Uzun Gece
-Alo?
-(Bir adet sesli mesajınız var. Dinlemek için lütfen kare tuşuna basınız...)
-"Al-alo... Alo... Neden alo diyorum ki, değil mi? Eh heh heh... Bunu silme imkanım yok mu? Neyse, telesekretere konuşamayanlardanım sanırım Teoman gibi... Tamam, evet ne diyecektim? Kafam biraz karışık. Günlerdir konuşmadık biliyorum. İşim yüzünden seni ihmal ettim ve bu yüzden bana ne desen haklısın. Biliyorsun ki uğraştığım proje çok önemliydi ve belki de hayatımın dönüm noktası olacaktı. Bu işi kotarırsam, İstanbul’daki o hep hayalini kurduğum reklam şirketine bir adım daha yaklaşmış olacaktım. Hayat tarzımız değişecekti. Sana da muhteşem bir hayat hazırlayacaktım. Evet, evet biliyorum, maddiyat senin için hiçbir zaman önemli olmadı ama geçim derdinin önceliğimiz olmasını istemedim. Gerçi tüm bunların artık önemi yok. Neden mi? İstifa ettim hayatım, istifa ettim. Ağzımdan tükürükler saçarak, lanet işini ve projesini kıçına sokmasını haykırdığımda patronun yüzündeki o aptal ifadeyi görmeliydin. O an içimden kahkaha atarak gülmek geldi. Tabi ortam pek müsait değildi. Daha karısını aldattığı stajyerden falan da bahsedecektim de, neyse deyip fırladım dışarı.
(derinden gelen hırıltılı solumalar)
Nasıl hafiflediğimi tahmin edemezsin. Bu kadar iyi hissettireceğini bilseydim, bunca zaman katlanmazdım tüm o rezilliklere. İnsan kendi prangalarını kendisi üretiyor bunu farkettim. Sonra da o prangalar için başkalarını suçluyor. Çünkü en kolayı bu. Hep yaptığımız bu değil mi zaten?
(sessizlik)
Ne diyordum. Evet, o öfkeyle çıktım dışarı ama motorumun başına geldiğimde kahkahalara boğuldum. Mutluluktan mı, öfkeden mi şu anda pek emin değilim. Ama yere oturup bir on dakika gözlerimden yaşlar akana dek kahkaha attım. Sonra seni düşündüm. Şu hayatta en çok değer verdiğim insanı, şu boktan iş yüzünden kaybetme aşamasına gelmiştim. Bunu düzeltmeliydim. Hemen, şimdi düzeltmeliydim. Saatime baktığımda 22: 15’ti. İki buçuk, üç saatte yanında olurdum. Kapına dayanırdım. Açmazsan da kapında sabahlardım. Ama açardın değil mi? Benim de seni özlediğim kadar özlemişsindir beni, görür görmez aşağı iner boynuma sarılırdın bundan eminim.
(daha belirgin hırıltılı solumalar)
Ama şimdi bu zifiri karanlığın içinde yatmış meteor yağmurunu izliyorum. Geminid meteor yağmuruymuş ismi. Ofisteki aptal stajyer kız söyledi. Manzara ne kadar güzel olursa olsun, sırf o söylediği için bile izlemezdim. Ama şu an başka alternatifim yok.
Bu gece 21 Aralık. En uzun gece olduğunu biliyorsun değil mi? Eski insanlar bu gecenin kötü zamanların sonu ve iyi şeylerin başlangıcı olduğuna inanırlarmış. Sanırım ben kötü zamanların bitmesine dakikalar kala sıyrılamadım bu uğursuzluktan. Halbuki bir buçuk saat evvel yeniden doğmuş gibiydim. Şimdi ise...
(sessizlik)
Aslında bu buz gibi havada motordan bacaklarıma vuran hararet ve piston ile sübaplardan gelen gürültülere neden aldırmadım bilmiyorum. Heyecan mı, umursamazlık mı? Her ne kadar altımdaki bir Japon olsa da, artık yaşı epeyce vardı ve onun da arada bir dinlenmesi gerekiyordu. Bense bir buçuk saattir gaz kesmeksizin 140 km hızla geliyordum. Aslında neden böyle aptal ayrıntılara girdiğimi bilmiyorum. Sanırım konuşmamın bir monolog olmasından kaynaklı. Normalde hep sen konuşurdun bense kısa cümlelerle seni dinlemenin keyfini çıkarırdım.
