- 2563 Okunma
- 19 Yorum
- 9 Beğeni
İtalik
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Niye beynimdeki böcekleri öldürmemi istiyorsunuz benden. Ne biliyorsunuz hakkımda. Hiçbir şey bilmeyenlerin bir kenara çekilmesi gerekmiyor mu? Sizleri kapı dışına koymam gerektiğini bildirmek zorundayım. Çünkü elleriniz yok.
İçimde ağır ve büyük böceklerin dolandığını biliyorum. Gitme noktasında, onları dışarıya çıkarma sevdasına ancak kendim karar verebilirim. Ben gösterebilirim onlara, o kapı aralığından nasıl çıkılacağını ve nasıl iyileşeceğimi, karanlığı açacak pencerelerimi, silkelenecek elbise tozlarını ve tabiatın kucağına nasıl koşacağımı ben bilebilirim değil mi? Çünkü genç bir kadının imgelemidir anahtar delikleri ve en büyük kâbusudur geniş alanın korkusuz panaromasındaki yörünge değişiklikleri. Tohum çıldırma noktasında başlamıştır. Herkes çıldıramaz. Bir kişinin kapalı perdeler arkasında sadece eviyle ve eşyalarıyla evli oluşunun neresi tuhaf ki…
Her yanım kusmuk dolu. Koltuklar, halı, döşemeler ve yanaşabildiğim perde uçları, her yanım hastalıklı bir sara nöbeti, korkular ve ışık hüzmeleriyle dolu. Üşüyorum da aynı zamanda. Çarçabuk sıcak suyun altına girmem lazım. Saçımdaki kusmuklar küvetin içine yapışarak kayboluyor. Yine de üşüyorum. Kalın bir havluya sarılıp yatak odasına geçiyorum. Perdeler simsiyah kalın örtülerle kapalı. Makyaj aynasının karşısında oturuyorum. Ayna buharlaşmış. İşaret parmağımla biriken buharı temizliyorum. Yüzüm aynada bana bakıyor. ‘’’ Hoş geldiniz Agorafobi’ya’’ Büyük bir şaşkınlıkla’’ hayır diyorum benim adım Maria’’ Elimle hızlıca dönen aynaya dokunuyorum. Yüzüm hızlıca dönüyor. Gözbebeklerim büyük ve küçük bir film şeridi gibi ayna döndükçe akan bir hiçlik. Aynadaki ‘’ ancayız Maria’’ diyor. ‘’ Hayır diyorum lanet olası kusmuk yığını, biçme eylemindeyim ben. Sen sadece optik hileleri görüyorsun.’’ Parmağını neredeyse gözüme sokacak biçimde yaklaşıp kulağıma fısıldıyor ‘’ Hayır bu bir soyunurluluk’’ diyor. Üstüme sarılı havluyu alıp aynadakine fırlatıyorum.’Her şeyi fırlatmalısın’ diyor bana. Tahammülüm yok. Oradan uzaklaşıp salona geçiyorum. İçimde inanılmaz bir korku var. Sanki beni almaya gelecekler. Sanki göğün bütün ışıkları odama yansıyacak. Büzülüyorum. Her yanımdan ter damlacıkları akıyor. Üşüyen ben değil sanki başkasıymış gibi o derece ateş basıyor beni. Sanki pencerede çırpınan bir kelebek var. Durmadan pencere camına vurup yere yığılan bir kelebek gibi hissediyorum kendimi.
Biri gelse de elinin tersiyle kelebeği bir öldürse kurtulacağım…
Parmağımı ağzıma sokup içimdekileri yeniden döşemenin üstüne kusuyorum. Kustuklarım tablolarımın mitolojik tanrıları gibi bilinç dışı bir süzülme, kendi rengine dönüşememe. Var olan ve yok olanın bir gözetleme deliğinden dökülüyor olması. Tüm öfke, korku, huzursuzluk nöbetlerinin gün ışığına süzülmesi gibi farklı formlar, deneysel yaşanmışlığa döküldüğünde büründükleri şekle göre tetikleniyor her şey. Bilinçaltımı kusuyorum evet. Çünkü var olan kalabalıklar birbirine benziyorsa orada yalnızsınız demektir. Beni, birbirine benzeyenlerin asla götürmesini istemiyorum.
Onların elleri hiç yok..
…
Gözlerimi açtığımda kendimi bir odada buldum. Buraya nasıl geldim hatırlamıyorum. Birisi başucumda durmuş bir şeyler mırıldanıp anlamsız cümleler kuruyor. Hiçbir şey anlamıyorum. Boş gözlerle onun yüzüne bakıyorum. Anlamsız. Sonra bakışlarımı başka yöne çeviriyorum. Başucumda bir sürü plastik torba, serum şişeleri, ince hortumlarla çevrili alan ve zikzaklı monitörler. ‘’ Galiba kelebeği öldürüyorlar’’ diyorum içimden. Her şey biraz daha netleşiyor. Yanımda duranın doktor olduğunu fark ediyorum. Koca suratında gelişigüzel yerleştirilmiş gibi duran patlak gözler ve bir dudak biçimi. Her ikisi arasında gidip gelen büyük siyah bir böcek görüyorum. Adam böceğe karşı tepkisiz, görmüyor gibi. Sadece teknik bir şeyler mırıldanıyor. Bense böceğe odaklanıyorum. Böcek adamın yüzünde volta atarak gözaltı torbalarına gidiyor. Bir süre bekleyip mırıldanan ağız kenarına doğru yöneliyor. Bilmem kaçıncı kez mırıldanışında böcek adamın ağzından içeriye giriyor. Gözlerim yine büyüyor. Bağırıyorum ‘’ Benim böceğimi geri ver. Kimse benden izinsiz onlara dokunamaz’’
Adam tükürüyor. Ağzındaki böcek birden fırlayıp yüzümde gezinmeye başlıyor.Yine farkında değil. Elimle yüzümdeki böceği alıp ağzıma atıyorum. İçimde dolanmaya başlıyor. Karanlık..
