- 1300 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Maviş
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Berberin kızı Maviş, tıraş sırası bekleyen adamların önünde durup onlara dil çıkarırken, kendi kendine belirsiz bir şarkı mırıldanıyordu. Adamlar biraz ilgi gösterince de, geri geri hızlıca bir kaç adım atıp onlardan kaçıyordu. Karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin avantajları ve dezavantajları üzerine gereksiz bir tartışmaya koyulmuş geveze adamlardan yeterli ilgiyi göremeyen Maviş, benim önüme doğru geldi. Şarkıyı mırıldanırken melodinin ritmine uymayan garip hareketlerle dans etmeye çalışıyordu. Az önce mırıldandığı şarkıyı yakınımda söylediği için artık net olarak duyabiliyordum.
"Çaldığın o kalbi
Yerine koy lütfen
Eğer hislerinden
Pek emin değilsen..." diye devam ediyordu şarkı.
Maviş beş-altı yaşlarında, sarı, kıvırcık saçlı, küçücük burnu ve kafasına oranla daha büyük kulakları olan çok şirin bir kızdı. Masmavi gözleri vardı. Ailesi de müthiş bir yaratıcılık örneği göstererek adını "Maviş" koymuştu. Süperman logolu kırmızı kazak ve ördek resimli armalarla süslenmiş yeşil, kadife bir pantolon giymişti. Ayaklarında, her zaman estetikten yoksun olduklarını düşündüğüm, ugg denilen kahverengi botlardan vardı. Ama Maviş’in küçük ayaklarında bu botların oldukça hoş göründüklerini fark ettim. Karşımda ilginç hareketler yapmaya devam ediyordu Maviş. Muhtemelen benden bir gülümseme ya da ne biliyim "Ne güzel dans ediyorsun" filan gibi bir övgü cümlesi bekliyordu. Ama ben, küçük bir çocuğun kalbini fethedebilecek en risksiz yolu seçtim. Cebimden 5 tl çıkartıp Maviş’e uzattım. Duraksadı. Sol kolunu dirseğinden bükerek diğerinin altına koydu ve sallanmaya başladı. Sonra yine o saçma şarkıyı söylemeye devam etti:
"O sen olsan bari
Sen olsan bari
Ooo!
Sen olsan bari
Hazırım diyorum dünden..."
"Buyur küçük hanım" dedim, "Bakkaldan kendine bir şeyler alırsın." Maviş bu ısrarı bekliyormuşçasına bana doğru bir kaç adım attı, tam parayı alacakken tekrar duraksadı, hafif hafif sallanmaya devam ederek göz ucuyla babasına baktı. Babası kafa hareketiyle onay verince parayı aldı ve kapının yanındaki tabureye oturdu. Babası onu, bana teşekkür etmesi gerektiği konusunda uyardı. Cam kenarında oturan geveze adamlar da, teşekkür etmesi gerektiği konusundaki uyarıyı baskıya dönüştürerek kızı zorladılar. Maviş onları dinlemedi. Teşekkür etmeme konusunda kendi çapında bir direniş başlattı. 5 tl’lik banknotu bacağının üstüne koydu ve elinin içiyle hamur açıyormuş gibi yuvarlayarak parayı incecik bir rulo haline getirdi. Ve onu avucunda sımsıkı tutarak bana gülümsedi.
"Sen o parayı bana ver Maviş, ben sana buradan bozukluk vereyim, kaybedersin sen onu!" dedi babası. Maviş’in gülümseyen ağzı yavaşça solmaya başladı. Geveze adamlar da berberi desteklediler. "Evet, o para fazla, çocuklar elinden kaparlar bak... Anladın mı kızım?" Maviş kaşlarını çattı ve dudaklarını yuvarlak bir hale getirip "Offfff yaa! Niyeymiş yaa!.." diye söylenmeye başladı. Babası çekmeceden bozukluk 1 tl çıkarttı. Maviş’in gözleri doldu.
