- 438 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Güveç
Yazın sıcak günleri, her taraf cıvıl cıvıl, durulur mu bu beton yığını şehirde, basıp gidelim tatile. Biz de aynen öyle yaptık o sene, bastık gittik arabanın gaz pedalına, doğru Ege’nin İncilerinden biri Akçay’a...Balıkesir’in güzel, şirin bir sahil kasabası Akçay. İlk defa gelmişiz. Tavsiye üzerine gelmişiz şirin mi şirin bir aile pansiyonuna; babam, annem, ben, kardeşim, bir de bizim halaoğlu...
Odalara yerleştik, o arada gün de geceye doğru koşuyor süratli adımlarla, bu gün denize girmek zor, artık yarın bakacağız, genciz başımızda daha kavak yelleri, bir iki kız arkadaş da ediniriz belki...
Sabahı zor ettik denize girmek için. Kahvaltıyı edersin, ondan sonra kim tutar bizi, ama su da buz gibi soğuk, hatta buz gibi kelimesi dahi hafif kalır. Sonradan öğrendik ki denizin ortasından kaynak suyu çıkarmış senelerden beri Akçay’da. O ooo ona alışana kadar epey donacağız anlaşılan...
Deniz faslını bitirdikten sonra pansiyonumuza geldik, öğle yemeği filan derken, zaman da su gibi akıp geçiyor. Pansiyon’un sahibi Himmet Amca’’Akşam size bir güveç yaptırayımda hep beraber yiyelim’’dedi...
Etli güveç de güzel yapıldı mı parmaklarını yer insan, değmeyin gitsin keyfimize sonrasında. Akşam yemek vakti geldi, heyecanlı bir bekleyişten sonra, ellerimizi yıkayıp sofranın başına kurulduk, yedi sekiz kişi pansiyon çalışanları ile beraber...
Güveç de bol bol yapılmış ki herkes doyar tıka basa. Tabaklara servis yapılınca, Allah Allah nidaları ile çalakaşık saldırdık güvece...Gündüz denizde yorulmuşuz, acıkmışız açkurt gibi; değil güveç o dakka boş ekmek koysalar onu da bir çırpıda götüreceğiz.
Biraz yedikten sonra rahmetli babam’’Sanki biraz eksiklik var Himmet bey bu güveçte’’dedi. Himmet Amca babacan bir eda ile’’Yok beyim sana öyle gelmiştir’’dedi. Biz yine hiç birşeyin farkında olmadan aynı hızla yemeye devam. Peşindende Himmet Amca’nın karısının elinden güzelce Türk Kahve’lerimizi içtik. Lobide bir iki saat sohbet ettikten sonra odalarımıza çekildik...
Karnımda biraz rahatsızlık var gece yatınca farkettim, pek de önemsemedim, geçer birazdan dedim. Bir ara dalmışım. Yazın hava erken aydınlanıyor, saat beş de karnımda müthiş ağrı sızı ve gurultularla uyandım, perişanım, altıma kaçırdım kaçıracam ramak kaldı. Doğruca pansiyonun koridorunda ki tuvalete. Bir baktım kapıda babam karnını tutuyor kıvranıyor, içeridede halaoğlu, zor yetişmiş belliki tuvalete, o da bir türlü çıkamıyor. Bizden bir iki dakka sonra annem ile kardeşimde geldi karınlarını tuta tuta. Babam’’Ülen akşam yediğimiz güveç bizi perişan etti perişan, ahh Himmet ağabey ben anlamıştım zaten bir bozukluk olduğunu o yemekte’’dedi...
’’Baba’’dedim’’Alt katlarda tuvaletler var çok sıkışanlar oralara dağılalım’’. Biz alelacele katlardaki tuvaletlere dağıldık ve çok şükür o gün kazasız belasız altımıza etmekten kurtulduk. Çok zor bir durum çoook, başına gelen bilir ancak, sıkışıp da hacetini giderememek ne kadar kötü bir şey...
AHMET ZEYTİNCİ