İNSAFIN ADI YOK MU?
Hepimiz Leyla ve Mecnun hikâyesini biliriz. İki genç birbirlerine âşık olurlar ve felek kavuşmamaları için elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra bir gün Mecnun kendi içerisinde ilahî aşkı bularak; kendisine koşarak gelen Leyla’ya ger ben ben isem nesin sen ey yar
ver sen sen isen neyim ben-i zar" diyerek Mevla’ya ulaştığını haber verecektir, okuyanlara.
Ya da Ferhat aşkından dağları delerken su altında kalacak ve ölümü göze alacaktır. Ya da Şeyh Galip’in ünlü eseri olan “Hüsn ve Aşk” adlı eserinde de zorlukları göğüsleyen, maceralara atılan ve aşkın önemini benimseyen gene “erkek” bir tiptir.
Herkes Mecnun’un Mevla’ya ulaşmasına sevinir ama kimse Leyla’nın ne hale düştüğünü merak etmez. Peki ya Leyla Mevla’ya varabildi mi?
Hüsn, aşkın çektiği onca çileden sonra aşkın kıymetini bilebildi mi?
Ya da Hüsn ve Leyla zaten Allah yolundaydılar ve onlar Mevlalarını çoktan bulmuşlardı da “erkek” Mevla’sının farkında olmadığı için bu arayışa çıkmıştı. Leyla, bütün ulvî değerlerle yüklü müydü?
Yoksa ataerkil bir toplumda “erkeğin” kendisini bulması yeterli miydi?
Leyla Mevla’sına ulaşsın ya da ulaşmasın bu konu ataerkil bir toplumun sorunu değil miydi acaba?
Kadın hep “fethedilmek” amacıyla oltaya takılmak zorunda mıydı?
Günümüzde birçok “erkek” şair, kadının şiire el atmasından o kadar rahatsız ki kadın anca fethedilen olabilir o bir Fatih olamaz edasıyla savaş alanına koşmaktadır. Oysa Peygamber efendimiz döneminde bile harika şiirler yazan kadın sahabelerin olduğu hatta ravilerin olduğu bir gerçektir.
Kervancılık yaparak geçimini sağlayan Hz. Hatice’den sonra ne oldu ki kadınlar “eksik” ve de “aklı kıt” oldukları için sosyal yaşamdan koparılarak “kafese” konuldu. Kafeste uçma çalışmaları yapan kuşa “aman sen çok naziksin!” sen uçmayı bilemezsin diyerek kafesinde kalma telkinlerinde bulunulmaktadır.
Ataerkil toplumlarda “elinin hamuruyla” herhangi bir alana girdirilmek isteyen saçı uzun! Aklı kısa kadınların(!) nasıl oluyor da cennet ayaklarının altında oluyor? Kur’anın bir yönüyle şiir olduğunu kabul edersek onun gibi bir şiir yazılamayacağını belirten Allah ve onun Resulü neden “İlim, Çin’de de olsa kadın erkek gidip alınız.” Uyarısında bulunuyordu.
Konuyu dinî alana hapsetmek istemiyorum.
Kaldı ki ünlü bir düşünür “Medeniyetlerin, çocukların anneleriyle kurdukları ilişkilerden “doğduğunu söyleyecek kadar kadının önemi belirtmesi üzerinde neden düşünmeyiz.
Leyla’nın Mecnun’un Mevla’yı bulmasını bekleyip sonra da “sen ben isen ben kimim ey yâr” lafı üzerine gerisin geriye gitmesini izleriz.
Kadınların, kendilerini iyi yetiştirmediği bir dönemde nasıl evlatlar yetiştiririz. Kaldı ki bizlere “erkeklere(!) “ ilk şiir sevgisini kazandıran da gene kadın değil midir?
Hangimizin annesi bizler küçük birer bebekken kulaklarımıza “ezan “ gibi her uykuya dalışımızda kulağımıza ninni okumamıştır.
Şimdi nasıl olur da bizlere ilk şiir sevgisini kazandıran anne ve anne adaylarının “fethedilen” olabilir ya da “kadın “ anca şiire ilham kaynağı (!) olabilir diyerek onu duygu yüklü bir denizden mahrum bırakmaya çalışırız.
Sanırım, orada insafın adı yok!
M.S./2008
Kahramanmaraş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.