SEVGİLİYE MEKTUPLAR (6)
Canım aşkım,
Sabahın 10’u. Dünün yorgunluğunu geceye teslim bedenimi yatağımdan kaldıramadım. Bir ara uyansamda başım yastıkta mıhlandı adeta. Biraz daha yatayım derken bu saatlere kadar yatak keyfine bıraktım uyuşukluğumu. Üşendim kalkmaya. Bahçedeki ağaçlarda cılız sesleri ile yalvarırcasına ötüşen üşümüş kuşunların ötüşüşlerine iç çekerek ve birzda onlardan utanarak kalktım yataktan. Odanın perdesini sıyırıp sabahın aydınlığı doldururken odaya cama vuran karların nazlı dokunuşlarına bakakaldım. Mevsimin ilk karı düşüyordu şehrim Akşehir’e. Üşümüş seçelerin ve bir kaç sığırcığın dalların kuytularına sığınmaya gayret ederken belli ki ayaklarına hücüm eden ayazların etkisi ile tek ayak üstünde durmaya çalışıyorlardı bazıları. Belliki açlar. Onlar için aldığım buğdayı birazdan balkona koyduğum yemliklerine dolduracağım. Bilirsin sende kuşları ve sokak canlarını çok sevdiğimi, kendimden önce onları düşündüğümü. Önce mutfağa geçip ocağa çay koydum. Suyu kaynamaya bırakarak buğday torbasını dolaptan çıkarıp balkona çıktım. Kar nasıl serpiştiriyor bir görsen... Kar yağışını hep romantik buldum yatatımda. Kar yağışı altında yürümek bana mutluluk verir. Sanki kolumda sen varmışcasına yürürürken kaldırımlarda, karın üzerimizi örte örte mutluluğumuzu adımlarım seninle. Ve çok duygulu anlar yaşarım. Şimdi de öyle. Kuşların yemini kabına dökütüm ve kar’ın üzerime üzerime gelmesini gülümseyerek kucak açarken karşımdaki o görkemli Sultan dağlarının üzerine beyaz gelinlik giydirmişcesine bembeyaz süslenmiş.Beyazın ayrı güzelliği var. Bu şehirde olmanın hazzını tattım tekarar. Dağlar bizim için büyüm bi nimet Tanrı’dan. Ah bir de kıybet bilinse... İyi ki Akşehir’lim der gibi derinden enfes aldım. Kar yağışı ben gece uykuda seninle rüyada buluşurken başlamış olmalı ki; yerdeki kar kalınlığı neredeyse on santim. Şuan yanımda olman için can atsamda yoksun işte. İmkansız gelişin. Yanımda olsaydın kar yağışı altında yürür, kar’ın çıkardığı ’kütür kütür’ sesinde hoş hayallere daslıp giderdik. Yoksun...
Balkonda biraz üşüsemde yokluğunun ayazları beni daha da üşütürken bizim postacının sesi geldi. Bana sesleniyor. Sesini duyar duymaz içimde sesin yankılandı adeta. Sesin geldiği sağ tarafıma baktım bizim kadim postacımız bisikleti ile karları yara yara bahçe kapısına geldi. ’Ağabey müjdemi isterim. Beklediğin mektubun geldi!’ der demez öyle ateşlendim ki... O heyacanla fırladım sokağa sırtımdaki picamalarım ve ayağımdaki terliklerimle. Üçüncü kattan merdivenleri nasıl indim hatırlamıyorum. Paldır küldür derler ya, aynen öyle. Dekilanlı postacımızın elinden mektubu kaptığım gibi zarfı açmaya çalışırken postacı delikanlı ’ Ağabey, şu halinle seni gören tımarhanelik sanacak! Gir evine orada oku mektubunu. Sırtında picama, terlik! Yengem senin aklını başından almış’ derken gülüyordu. ’Haklısın ya! Ben hemen içeri gireyim ama kusuruma bakma bahşişini vermeden şuradan bir adım attırmam sana’ dedim ve hızlıca yukarı koştum. Yine aynı telaşla aşağı inip bahşişini eline sıkıştırdım ve onu yolcu ettim. Bu sefer de beslediğim kedilerim karşıma çıktı. Onlarda acıkmışlar ama kuşlar kadar üşümemişler bodurumda onlara üçüncü sınıf otel konforu yaptığım için. Onlarada gülücüklerimle selamlaşarak sevincimi paylaştım. Başımın tatlı belası Nalan ’çabuk yemeğimizi getir’ dercesine gözlerimin içine içine bakıyordu.Yaramaz kız çokta tatlı ve dört tane evladı var. Yüreğimin yağları eridi o bakışlarında biliyor musun? Artık mektubun gelmişti ya, onlarıda hemen doyurmalıydım. Allah’a binlerce şükür mektubun gelmişti. Yarım saat sonra da okuyabilirim. Yukarı çıktım bir solukta kedilerimin, canlarımın yemeklerini getirmeye.
