk, “kültürden irfana” ulaşabilmek için ay vaktinde düşünmektir. Muhteşem bir mâziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü”yü inşa edebilme gayretidir. Menfaat, kuvvet, nefret, cehalet, savaş ve zulüm uygarlığını terk edip hak, hakikat, kardeşlik, sevgi, adalet, barış, ilim, edep ve irfanla örülü aşk medeniyetine hicret etmektir” ifadeleri yer alıyor.
“Aşk Medeniyetine Yolculuk” iki duraktan(bölümden) oluşuyor. Bu duraklar “Aşk Medeniyetine Yolculuk” ve “Nedesin Ey İnsanlık?” adlarını taşıyor. “Aşk Medeniyetine Yolculuk” adlı ilk bölümde “Aşk Medeniyetinin Çocukları, Yolumuzun Kandilleri Türk Klasikleri, Mutluluğun Sırları, Çile ve Sabırla Olgunlaşmak, Ruh Mayamız, Şiirlerle Gönül Yolculuğu, Tarih Şuuruna Ermek, Aşk Medeniyetine Yolculuk, Fethin Ruhu ve Fatih, Osmanlı’nın Yürek Adamları, Gönül Aynamız Eskimeyen Musikimiz, Ebedîlik Muştusu Ölüm, Bayrağımız, İstiklâlimizin Haykırışı Millî Marşımız, Mutluluğun Anahtarı Denge, Şair Nâbî’nin Hz. Peygamber Aşkı, İçimizdeki Kaf Dağı’na Yolculuk, Edep Yâ Hû, Gelin Canlar Bir Olalım, Güle ve Lâleye Hasret, Gerçek Aşka Çağrı” isminde yirmi deneme yer alıyor.
Kitabın “Nerdesin Ey İnsanlık?” adını taşıyan ikinci bölümünde “Türkçenin Feryadı, Dalgalan Ses Bayrağım, Kâmus Namustur, Kelimelerin İsrafı ve Bozulan Dengesi, Kavram Kargaşası, Çağdaş Yokuşlarda Entel Takılmak, Kitap Okumayan Nesil, Neyi Nasıl Niçin Okumak?, Çırpınan Gençliğimiz, Erdemli Gençlik Yetiştirmek, Eğitim Davamız ve Öğretmen Meselesi, Taassup ve Hakikat, Mankurtlaşan Aydınlar, Farkı Fark Et(me)mek, Kimlik ve Kişilik Sahibi Olmak, Nerdesin Ey İnsanlık?, Teknolojiyle İnsanlığın Düşüşü, Mevlânâ’yı Anla(ma)mak, Hoşgör(me)mek, Ağlayabilseydik.” isimli yirmi nefis deneme var.
Deneme türünde enfes bir üslupla kaleme alınan 160 sayfalık bu eser, beni söz burcunun zirvelerine götürüp hasretini duyduğum “Aşk Medeniyetine Yolculuk” ettirdi. Öncelikle söyleyeyim ki Ahmet Sezgin rehberliğindeki bu yolculuktan büyük keyif aldım.
Mâziden iri güller deren Ahmet Sezgin; bizlere “İmâm-ı Gazalî, Ahmet Yesevî, Kâşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hâcib, Mevlânâ, Yûnus Emre, Fuzulî, Süleyman Çelebi, Şeyh Galib, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fâzıl…vb.” gibi yitik değerlerimizi hatırlatmakta ve kurtuluşumuzun bu değerlerimizi değer edinmemizde olduğunu söylemektedir.
