- 809 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN VE KÖYÜM 12
Ben ve köyüm / 12
ama kader işte Osman elleri kelepçeli mapushaneye götürülmüştür Garibim ne bilsin ki bulduğu sıcak çorbanın sıcak aş"ın karşılığını verebilmek için suçun üstlenmişti Gülsüm Hüseyin’e sakin olmasını söyle her şeyi bir bir izah edeceğini söyler ve Gülsüm Hüseyin sakinleştirir Bir bardak su verir oturdur Şöyle kenara ve her şeyi bir bir anlatırartık Fadime’nin bütün oyunlarınıanlamış Herbir kördüğümü çözmüştür Hüseyin kendi kendine biraz mırıldandı.
Sevda bahçelerinin Gülleri Kara.
daha kapanmadı açtığın yara.
artık bundan sonra beni ne sor ne ara.
Kader bana yaşadın deme sakın.
gittiğim yol ve yer umutsuz yolmuş.
Dilek tutanlar o yolda kaybolmuş.
silinen yaşlarla kaç Mendil solmuş.
Kader bana yaşadın deme sakın.
yattığım Bu benim gaflet uykusu muydu.
Gafleti soymuş çıkarmışım Ölüm uykusu muydu.
muradı aldırmadın dünyadan derdin bu muydu
Kader bana yaşadın deme sakın.
Hüseyin içini bir anda içini şarkılara türkülere dökmğş yanıyordu buram buram kanıyordu Hüseyin’in yüreği.
Bunlar yeryüzünün yasaları mıydı yeryüzünün gelenekleri görenekleri miydi.
yoksa uygarlık altında Cehennem adaleti miydi,
olamazdı olamazdı elbet Yaradanın yaratmış olduğu ilahi adaleti insanlar bozuyordu yoksul fakir olmak bu yasanın kaçıncı maddesi idi, Bu kanun ve adalet de erkeğin yoksulluk yüzünden alçalmasına isyan ediyordu, maalesef hangi maddesi bilmiyoruz ama maddesinin birinde demek ki böyle bir şey varmış Hüseyin Bu maddenin tam ortasında yer almış.
hangi tarafa dönse Kader bir yumruk vuruyor eğrilip büğrülüp yangına düşmüş bir Ejder gibi bir türlü çıkamıyordu .hayatın merdiveninden iniyor Ken yanıyor tırmanırken yanıyor
bazen Allah’a dua ediyordu, Yarabbi Nerede bu Serap’ın Vahası diyerek,
sanki hayatın her günün de üstüne üstüne bir alev Tufanı geliyordu.
Ama bazen de içinde Neşe mutluluk vardı Gülsüm’ün yanında Durdukça yüreği pırıl pırıl gözleri gülerdi, O cehennem gibi vadi de bir cennet vardı,
Gönül Menâha dan geçiyordu,
yavaş yavaş o demin vurduğu heyecan yüzüne vurur belli etmezdi, Aşk Gemisi ile sefere çıktığı ummanı dalgalandırdı Ama bunlar Sadece içindeydi yüzüne karşı bir şey diyemez hep suskundu.
yıllar sonra bulduğu Öz oğlunu kurtarması gerekti, biri Yıldırım gibi Gülsüm’ün yanından ayrılarak karakola gitmeye karar verdi Gülsüm de gelmek istedi, Hüseyin Hayır sen gelme, derken gülsüm lafa girdi.
Hüseyin Sakın ona babası olduğunu söyleme dedi biraz zamana bırak bunu üzerimizden Kara bulutları gitsin ondan sonra her şeyi yavaş yavaş kendin anlatırsın dedi gülsün.
haklıydı Tabii ki , ama Hüseyin’in gidecek bir yeri yoktu yavaş yavaş da akşam olmak üzere idi Hüseyin ben gideyim dedi bu işi böyle bırakmayacağım benim bu işi çözmem lazım dedi Hüseyin kararlıydı ve Gülsüm de ayrılar oradan Hüseyin Yavaş yavaş köyden çıkmak üzereydi Gülsüm oğlu Mustafa ile evine dönmüştü.
Hüseyin köy kahvesine girip Akşamın olmasını beklemektedir ve akşam olmuştur karanlık çökmüş Tür zifiri bir katran karanlık Hüseyin hiç kimseye gözükmeden köyün altındaki bulunan sık agaçlığa girer geceyi orada geçirir. bunu hiç kimseye belli etmemeye çalışır ağacın altına uzanır Köyü’nün arabaları gelip gitmektedir onları seyreder Hüseyin, kafasını yukarı kaldırdığında Fadime’den olan kızının bir arabanın içinde iki kişi ile beraber aşağıya doğru gittiğini görür hemen ayağa kalkar Evet bu Öz kızıydı Fadime’den olan kızıydı Bu arabanın içindeki Ama yanındakileri daha önce hiç görmemiş değil onları hiç tanımıyordu Bir gariplik vardı Evet hem de ne gariplik Hem de ne tuhaflık vardı bu işte bir türlü sabah olmuyordu kıvranıyor da dönüyor du sağa sola kendini vuruyordu kendini kaldırıp Kafasını kaldırıp koyuyor yatıyordu ama bir türlü Uyku gelmiyor O rada Sabah Olmuyor nasıl bir geceydi ki bu böyle.