Aşkım,
Kedilerimin yemeklerini paylaştırdım. İçim rahat şimdi. Kendi kahvaltımı yarım saatliğine erteledim demlediğim çay ocakta beklerken yemek masasına her günün tekrarı olan kahvaltı yiyeceklerim zeytin, peynir, reçel, teryağını ve dört dilim ekmeğimi koydum. Sandalyeme oturum mektubunu açıp okumaya başlarken yüreğim nasıl güp güp atıyordu. Sevgilim, senin her şeyin bende heyacan, mutluluk, sevgi yaratıyor, ayrı alemlere götürüyor. Mektubuna ve zarfına sinen mektubunu öyle işten, öyle aşkla kokladım, öptüm ki; karlı günüme yaz güneşi gibi doğdun, aydınlatın karanlığa gömülen duygularımı, küme küme yıldızları, dolunayı masmavi gökyüzünden indirdin yüreğime. Lapa lapa yağan karlar değilde bahar ağaçlarının çiçekleri yağdı üstüme sanki. Türüm türüm kokan begonyaların kırmızılı beyazlı renkleri ufkumda açtı. O kadar mutluyum, duygularım sınırları zorlayacak noktada. Mektubunun her satırlarını okudukça pembe hayallerimi süsleyen koskoca okyanusta bir yelkenliydim, gökyüzünde barıtı, kırlangıçtım. Sevda selinin çoşkusunda çağlayan olup aktım serin sularınla denizlere. Haftalardır içimi kasıp kavuran karamsarlığıma nur endamın mektubunu tamamen kaplamış, gözlerime gülümsüyordu. Okudukça hislerim gözlerimde buğulanıyor, sevinç damlacıkları kirpiklerimi ıslatıp yanaklarımdan aşağı süzüyordu. Kalem tutan ellerin, kalbinin sesini işlediğin satırların imdadıma yetişti. Bugün artık bu coşkuyla kimbilir ne kadar sokak köpeklerini, kedilerini, evlerinin önünde seksek oynayan çocukları sevindireceğim, mutluluğumu onlarla paylaşacağım.
Aşkların en güzeli birtanem,
Yalnızlığının üzüntülerini belirtmişsin. Biliyorum; bende aynı üzütüleri fazlasıyla yaşıyorum. Sana ulaşmanın imkansızlığı ömrümü törpülerken bir de olumsuz memleket şartları istemeden de olsa hepimizi üzüyor. Sizin oralarda, bizim buralarda velhasılı tüm memlekette olumsuzluklar, insanlarımızın tükenmişlikleri, çaresizlikleri, başka ülkelerde getirilen insanların bizim önümüze geçirilerek haklarımızın, hukuklarımızın çiğnenip üçüncü vatandaş mumamelesi görmemiz çileden çıkartıyor bizi. Vergi vermezler, her sokak başını tutarak dilencilik ederler, her gittikleri yerlerde olaylar çıkararak gençlerimizi bıçaklayıp öldürürler, kızlarımıza sarkıntılık ederler. Biliyor musun Seydişehir’de bir gencimizi katlettiler, Konya’da bir çok kahvehaneleri basarak olay çıkartmış bu savaş kaçkını lanet insanlar! Kendi ülkelerini bırakıp kaçanlardan ne hayır gelecek! Devletimizi yönetenler hala onları beslemekte, yetimlerimizin haklarını onlara hibe ettiğini gördükçe öyle bir isyan edesim, korkusuzca meydanlarda bağırasım geliyor bu haksızlıklara. Bunlar yetmiyormuş gibi emperyalist ülkelerin oyuncağı durumuna getirildik! Kimse bize itibar etmez, saygı duymaz hale getirdiler devletimizi. Biz böyle miydik? Bunları yazıp başını ağrıtmak istemezdim, aşktan, sevdamızdan bahsetmek isterim amma bunlarıda göz ardı ettikçe, derlerimiz çoğaldıkça kafayı yiyecek gibi oluyorum. Ne yapayım sana milli derdimiz babından yazıyorum bitanem. Bende isterdim bu ülkenin bir evladı olarak mutlu, huzurlu, başı dik yaşamak, saygınlık kazanmak! Seninle gurur duyacağımız bir ülkemiz olmasını istemez miydik ? Bak batıya, Japonya’ya, Malezya’ya, insanlık düşmanı katil Amerika’ya. Halkının refah seviyeleri ne kadar yüksekte. Ya biz? Ah! Nerde Mustafa Kemal? Onun zamanındaki gibi ne gönül, ne de fikir zenginliğimiz kaldı. İnsanlarımız birbirine düşürülmemiş; alevisi, sunnisi, lazı, çerkezi, kürdü, türkmeni bir bütün millettik, halktık. Şimdi ki gibi insanımızı kırk parçaya ayırmadı o büyük deha insan. Şimdi onu kötülemenin yarışında nankörler. Bu gidiş hayra alamet değil ama rabbim görüyor hırsızı, haydutu, güzel insanı. Bir gün bu berbatlıkların yerini Atatürk’ün ideallerini gerçekleştirecek önderler gelecektir mutlaka. Ne yapalım kaybımız çok olacak ama kurtuluşa ermek zorundayız. Bu cehennem idareden uzaklaşmamız yakındır inşallah!