…
/ Bakakalıyorum. Kimse göğün rengini görmüyor. Hangi renge büründüğünün farkında değiller. Öylece dönen bir plak gibi otelin önünde dans ediyorlar. Kalabalıklar. Çok kalabalıklar ve ruhsuzlar. Benim gördüğümü nasıl görmüyorlar. Kızıl, kıpkızıl bir beton üstünde uzanan annemi görmüyorlar. Kızıl bir renge bürünmüş elbisemi, ellerimi, yüzümü hiç görmüyorlar. Göğe uzanan bir otelin yedinci katındaki açık pencereyi görmüyorlar. Peşi sıra gelen bir nöbet dalgasının içinde olduğumu ve o dalgaların kendi beyaz köpüğünü yutması gibi benim en diplere doğru kaydığımı görmüyorlar. Gök kıpkırmızı ve ben çok küçüğüm. /
YORUMLAR
kapayın gözlerimi ya da boş verin içeriden kilitlerim ben görmek istemediklerimi
şimdi beni bana bırakın daha böcek emzireceğim kuytularımda
diyesim geldi
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
"Niye beynimdeki böcekleri öldürmemi istiyorsunuz benden. Ne biliyorsunuz hakkımda. Hiçbir şey bilmeyenlerin bir kenara çekilmesi gerekmiyor mu? Sizleri kapı dışına koymam gerektiğini bildirmek zorundayım. Çünkü elleriniz yok."
Bu incelikli ve nitelikli yazının can damarı saydım ben bu paragrafı. Anlayabilmek olan biteni ve sezinleyebilmek gelen gideni.
İnsan kendi içindeki düğümleri çözemez başına üşüşen sayısız böceklerin seslerinin rengini algılayamazken çok zaman hiç bir şey bilmeyenlerin bir bilgiç edasıyla yaklaşması ne cüret! Psikiyatr ve psikologları ciddiye almamışımdır pek. Onların gerçek malzemesi aldıkları diplomalar değil içinde dolanan ağır ve büyük böceklerin gizemini öğrenmek isteyenler ve yazılan böyle güzel içerikli yazılardır aslında.
Çok Teşekkürler ve Esenlikler.
lacivertiğnedenlik
teşekkürler. selamlar.
sürrealizm ve karanlık odalar...kapısı hiç açılmayan, kilitli kapılar...o delikten sizi görüyorum...evet o kadar kalabalık ve o kadar küçüksünüz ki....duvarlar bile daha anlamlı bakıyor sizden...sizde olmayan ellerin teri onların boncuk boncuk yüzünde...kırış kırış alnında...
"Bilinçaltımı kusuyorum evet. Çünkü var olan kalabalıklar birbirine benziyorsa orada yalnızsınız demektir."
renk uyumu gözetmeyen ve gökyüzünü yere indiren kadın...seviyorum seni...bizim yalnızlığımız bile çünkü ayrı güzel...
Gule tarafından 12/17/2017 11:39:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
lacivertiğnedenlik
bu eski radyoyu nerede bulduğumu bile hatırlamıyorum. arama düğmesi kendini çevirirken cızırtılar çıkarıyor. kızıl bir sisin içindeyim. gözlerim onda, yürüyorum.parazitlerden kurtulmayı başaran kadının ilk sözleri, "niye beynimdeki böcekleri öldürmemi istiyorsunuz benden" oluyor. onu dinlerken ürperiyorum. zaman zaman yoğunlaşan parazitler onu duymamı imkansız hale getiriyor. ses, "kimse göğün rengini görmüyor" diyor. duruyorum ve göğe bakıyorum. kıpkızıl. her yan kızıl... hareketleniyorum. bir kaç adım sonra bir otel önündeyim. yerde kızıla boyalı bir kadın yatıyor. etrafında donmuş kalabalık. ellerine bakıyorlar, ellerinin kayboluşuna, kayboluşlarının başlangıcına... ses, "ve ben çok küçüğüm" derken, başımı tekrar göğe yöneltiyorum, otelin yüksek pencerelerinden birinde bir kadın bana bakıyor. ve pencereyi ağır ağır kapatıyor. radyoda adım sesleri duyuluyor.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
Hic birimizin elleri yok
Boceklerin var dokun ellerine gogun yedinci katinda in ve bak karsidaki yildiz kuresine ellerin var.
Sevgimle nanicim.
Beynin ayri bir duygu ulkesi.
lacivertiğnedenlik
teşekkürler görümcem:)
lacivertiğnedenlik
çığlığın bir tuval
fırça darbelerin kusuyor içindeki bütün çocukluğu
...
gökyüzü mesaicisi tarafından 12/16/2017 6:30:06 PM zamanında düzenlenmiştir.