KADIN HAKKI
Uzun zamandır bir yerden başka bir yere gitmek için otobüsü tercih etmediğimden içimde garip bir sıkıntı vardı. Şehirler arası yolculuklarda otobüse binmek benim açımdan hiç ama hiç keyifli olmamıştır. Bir yerde uzun süre oturamadığım dan otobüste geçen sürenin işkence olduğunu bile söyleyebilirim.
Dolabımdaki en rahat kotu ve en salaş bluzu üzerime geçirdim. Saçlarımı şöyle bir düzeltip tepede topladım. Hafif bir makyaj yapıp aynada bir süre kendimi izledim. Sol kaşımın üzerindeki dikiş izi yine canımı yaktı. Bir izin bir yaradan daha çok acıttığını sadece yaşayanlar bilir. Siyah gözlerimi biraz daha ortaya çıkarırsam koyu renk saçlarımla uyumu nedeniyle bu yara izini ilk bakışta görünmez kılabilirim diye düşündüm. Sürme ve rimel bu işi halledince kendi aksime bir göz kırptım. Bu sır benim kendimle aramda sonsuza dek kalacak bir yara izi kardeşliğidir.
Birkaç eşya, iç çamaşırı, diş fırçam falan işte… Hayatım kadar sıradan şeylerimi sırt çantama, kalan yükümü yüreğime tıkıştırıp… Bir şey… Hah! Kitaplarım tabi ki. Az kalsın unutacaktım. Gerçi artık e-kitap diye bir şey var ama sayfalara dokunmanın büyüsünün yerini bir türlü alamıyor. Sırt çantama dört tanesini sığdırmaya çalıştım. Yok. Olmuyor. Sadece üç gün için dört kitabı ne yapacaktım acaba? ‘’Kırmızı Pazartesi’’ kesinlikle iyi bir seçim ve bir de ‘’Sabahattin Ali’nin Tüm Şiirleri’’ olursa bu iş tamamdır. Keşke geçmişin yüklerinden de bu kadar kolay kurtulabilseydim. Neyse ki yanıma iki sağlam yol arkadaşı aldım da kafamdaki öcülerin beynimi kemirmesine kısa aralar verebileceğim.
- Sen benim güzeller güzeli kardeşimsin. Şu kömür karası gözlerine baktıkça kendimi hiç suçlu hissetmiyorum. Hem biz Âdem’in çocukları değil miyiz? Biz en baştan beri böyle çoğalmadık mı? Bak, seni Allah benim olasın diye gönderdi. Eğer öyle olmasaydı bana bu duyguları verir miydi? Şu dokunduğum gül yanakları, şu sırma saçları, şu öptüğüm kiraz dudakları başkasına vermek nimete hakarettir. Bu insanın başını döndüren kokunun başka bir adamın başını döndürmesine izin vereceğime seni ellerimle boğarım. Beni anlıyor musun küçüğüm. Sen benimsin ve hep öyle kalacaksın. Bunu da ikimizden başka kimse bilmeyecek. Eğer bir kişi bile öğrenecek olursa Allah bizi cezalandırır ve cehenneme gideriz. Cehennem çok korkunç bir yer. Oraya gitmek istemezsin değil mi prenses?
Sağ elimle sol bileğimi öyle sıkmıştım ki tırnaklarımın etime geçmesiyle kendime gelebildim. Oturduğum koltukta yerde duran sırt çantama boş boş bakıyordum. ’’Sadece dokuz yaşındaydım. Bana yaptığı kötülüğün kötülük olduğunu bilmediğim halde bana yaptıklarından tiksiniyordum’’ dedim çantamın üstünde duran kitaba bakarak. Derimin her yerinde gezinen o elleri düşündükçe her gün daha fazla nefret ediyorum kendi etimden. Ellerimi göğüslerime götürünce hıçkırıklarımı duymaya başladım. ‘’Bunlar’’ demişti. ‘’İşte bu gül goncası memelerinin tadı sen büyüdükçe daha da güzelleşiyor prenses’’. On ikinci yaş günümde ben bebekken ölmüş babam da dâhil tüm erkeklerden nefret etmemi sağlayan hediyemi vermişti abim. Önceleri sadece dokunduğu ve öptüğü vücuduma artık sahip olmuştu. Annemse fakirliğin çamurunda boğazına kadar batmış bir halde bulduğu her işi yapmakla meşguldü. Ev temizliğinden tut, bulaşıkçılık, başkalarının eşyalarını yıkamak, ev yemekleri yapmak… Tek yapmadığı şey çocuklarının unuttuğu gözlerine bakmaktı. Sadece bir kez baksa çektiğim acıyı bağıra çağıra ona anlatacaklardı gözlerim. O, beni yirmi beş yaşındaki işsiz ve işe yaramaz abime emanet ettiğinden gözü arkada kalmadan diğer ihtiyaçlarımız için koşuşturup duruyordu sadece. Benim acı içinde öldüğümü hiçbir zaman görmedi. Görmek istediğinde ise artık çok geçti. On üç yaşımda abimi öldürdüğümde ancak gözlerime bakmasını sağlayabilmiştim. ‘’Sen benim yıllar sonra gelen mucizemdin. Neden?’’ diye sorduğunda yüzüne donuk gözlerle baktım. Kulağına eğilip ‘’Abim ise beni Allah’ın onun olayım diye gönderdiğini söylemişti. Hanginize inanmalıyım?’’ dedim. ‘’Gözlerime bakmak için çok geç kaldın anne ‘’ dedikten sonra ellerimde kelepçelerle ayrıldığım o eve bir daha hiç dönmedim. İşte bu gün annemin cenaze törenine katılmak için (ki bu sadece sıradan bir görevden fazlası değil) kâbuslarımın hala nefes aldığı o dört duvara gidiyorum.
