- 490 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Birşey sonsuzsa vardır
Milan Kundera Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde bir Alman özdeyişi aktarıyor: "Sadece bir kere varolan şey hiç varolmamış sayılır." Ben buradan insanın neden sonsuzluğa âşık olduğunu da çıkarıyorum. Öyle ya. Sonsuzluğu olmayan herşey en nihayetinde bir kere varolmuş sayılır. Arkada kalmak bütün çoklukları tekilleştirir. ’Bir zamanlar’ dediğimiz şeyler kaç kere olurlarsa olsunlar ’bir zamanlar’ başlığı altında anılırlar. Sınırlanırlar. "Bir zamanlar elli liraya lokumlu bisküvi alırdık." Kaç kere yapmıştık bunu? Belirsiz. Hepsi bir kere de olmuş gibidir. Ve mesafe açıldıkça da arkada kalmış çoklukların tekilliği artar.
Buradan bir umut/delil de ’ölümden sonraki yaşam’a çıkıyor. Varlığın herbir karesini amaçlarla doldurmuş bir Allah’ın bütün bu ’emeği’ yokluk çöpüne atmayacağına inanıyorsunuz. Çünkü o Allah. Onun Allah olması bizdeki kusurlardan temiz olmasıyla mümkün. İhlas sûresinin verdiği ders: Tektir. Hiçbirşeye muhtaç değildir. Herşey ona muhtaçtır. Doğurmamıştır. Doğurulmamıştır. Dengi yoktur. Birşeyin tasavvur olarak böylesi bir biricikliğe erişmesi kusurlardan tenzihi ile mümkündür. Velev ki müslüman olmasın, birşeyi kendisine ilah edinen kişi, onu tenzih etmeye başlamış demektir. Ve tenzih edilen şey, tenzihte kemale erildikçe, biricikleşir. Öyle ki en nihayet tek kalır. Çünkü ikilik de bir sınırdır, muhtaçlıktır, kusurdur.
İnsan tenzihten ne anlar? İnsan tenzihten kendisinde kusur olarak teşhis ettiği şeylerden yoksunluğu anlar. Allah tasavvurundan kendisini ayıklar. Yani tenzih ettiği şey tasavvurunda kendisi/insan gibi olmaktan uzaklaşır. Tenzihin istikametle işlediği tek din İslam’dır. İslam bu yüzden tevhide çok düşkündür. Hatta biraz cür’etle diyebiliriz ki: İman akidelerinin diğer beşi şu ilkinin tenzihini de ifade eder. Yahut tamamlar. Allah tasavvurunun ’tenzihin doğru şekilde işlediği sağlam bir tanıma’ oturup oturmadığı diğer beşliye imandan anlaşılır.
O Allah’sa ahireti yaratacaktır. Çünkü Allah ahireti yaratmayıp bu dünyadaki sanatını israf etmez. Yaratmazsa hikmeti yarım kalır. O Allah’sa melekleri yaratacaktır. Çünkü onların yokluğunda kainat şuurlu/farkındalıklı kullukta yarım kalır. İdrak etmez. O Allah’sa peygamberleri yaratacaktır. Çünkü öğretmen olmadan insanlık hakikate ulaşamaz. Yarım kalır. O Allah’sa vahiy gönderecektir. Çünkü kainatı hediyelerle süsleyerek sevgisini göstermiş bir Allah, aciz olmadığı halde, kullarıyla konuşmamak olamaz. Sevgisi yarım kalır. O Allah’sa kader vardır. Çünkü bilmeyen yaratamaz. Yaratışı yarım kalır. O Allah’sa hayır ve şer ondandır. Çünkü yaratışın bir kısmını başka elleri bırakmış ilah sonsuz olamaz. Sonsuzluğu yarım kalır. Halbuki sonsuzluk ele geçiricidir. Hükmü altına alıcıdır. Sınırlanıcı değildir.
Yani demem o ki: Doğru bir Allah tasavvuru imanın diğer şartlarına inanmayı zaruri kılar. Bunlar birbirinden ayrı bütünlükler değil birbirini tamamlayıcı parçalardır. İşte bu yüzden "Varlığa bir kez varolma hakkı verip sonra onu yokluğa terkedecektir!" diyemeyiz. Çünkü Milan Kundera’nın da naklettiği gibi: "Sadece bir kere varolan şey hiç varolmamış sayılır." Hiç varolmayacak olduktan sonra varolmanın ne anlamı var? Biz Allah gibi inandığımız Allah’ı böyle bir abesle iştigal etmekten de tenzih ederiz. Çünkü o Allah’tır. Bu kadar amaç dolu bir kitabı bitince yakmak için yazmış olamaz.