Neyse aşkım; bu konular içimi iyice daraltmadan uzaklaşayım. Allah hakkımzıda hayırlısını versin diyelim. Mahvolan yurdumuz, talan edilen devletimiz, geleceği karartılan gençliğimiz, insanımızın kurtuluş umudunu canlı tutalım. Umutsuzluk, geleceğin zaferini şimdiden kaybetmişliği kabullenmektir! O nedenle ne kadar olumsuzluklar, çirkeflikler olursa olsun inatla ülkemiz, insanımız için yaşama direncini kuvvetli tutmak zorundayız. Yarınlar mutlaka aydınlık olacaktır. Nasıl karanlığın ardından güneş sökün ediyorsa; memleketimizede aydınlık yarınlar gelecektir. Her şeyin bir zamanı vardır! Rabbim hesabını yapmıştır. Hiç şüphem yok!
Gözümün nuru, kalbimin sahibi aşkım,
Rahatsızlığından bahsetmişsin. Çok ciddi olmadığını da vurgulamışsın. Bebeğim, sakın ihmal edeyim deme. En ufak bir baş ağrısında bile doktora gitmelisin. Galiya almadığımız vücudumuzdaki en küçük ağrılar ummadığımız detleri başımıza açabilirler. Ne olur ihmal etme. İlaçlarını günü gününe kullan. Yanıbaşında olsam sana öyle bir bakarım ki; hiç bir şeyini ihmal ettirmem. Aşkım bizi bekleyen uzun bir hayat var. Kendimizi korumalıyız yarınlarımıza. Birlikte yaşlanacağımız yıllar bizi beklemekte, kollarını açmakta. Hayat belli bir yaştan sonra başlar derler ya, işte bizde o hayatı doyasıya birlikte yaşamalıyız. Sana saadetin en doyumlusunu tattırmalıyım. Beş vakit namazımda dualarımdasın. Geçenlerde ikindi namazını eda ettikten sonra kayınvalidem annenin aziz ruhuna Yasin-i Şerif okudum, Fatihalar yolladım anneciğimize. Nur içinde yatsın; senin gibi asil bir kızı benim için doğurmuş. Allah onu cennetinde mutlu kılsın. Sevdanın en anlamlısını, yürekten sevişi sende tattım ben. Öyle çok sevdim, öyle sevdalar deryasına daldım ki sende, dünyam, dünyamda cennetim oldun. Sevgine layık olabilmişsem ne mutlu bana. Senden yana şanslı olduğumu düşünüyorum. Günümüdeki çıtkırıldım sevdaları gördükçe yüreklerde sevgi değil anlık şehvet duygularını tatmin etme gibi bir hal aldı şimdi ki sevdalarda. Ne duygusallık, ne vefa, ne de aşk kaldı. Öze hasret kaldık. Eskiden iki sevgili göz göze geldiklerinde bile dünyalar onların olurdu, gönüllerde fırtınalar kopardı. Ya şimdi? Ben seni en çok sevmemin sebeplerinden biri de vefalı oluşun, aşkına sahip çıkışın, vefalı ve sağlam karekterindir. Sanki bu zaman dilimine kafa tutarcasına mertliğin, dürüstlüğün dimdik ayakta. Sevgin benim için paha biçilemez değerdedir aşkım.
Yürek sızım aşkım, .......