Hepimizin bir şekilde şikâyetçi olduğu manevî bozulma birden bire olmadı. İnsanlık önce maddeye sevdalandı, böylece mânâya küstü, onu unuttu. Her şeyin bir fiyatı olduğunu, satın alınabilir olduğunu sandı. Paranın huzur getireceğini düşündü. Maddeyi adeta putlaştırdı. Ne yazık ki aldandı. Kendi yaktığı kor ateşte yandı. Böylece gönüllerimizi süsleyen edep ziyneti rafa kalktı. Oysa aşk medeniyeti yolculuğuna çıkmak için edep olmazsa olmaz bir değerdi(r). Bunu unuttuk. Ahmet Sezgin “Edep Yâ Hû” adlı yazısında buna değinerek, şaşalı günlerimizden örnekler veriyor; bizi tez elden yitiğimizi bulmaya çağırıyor:
“Hayatı bütünüyle kuşatan zarafet ve âhenk, edepti bir zamanlar. Güzel insanlar; üzerlerine yalnızca güzel elbiseler değil, insan olma hasleti yükleyen edep, alçakgönüllülük ve vakar libasını da giyerlerdi. Çünkü edep ehli için edep, en güzel elbiseydi. “Edeptir kişinin daim libası/ Edepsiz insan üryana benzer.” Söyleyen kadar sözü dinleyenlerin de arif olduğu kadim zamanlarda gönül meclislerini edep ehlinin aşkla damıtılmış muhabbetleri, nezaket, zarafet, sükûnet dolu halleri süslerdi. Edep ehlinin sükûtları bile edeptendi.”(s. 78)
Sezgin’in büyük bir itinayla kaleme aldığı yazılar tüm zamanlara hitap etse de en güzel de günümüzün fotoğrafını yansıtıyor. Yaşananları hepimiz görüyor olsak da gerçek şair ve yazarlar onları gönül gözüyle temaşa ettikleri için, daha iyi yansıtıyor. Sezgin de onlardan biri. Ümmetin başsızlığının ve dağınıklığının sebep ve sonuçlarını hakkıyla ve layıkıyla idrak edebilmek için şu satırları okumak sanırım yeterlidir: “İnsanların çoğu; kendi ırk, inanç, mezhep, meşrep ve ideolojisinden olmayanlara at gözlüğü takarak önyargı ve genellemeyle yaklaşıyor. Bağnaz, “aklını kiraya vermiş” ön yargılı insanlar, bir insanın bir grubun fanatiği, sözcüsü olmadan da hakikati savunabileceğine ihtimal de veremiyorlar sanırım.”(s. 127)
Bizi Aşk Medeniyetine Yolculuk’a çıkaran Ahmet Sezgin’in her satırı gönül telimize dokunuyor. Çöplüğe dönen gönüllerimize şifa reçetesi sunuyor. Kanayan yaramıza merhem oluyor. Bizi, labirente dönüşen ruhumuzda, yitiğimizi arayıp bulmaya çağırıyor.
Usta kalem Ahmet Sezgin, Türkçeyi bir kuyumcu titizliğiyle ve eski bir İstanbul hanımefendisinin zarafetiyle, özenle kullanıyor. Cümleler kusursuz ve sağlam yapılarıyla dikkat çekiyor. Dilin bütün imkânlarına başvuruyor. Yazdıkları zaman zaman mensur şiir çizgisine yaklaşıyor. Kalemini adeta konuşturuyor; hatta bazen toplumsal bozulmanın getirdiği kederle kalem bir anlamda haykırıyor. Dilimizin en güzel örnekleri arasında yer almaya namzet bu güzel denemeleri okuduktan sonra “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyen Yahya Kemal’e hak vermemek mümkün değil. Zaman zaman kanat seslerini duyduğumuz kelimeler yerli yerinde, ne bir eksik ne bir fazla. Katıksız, saf, samimi, su misali.
Bu kitapta birbirinden nefis kırk bir deneme var. Batının uçurumlarında asılı kalan yozlaşmış nesle çok güzel mesajlar veriyor. Bizi titreyip özümüze dönmeye çağırıyor. Bu belki son çağrıdır. Hem bu, bineceğiniz uçağı kaçırmak kadar basit değil. Aşk Medeniyetine Yolculuk’a çıkacağınız uçağı kaçırmanızın bedeli olarak, nefret yolculuğuna çıkacak uçağa binme mecburiyetinde kalabilirsiniz. Böyle bir durumda kin ve nefretin gayyalarında debelenmeyi göze almalısınız. Gelin Ahmet Sezgin’in rehberliğinde Aşk Medeniyetine Yolculuk’a çıkalım. Bu yolculuk içinizdeki fırtınaları dindirecek. Karakışlar gül yüzlü baharlara dönüşecek. Yitiğinizi bulacaksınız. Siz de bir yiğit misali düştüğünüz yerden tekrar ayağa kalkacaksınız. Kâbuslarınız tatlı düşlere dönüşecek. Bu yolculuk size iyi gelecek…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.