(derin solumalar)
İki teker dört tekere benzemiyor, belli bir hızı aştın mı etrafındaki herşey hızlandığında benim için zaman duruyor. İşte bu yüzden piston ve sübapların kilitlenmesi, motorun tüm yağının boşalması ve arka tekerin kayarak, motorun bariyerlere vurması, ardından benim havada süzülüp aşağılarda bir yerlere yuvarlanmam... Bunların hepsi bir kaç saniyede gerçekleşse de, inan benim için çok uzun sürdü. Kaç saat baygın kaldığımı bilmiyorum. Ancak uyandığımda, bacaklarımı ve sol kolumu hissetmediğimi farkettiğimde isterik bir halde debelendim durdum. Ta ki, uzaktan bir yerden telefonumun mesaj sesini duyana kadar. Mesajlaşma gruplarında arkadaşlar yazışıyor olmalıydı. Normalde rahatsız olup en kısık tona aldığım mesaj sesine şimdi ihtiyacım vardı. Neredeyse bir salyangozun hızında sürünerek sanırım bir saate yakın telefonu aradım. Bulduğumdaysa tam anlamıyla tükenmiştim. Kaburgalarım batıyordu ve sanırım iç kanamam vardı. Telefonda yüzlerce mesaj vardı. Hepsine tek tek teşekkür etmek isterdim ama ambulans çağırmam gerekiyordu. 112’yi aradım, fakat yerimi tarif edemedim. Çünkü tam olarak nerede olduğumdan pek emin değildim. Tahmini bir yer söyleyip, telefonu operatör kızın suratına kapattım.
(hırıltılar, sessizlik)
Bu, yılın en uzun gecesi, bir kaç saatlik ömrümün kaldığını söyleseler, sanırım yine aynı şeyi yapar, senin yanında olmak için yola çıkardım. Sesini bir kez daha duymak için şu anda herşeyimi verirdim ama şimdi düşünüyorum da, telefonu açsaydın sen panikten bana yetişmeye çalışırdın ve ben bu konuşmayı yapamazdım değil mi? Bu arada Şeb-i Yeldâ’nın ne kadar uzun olduğunu herkese anlatabilecek durumdayım artık. Ama şimdi sadece şu meteorları izleyip tutabildiğim kadar dilek tutmak istiyorum ve seni her şeyden daha çok sevdiğimi bilmeni..."
...
(hırıltılar)
...
(inlemeler)
...
(sessizlik)
...
(ambulans sirenleri)
.
YORUMLAR
grafspee
İtiraf edeyim böyle bir tarz ummuyordum okumadan önce. Ancak sonuçta bittiği zaman neler neler anımsatmadı ki!
Tek eksik(buna eksikten ziyade istek denebilir) benim gözüme çarpan düşüş zamanı sonrası daha uzun olabilirdi. Oradaki yitim, yitiş hissini daha fazla duyumsamak sadistçe de gelebilir tabi.
grafspee
kır prangalarını, patronun boynuna dola. ve çak tokatı. suratından alevler çıkana dek... sonra çek kendine, vur kafayı. yere yığılışını seyret. şimdi yak bir sigara. sonuna kadar iç. artık yola çıkabilirsin. patronu motorun arkasına at. bas gaza. sevgilinin kapısına kadar. zile basmak vakit kaybı, tasmasından tuttuğun patronu fırlat kapıya. ve selamla karşındaki şaşkın sevgiliyi, "sevişecek miyiz yoksa sadece sarılıp uyumak mı istersin?" patronu ister kapıda bırak ister yanında götür camdan fırlat. önemi yok. sadece gecenin tadını çıkar. ertesi sabah gün doğarken çık yola, ama sakın düşme.
not: bunları evde denemeyiniz.
insanın çıldırma noktasında nerelere gidebileceğini görüyoruz. birikimlerin ruh yansıması.
çok güzel.