Kader sanki Gece ikiye böldü ,
ne gözleri ağladığı ne yüzü güldü,
acıya kedere sarılmış bir gün daha öldü,
ve yavaş yavaş Güneş kendini göstermeye başladı Hüseyin gözlerine ovalıyordu üşümüş tü soğuktu geceler ve ilk geceydi soğuk gecelerin ilk gecesiydi bu
insana hüzünler kederler çöker bir akşamüstü,
işte öyle bir günde gece kendine küstü
Hüseyin hemen toparlandı gidip oğlunu Görmeliydi Belki ona ben senin babanım diyemeyecek di ama
sevdiğinin hatırası Öz oğlunu görecekti Hüseyin şehre indi Sıcak bir çorba içmek için bir lokantaya girdi sıcak bir mercimek masaya konduğu üzerinde öyle bir duman vardı ki mercimeğin Hüseyin dumanıyla ısınıyordu karşıda bir eczane oraya gidip bir aspirinde almak istedi ama önden çorbayı içmeliydim birkaç kaşık almıştı Hüseyin ve almaya devam ediyordu şöyle kafasını kaldırdığında baktığında Fadime’den olan kızını eczanede gördü bu kişi kendi öz kızı idi buna hiç bir anlam veremiyordu o eczanede o sabah erkenden ne işi vardı hemen apar topar masadan kalktı eczaneye doğru koşuyordu ve kızının bir anda oradan kaybolduğunu gördü Eczacı ya koşarak dedi ki Biraz önceki kız nerede nerede dedi Eczacı Hayır ve Beyefendi Hangi kız diye Şaşkın şaşkın baktı adamı Ne diyorsun sen kardeşim diyerek Eczacıya dik konuşmaya başladı sert konuşmaya başladık Biraz önceki kızı soruyorum sana diyerek Eczacıya bağırıyordu ama Eczacı hiç kimse yokmuş gibi durgun durgun sakin sakin Hüseyin’e cevaplar veriyordu Hüseyin buna hiç bir anlam verememişti. Hüseyin hızlı adımlarla Karakola doğru yöneldi ama kafası eczanedeydi içinde bir burukluk içinde bir his içimde bir sıkıntı ile Karakola doğru yürüyordu
Hüseyin’in yıllar sonra karanlıkta ayrı yattığıilk geceydi ve Osman’ın mapushanede yattığı ilk geceydi .
Osman ne bilir ki mapushane duvarlarına ne bilir ki Mapushane Ranzaları ne bilir Mapushane gecelerini Osman’ın hayata ilk başladığı adımlar mapushanede başlıyordu Bu nasıl bir hayat nasıl bir kaderdir ki Osman.
üç beyinsiz kafa üç beyinsiz insana diyorsak halk
Bu nasıl bir güneş nasıl bir gece Osman kalk yerinden kalk
Bu nasıl bir Tufan yakıp yıktı bütün Vadiyi Kainat sustu
İlk gecede üstüne duvarlar katrsanmı kustu
hayata basarken Cefair olsun her adımın
o mezarlık sancağı elindeki hangi kadının
sokulup bir ranzanın altına Güya her gece uyuyan
işte hayat dediğimiz maskara çırılçıplak bir Üryan
Osman ilk gece Uyuyamadı
Güneş bir türlü doğmuyor du Güneş nereye gitmişti o ğün her gün üstünde doğan güneş onun kemiklerini derisinin sıcaktan Güneş o gün nere deydi Oysa Neredeyse öğlolmuştubir bir tuğla kırığının arasından Bir kıvılcım gelmişti bu Güneş ti sonbaharda yaprakların döküldüğü gibi herkes ranzalardan birer birer iniyordu bir Pınar Gözünden çıkan suyun arkında hedefine gittiği gibi herkes aynı yere gidiyor du Kızıl bir çamın dağların Eteğinde dikildiği gibi herkes dikiliyordu
gök gürler gibi bir ses geldi hey sen Kalk lan oradan gel buraya çabuk getirtme beni ora diye ?
Osman füze gibi fırladı koşarak yanlarına vardı dineldi sayım vardı.
Üç beş Gardian Çelik kapıların ardından ellerinde sopalar ile girdiler Eller arkaya bağlanmış kaşları Çatık dimdik yürüyüşler Osmanlı bunları ilk defa görüyordu Sayım bitti Herkes yalnız ranzasını düzeltmekle meşguldü Osman’ın ranzası Hiç bozulmamış de ki ne düzeltecekti
ilk sofra ilk çay zaten Osman alıştığı bunlara bunların önemi yoktu ki
Osman’ın düşündüğü gerçek dostu Mustafa’yı alışacak da Artık bunlara
ilk görev Osman’a verildiği yerleri silmek süpürmek camları silip süpürmek Osman temizlik işleri ile meşguldü artık işini biliyordu Bir de Mapushane nin en genci en küçüğünü hemen hemen bütün işler ona bakıyordu .