‘’Taşıdığım bunca gönül yüküyle belki de bu otobüsün en ağır yolcusu benim’’ diye düşündüm seyahat edeceğim otobüse binerken. Şoförün hemen arkasındaki koltuğun cam kenarına yerleşirken bir gürültü koptu kapı önünde. Bir kadınla şoför sert bir tartışma halinde otobüse bindiler. Konuşmalardan anladığım kadarıyla kadın bayan yanı bileti olmasına rağmen bir erkek yolcu ile yan yana yolculuk yapacağını öğrenip olay çıkarmıştı. Seyahat şirketi görevlileri topu şoföre atıp kadın yolcu ile ikisini baş başa bırakmışlardı. Tüm biletler satıldığından çözümü otobüs içinde halledin deyip aradan çekilmişler. Ne mi oldu? Gürültücü hanım efendiyi benim yanıma oturtarak yine bir marazdan nasibi almamı sağladı kader. Kadın yanıma oturduktan sonra bir süre daha söylenip sustu. Derin bir nefes alıp bana dönerek baştan aşağı süzdükten sonra konuşmaya başladı.
- Merhaba, bunca şamata ile sizi de rahatsız ettim. Kusura bakmayın. Aslında bu kadar tahammülsüz biri değilimdir. Ama hem hata yapıp hem de bu kadar pişkin olmaları canımı çok sıktı. Sadece bayan yanı istedim. Bunu başarmak çok mu zor?
Böyle bir sohbetin başlamasına hiç hazırlıklı olmadığım için ilk önce afalladım. Yutkunarak zaman kazanırken kadını yan gözle şöyle bir inceledim. Oldukça güzel ela gözleri ve beline kadar uzun, ipek gibi kumral saçları vardı. Oda benim gibi rahat kıyafetler tercih etmişti. Orta boylu ve çok alımlı bir kadındı. Üstelik yüz hatları az önceki hırçın kadınla hiç uyumlu olmayacak derecede yumuşaktı. Nedensiz bir yakınlık hissettiğim bu kadınla sanki ortak bir geçmişimiz, ortak paylaşımlarımız olmuş gibiydi. Benim böyle hissetmeme neden olan durumu yolculuk bitmeden öğreneceğimi henüz bilmiyordum.
- A! Evet oluyor bazen böyle tatsızlıklar. Geçmiş olsun size de. Takmayın artık geçti gitti. Yolculuğunuzun tadını kaçırmaya değmez.
Ağzımdan lakayt bir samimiyetle çıkan bu sözlere kendim bile şaşırmıştım. Aramızda bir anda gelişen samimiyetin etkisi ile sohbet aralıksız yarım saat kadar sürdü. Konuşmaktan çok anlaşılmaya susamış iki insanın bir otobüsün yan yana koltuklarında buluşması oldukça güzel bir tesadüftü. Öyle miydi?
Sıradan sohbetimizin içindeki sıra dışı ayrıntılar bizi ortak noktalarımıza birer birer ulaştırıyordu. Tanıştığımız andan itibaren ikimizin de isimlerimizden ve de işlerimizden soru sormayışımız ilk ortak noktamız olmuştu. İlk ortak noktamızın bu olduğunun benim kadar onun da farkında oluşu ise ikinci ortak noktamızdı artık.
Şoför ve muavinin fısır fısır kendisinin dedikodusunu yaptığını fark ettiğinde ‘’kadınlar hakkında sadece erkeklerle konuşulur. Böyle buyurdu Zerdüşt’’ deyip kahkahayı patlattıktan sonra bu kadının benim tarzım biri olduğunu tam olarak anlamıştım.
Devam eden sohbetin yerini muavinin ‘’çay mı, kahvemi’’ şeklinde limon sıkmasıyla sessizlik aldı. Oturduğum koltuğun yanına sıkıştırdığım kitabımı çıkarıp biraz okumaya karar verdim. Tam ayıracı parmaklarımın arasına alıp kaldığım sayfayı açıyordum ki;
- Demek ‘’Kırmızı Pazartesi’’. Şerefe o zaman.
Onun ne demek istediğini başımı kaldırdığımda elinde aynı kitabı kadeh gibi havada tuttuğunu görünce anladım. Aynı anda gülüştük. Her zaman bir kitabı okur gibi değil de yer gibi içer gibi hissederim. Onun da böyle bir benzetme yapması şaşırtıcıydı.
- Bu benzerliklerin arasında sanırım biz bu kitapları okuyamayacağız.
- O zaman ön yargılardan bahsedelim
Kurduğu bu cümleden anladım ki oda benim gibi kitabı ilk kez okumuyordu. ’’Biz iki kadın dünyayı değiştirebilir miyiz sence? ‘’ dedim.
Devam edecek...
Deniz...
YORUMLAR
Yol hazırlığından sonra, italik bir flashback, yerli yerinde bir kullanımla kahramanın geçmişi hakkında okuyana çok nefis bir özet geçmiş. Diyaloglar da oldukça doğal akmış. Çocuk istismarı detaylarına çok girilmediği halde yeteri kadar rahatsızlık veriyor; ki okuyucuyu iğnelemek açısından kararında bir rahatsızlık bu. Bazen daha sert bir tokada da ihtiyaç duyulabilir ama söz konusu çocuksa bunu yapmamak en iyisi... Nihayetinde çok beğendim.
chaotica tarafından 12/15/2017 11:07:55 AM zamanında düzenlenmiştir.