İnci tanesi satırlarını bir kaç kez okudum. Her okuyuşta kokladım, bağrıma bastım, senin için atan yüreğime dokundurdum. Kalp atışımı duyarsın diye. Alev alev yanan sevda ateşimi harladın, ona güç kuvvet verdin. Allah’ta sana her hallerinde yar ve yardımcı olsun, bizleri kavuştursun. Zor hasretlik, kahredici yalnızlık. Bu hazanlar, sonbaharlarda elbet bir gün yol verecek, baharlarımız gelecek, sevdamızın muradını ereceğiz huzurla,aşkla. Biz ne kışlar devirdik, ne gök gürültülerinden çakan şimşeklerden, ne kem gözlerden kurtulduk. Sabır geleceğimizin mutluluk anahtarı sevgilim. Gececek hasreti katık ettiğimiz yalnızlıklarımız. Biliyor musun özlemlerimi şiirlere, yazılarıma döküyorum. Onlarda seni buluyorum, kokluyor okşuyorum. Yazılarıma dökmesem meramımı deliye döneceğim. Mecnun olmuş halimle sokakların en kahırlı insanı tek benmiymişim gibi dolaşıyorum. İçim içime sığmıyor mekanlarda soluklanmak için kahve içerken. Herkes almış yanına sevdiceğini, şen şakrak bal muhabbetleri ile adeta bana caka satıyorlar. Gelde de ağlama, kederlenme. Ah bir de saz çalabilseydim! Sana ne yanık türküler bestelerdim. Düşünmüyorda değilim saz kursuna gitmeye. Sırf sana şiirlerimi bestelemek, halkın önüne çıkıp sazımla, sözümle haykırmak istiyorum aşkımızı... Yine hüzünlendim. Fotoğrafın karşımda bana bakıyor. Şimdi kalkım öpeceğim gözlerinden, dudaklarına dokunacak parmak uçlarım...
Sevdiceğim,
Bir iki haftaya kalmaz gideceğim şehrim Akşehir’den. Mecburi gidiş biliyorsun. Daha uçak biletimi almadım. Bir kaç güne kadar alırım. Ülkemden giderken bir mektup daha yazar postaya veririm. Umarım ben gitmeden bu mektubun cevabını yetiştirirsin bağrı, gönlü dağlı aşkına. Bizleri teselli eden şu mektuplarda olmasa çok acı çekeceğiz. Gül kokulu mektupların, kokunu, sevgini satırlara perçinlediğin o güzelimsi duyguların cennetim oluyor benim. Canımsın .......
Aşkımın nedide çiçeği Manolyam,
Mektubunun sevinci artık haftalarca yaşar kalbimde. Her akşam yeniden okur haz alırım. Taptaze aşkımızı çiçeklendiririm her gece. Yastığımın altına kor öyle uyur rüyalara dalarım. Dün gece ne tatlı rüya gördüm biliyor musun? İstanbul Karaköy’de binmişiz sandala ben kürek çekiyorum, sen sevda masalı şarkısını okuyorsun aheste aheste. Salını salını dolaştık martılarla. O anda bana öyle bir ilham geldi ki; şu mısralar dökülüverdi içimden... Veda satırlarından sonra yazıyorum şiirimi.
Bebeğim,
Satırlara veda demiyelim de, gelecek mektuba kadar görüşmek dileği ile sana sonsuz sevgilerimi yolluyor, engin duygularımla kucaklıyor, alnından ve gözlerinden öpüyorum. Kendine bak, hiç bir şeye üzülme, kederlenme. Güneşimle sarıp sarmalıyorum seni. Allah’a emanetimsin. Seni çok seviyorum birtanem.
Acizane gönlümün sesinden damlayan şiirim yüreğine asılsın aşkım...
YOLLARDA İZLERİNİ ARIYORUM...
özlem dolu bakışlarım gömülüyor geceye
gökyüzünde hüzünlü suskunluk
gri bulutlar gözyaşı döktü dökecek yüreğime
hislerime doluyor arsız ayazlar
buruk dudaklarımdan damlıyor sızılar
sokaklara perçilenen menekşe kokuların
girdabın içinden çekip alıyor öksüz yalnızlığımı!..
bekleyişim sabırlarımı zorluyor izbe loşlukta
çiseleyen yağmura bırakıyorum tenimi
sırılsaklam aşk damlıyor kirpiklerimden
okşuyor rüzgar saçlarımı sen gibi
yollarda izlerini arıyorum bahar tadında
mayıs böcekleri uçuşuyor yanımdan uzaklara
boynum bükük, sensizliğim yalnızlığıma ağlıyor!..
umutlarıma kelepçeler vuruluyor karanlığımda
sendeliyor sana koşar adım gelişlerim
solgun gülleri öpüyorum
dudaklarımda hatıraların canlanıyor
cansız bir varlık gibiyim küs kaldırımlarda
serseri yürüyüşlerime dolanıyor kırmızı şalın
gidemiyorum yaban ellerin çağırdığı diyarlara...
Zafer Direniş
...
31 Aralık 2017 Pazar 11:00 Lahey/nl
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.