Hüseyin karakola gelmiş karakol komutanıyla görüşüyordu Osman’ın suçsuz olduğunu defalarca söylese deArtık her şeyi boştu karar verilmiş hüküm kesilmişti Hüseyin’in bunu zaman içinde kanıtlaması gerektiği Karakol Komutanı söyledi Hüseyin yalvarıyor Onu bir kere göreyim bir kere diye komutan henüz görüşme günü değildi görüşme günü gelip onu görebilirsin dedi bun da hiçbir sakınca yok dedi Hüseyin O günü sabırsızlıkla bekliyordu Hüseyin Elleri boş umutları kırılmış olarak geriye dönmek zorundaydı karakoldan mahsum bir duruşla boynu bükük çıkıyordu merdivenlerden ağır ağır inerken Fadime iyi gördüğü Fadime yanında üç beş çalışan ile birlikte ve Avukatı ile birlikte karakola doğru gidiyordu. Hüseyin ve Fadime’nin bakışları birleştiği çarpıştığı Yıldırım gibi bir gürültü çıkardı Fadime Hüseyin’e seni mahvedeceğim seni Sürüm Sürüm süründürücem diyerek çekti gitti
Hüseyin merdivenlerden inerken kızını soruyordu eczacının orada ne işi vardı kızımızın diye bağırıyordu.sorular cevapsızdı .
Hüseyin nereye gidebilirdi ki bir zamanlar Zengin kariyeri olan Hüseyin artık yapayalnız da gidecek yeri yoktu çalışacak işi yoktu yatacak evi yoktu barkı yoktu hiçbir şeyi yoktu yiyecek bir lokma ekmeği bile yoktu
köye gitmeliydi olanları Gülsüm’e anlatmalıydı Gülsüm’ü haberdar etmeliydi köye vardı Gülsüm’e olanları hepsini anlattı Ama artık o köyde durmanın anlamı bile yoktu
Hüseyin Eczacı daki gördüğü durumunu Gülsüm’e anlattı gülsümde tanıyordu o eczacıyı bir tuhaflık vardı
sanki koca dağılmış Bir Yumak Eczacı da görüşüyordu sanki orada başlayıp orada bitiyordu ama bir türlü bu olay çözülmüyormüyordu
Gülsüm’e bunu anlatmaya çalıştı Ben artık burada kalamam Gülsüm ben gitmeliyim çalışmalıyım şehre gitmeliyimm dedi Gülsüm bir zamanlar Hüseyin’in Onun için neler yaptığını biliyorduk hiç tereddütsüz Hüseyin burada bizde kalabilirsin dedi Burası senin bir evin sayılır dedi Hüseyin hayır dedi çünkü korkuyordu söylenecek laftan üzerine gelebilecek dedi kodudan korkuyordu Gülsüm’ün üzerine bir laf gelsin istemiyordu Hüseyin karar vermişti bende şehire gider orada iş bulur çalışırım Bu arada daha oğlumu gider orada ziyaret eder orada gördüm diye düşünüyordu Ve öyle de yaptı Hüseyin Gülsüm ile konuşurken Durukan Mustafa geldi Mustafa’da serpilmiş di Mustafa da büyümüş de artık O da çalışıp annesine para kazanabilir diye ama okulu vardı Mustafa’nın annesi Mustafa’nın okumasını istiyordu Çünkü Osman mapusa girerken bunu istemiştim Mustafa’dan okuyup büyük adam olmasını istemişti ama zaman ve Hayat Bizim ne istediğimize yer veriyor ki vermiyor işte hayat ne isterse nereye isterse bizi orası sürüklüyor
Hüseyin oradan ayrıldıMustafa annesine anne bırak ben de Hüseyin amca gideyim ben de çalışayım sana yardım edeyim diye düşünüyordu annesine bunu söyledi ama annesi Bunu asla istememişti Çünkü Mustafa’nın okumaya devam etmesi istiyordu ama Mustafa artık zamanın geldiğini hayata atılmanın hayatta savurgan zincirin birinden tutmanın zamanının geldiğine inanıyordu yaşı küçük olmasına dair çok şeyler yaşamıştık ve yaşıyordu daha hala Ama gelecek zamanda neler neler yaşayacak da Mustafa ondan Kimsenin haberi var mıydı o hayatım hırçın esen rüzgarı Mustafa’yı nereye savuracaktı Mustafa hayatım başındaydı ama annesi ve Hüseyin amcasının yaşadığı her şey ona çok büyük tecrübe kazandırmıştı Mustafa Ak bağırarak Hüseyin Amca Hüseyin amca Dur ben de geliyorum dedi Ben de seninle şehre gelip seninle beraber çalışacağım dedi idi
ve Mustafa Hüseyin amcası ile birlikte hayata Yelken açmıştı...
Devam edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.