- 475 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Unutma!
"Bazen unutmak, çoğu zaman unutmamak üzere anlaşın onunla."
Unuttuk.
Hem de karşılaşacağımızı beklemiyorcasına unuttuk.
Belki de unutmadık, hatırlamaktan korktuk.
Soğuk bir kış sabahında otobüs durağında, bir camii avlusunda, direksiyon başında, köşe başında, ekmek alırken, belki yürürken, belki yıllarca hasretini çektiğimiz bir sevdaya kavuşacak iken, belki de içinde bulunduğumuz dertten, tasadan, kederden, sıkıntıdan, hemden, bunalım ve meyusluktan bizi kurtarır diye başımızı duvarlara çarpa çarpa zaman geçirir iken, bir gece yarısı secdede huzuru bulmuş iken, kim bilir belki de aşk acısı çekerken, yahut aşksızlık çekerken, apansız, beklenen veya beklenmeyen bir anda, bazen ihtar edip, bazen de habersiz bir misafir gibi gelebileceğini, ötelerden kurulmuş saatimizin bir gün durabileceğini ve ölüm meleğinin kanatlarına düşebileceğimizi unuttuk.
Hem de hatırlamak istemiyorcasına unuttuk.
Ne korkunç.
Önce bir salâ yankılanır gök kubbede. Yaşar iken bir türlü gidemediğimiz bir camii avlusunda toplanır bütün sevenler. Sert bir bir kış mevsimidir. Yaprakları dökülmüş ağaçlara eşlik edercesine yas tutarlar. Soğuk bir sessizlik hakimdir, kimseden çıt çıkmaz. Kimi gözlerden süzüle süzüle çeneye kadar inen sıcak yaşlar akar, sonra da o soğukluğa karşı koyamaz ve donar. Kimisi bastırmak ister yüreğindeki acıyı, dayanamaz, feryad û figan eder. Kimisi de henüz çok küçüktür. Yapabildiği tek şey insanların bu garip halini izlemektir. Belki de orda yatan, babasıdır.
Ne korkunç.
Sonra da o mistik, ulaşılmaz soru sorulur.
Ey cemaatimüslimin, bu âdemi nasıl bilirsiniz?
İyi biliriz.
Rûzu mahşerde şehadet eder misiniz?
Ederiz.
Allah rahmet eyleye, diye bir sayha yükselir o anda. Cemaatin tüyleri ürperir, daha dün gördükleri, konuştukları, kendileri gibi soluk alıp veren, kendileri gibi yemek yiyen, öfkelenen, sabırsızlanan, üzülen, kandıran, kandırılan adam değil midir bu? Bu adam değil midir, ağzı kelimeler yapan:
Şimdi sıcak bir çorba olsa da içsek, diyen.
Şimdi gelirim, diyen.
Saat kaç?
Dokuz.
Erkenmiş daha.
Saat kaç?
Biraz gecikmişiz galiba.
Saat kaç?
Tam zamanı.
Saat kaç?
Biraz daha bekleyebilirim.
Saat kaç?
Vakit hiç geçmiyor, diyen bu adam değil miydi?
...Kabre konulur ve herkes dağılır. Belki de hayattayken kendisini düşünüp, bir satır Kur’an okumayan biri için hatimler okunur. Bir kaç gün sonra herkes meşguliyetine döner. Hayat devam eder ve tekrar unuturuz. Bir gün bu unutkanlık, sıranın bizde olduğu bir anda hatırlanır ve asla unutulmamak üzere işlenir aklımıza. Belki de bir pişmanlık olarak kalbimize kazınır.
Bazen unutmak, çoğu zaman ise unutmamak üzere anlaşın ölümle. Derin bir duygu sarsın, kimseye dokundurtmadığımız kalbimizi. Bazen ağlayalım. Hıçkırarak ağlayalım. Ölüme seslenelim: ’Ben buna hazır değilim.’ diye... Göz yaşlarımız dindikten sonra kalkıp bizi sonsuz bir yolculuğa çıkaracak ölüm için ihtiyaçlarımızı tedarik edelim. Bir kese diktirelim. Kefenimize yamayalım. Ahirette geçer akçe ne ise onu biriktirelim. Sonra da ölümün kavuşturduğu Sevgili’ye ulaşmak için sabırsızlanalım. Ve güzel yâd edilen bir geçmiş bırakalım.
Bazen unutalım, çoğu zaman hatırlayalım...
Hüseyin Yalçın