"Yok" dedim "Paranın hepsi Maviş’in. Değil mi Maviş?" Maviş bana değil de babasına baktı. Babası somurtarak saç kesmeye devam ediyordu. Geveze adamlar parayı veren ben olduğum için bu kararımı saygıyla karşıladılar. Diğerinden biraz daha fazla geveze olanı "Paranı iyi sakla. Kimseye verme." dedi. Böylece 5 tl’nin Maviş’te kalması için sağlam bir kamuoyu baskısı oluştu. Sonra babası da onaylamak zorunda kaldı, ama hala somurtuyordu. Gözlerini kızına dikerek, "Hadi git kendine bir şeyler al" dedi. Maviş bir süre babasına baktı. Galiba, babasının ona gülümsemesini bekliyordu. Ama bu olmadı. O da düşünceli bir şekilde dışarı çıktı.
Berbere sessizlik çöktü ve gözler bana çevrildi. Kazandığım bu zaferin heyecanıyla yerimde hafifçe doğruldum. Daha dik oturmaya çalıştım. Sonra, sermaye gelenekselliği yendi, devrimin ayak sesleri, burjuva-krallık arasında yaşanan özgürlük savaşı gibi bir sürü zırvalık geçti kafamdan. Verdiğim 5 tl ile söz sahibi olmuş ve bu gücümü Maviş’in özgürlüğü için kullanmıştım. İnsanların özgürlüğü, adaleti önemseyen sermaye sahiplerinin elinde filan gibi ipe sapa gelmez tespitler beynimde dolanıp dururken güçlü bir baş ağrısıyla irkildim.
"Mesela bak bizim hanım asla çiçek yağı kullanmaz, anladın mı yani? Her zaman zeytinyağı, bunu unutmamak lazım. Zeytinyağı! Zeytinyağı!.." Sürekli beslenme hakkında konuşan geveze adam yeniden değerli bilgiler vermeye başlamıştı! "Aklınızda bulunsun bakın. Yaşlanmayı yavaşlatır, kolesterol dengesini filan sağlar. E ve K vitaminleri açısından çok zengin. Ben her sabah aç karnına mesela..." Benim yanımda oturan memur tipli adam laf arasına girip geveze adama bu konular hakkında çok fazla bilgi sahibi olduğunu söyledi ve hangi meslekle uğraştığını sordu. Geveze adam, "maden işçisiyim" diye cevap verdi.
Bu sırada Maviş içeri girdi. Elinde bir paket çubuk kraker vardı. Paketi açmıştı. Dudaklarının kenarından kraker kırıntıları kazağına dökülüyordu. Diğer elinde avucu kapalı şekilde bozuk paraları tutuyordu. Ürkek bir şekilde bana baktı. Yüzü sanki suç işlemiş de af diliyormuş gibi utangaç bir ifade almıştı. Koşarak babasının yanına gitti. Para üstü olan bozukluk 4.5 tl’yi babasının önündeki lavabo tezgahına bıraktı. Babası gülümsedi, "Aferin benim uslu kızıma" dedi. "Benim kızım söz dinler." Sonra hafifçe bana dönüp zafer kazanmışçasına gülümsedi. "Bak abisi görüyon mu? 1 tl bile değil, 50 kuruşunu harcamış benim kızım" dedi. Maviş’in gözleri doldu. Önce tabureye gidecek gibi oldu sonra karar değiştirip bana yöneldi. Önümde durdu ve bana bir tane çubuk kraker uzattı. Aldım ve teşekkür ettim. "Özür dilerim" dedi. "Ne için Maviş?" diye sordum. "İşte..." diye ürkekçe mırıldandı. Sonra sırtını bana dönüp aniden vücudunu kucağıma bıraktı ve ağlamaya başladı. Kimse önemsemedi bu ağlamayı. Bir süre devam eden ağlama hıçkırıklarla birlikte yavaşlamaya başladı. Maviş’i omuzlarından tutarak kendime doğru çevirdim. Saçlarının bir kısmı gözyaşlarıyla beraber yanaklarına yapışmıştı. Gülümseyerek yüzünün hizasına eğildim. Moralini düzeltmek için bir şeyler söyleyecektim ama aklıma etkileyici bir laf gelmedi. Yanağına yapışan saçlarını işaret parmağımla kulaklarının arkasına doğru düzelttim. Yüzü, tarçın, gözyaşı ve çubuk kraker karışımı bir şey kokuyordu. Hayatımda duyduğum en güzel kokuydu.
kıyıdaki adam