Barut
Ölü bedeninden çıktı ruh. Zavallı cesedine baktı; zavallı, hiçbir şeyden haberi olmayan yüzü solmuş, hafif kıvırcık saçlı, içi kötülükle dolu arta kalan maddesine son kere baktı. Zincirlerinden kurtulmuş, ve yeni bir hücreye hapsolmuştu. Bedenine daha fazla kimse dokunamayacaktı, fakat rüzgara sonsuza kadar elveda demek zorunda kalmıştı. İnsanların iğrençlikleri burnunu acıtmış, kanatmış, hiç büyümeyen yüreğini yaralamıştı, fakat bir daha asla bir yaprağı doyasıya koklayamayacaktı. Bir daha asla çirkin sözleri işitmeyecek olan bu kulaklar, aynı zamanda bir daha asla bir kuş cıvıltısını duyamayacaktı. Bir daha hiçbir kötü el canını acıtamayacak, lakin elleri de bir kerecik bile olsa birisinin ellerine tutunamayacaktı. Boynu yalnız kalmıştı, gerçi boynu hep biraz yalnızdı. Ama sevgisizliğin verdiği küçülmüşlük, aşağılanmışlık ve göz yaşlarının verdiği zayıflık sanki o boynu birazcık daha inceltmiş, narinleştirmiş, kırılganlaştırmıştı. Ve belki de hep biraz kırgın bakacaktı gözleri. Şu an feri sönmüş gözleri, hep biraz üzgün kalacaktı.
Ve o sevgisizlikle büyüttüğünüz kalbi, o hor gördüğünüz, saygısızca yerden yere vurduğunuz, kırdığınız, hiçe saydığınız kalbi, hiçbir zaman affedemeyecekti. Hiç kimseyi. Çok küçük yaşta zarar görmüş, hırpalanmış, göklerden yerlere atılmış, parçalanmış zihni asla büyüyemedi. Ve asla kazanamadı kazanması gerekenleri. Ve bedeni, ve hayatı; belki de tam da bu yüzden, asla kazanamadı hiçbir şeyi. Kazanamadı sevgiyi. Kazanamadı içine girdiği hiçbir savaşı. Asla yenemedi kendini, ve her zaman yenilgiye uğradı. Zihni gibi, hayatı da genişledikçe parça parça döküldü çatlamış bir porselen gibi. Hiçbir şey kazanamadıkça kurumuş toprak bir çaydanlık gibi dağıla dağıla yok oldu gitti tüm güzellikleri. Rüzgârda savrulup gitti tüm külleri. Uçup gitti peşinde koştuğu her hayal, ve kaçıp gitti uğruna savaştığı her amaç.
Ağaçlar arasında kayboldu gitti, avcısından kaçan geyik gibi. Boynuzları dallara takıldı. Aşık olduğu, bağlı olduğu yaprakları deldi geçti. Bir hediye miydi, yoksa lanet mi o görkemli boynuzlar?
Bir lütuf muydu hayatı evren tarafından verilen, yoksa bir lanet miydi insan olmanın getirdiği?
Tek sıkımlık kurşunu vardı da, o mu sıkamamıştı? Yoksa onun kurşunundan barut mu çıkmamıştı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.