- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAKACAKLI GÜLİZ-3
Yücel uzun boyluydu. Güliz minyon.. Önce olmaz diye düşündüysem de sonra yapılarını düşündükçe “bu iş olur” dedim. Birbirlerini beğenirlerse bu engel değildi. Birinin annesi, öbürünün babası yoktu. Yeter ki birbirlerini beğensinler. Belki ikinci adımı bile atabilirim. Kendi kendime güldüm, “saçmalama” dedim…
Bir öğlen vakti ince, uzun, kibar yapısıyla Yücel Astıp’a geldi. Sarıldık. Oturduk uzun uzun sohbet ettik.
- Kızım işi bitince Güliz yanıma gelsin.
Yücel’in gözler şaşılaştı sanki. Rengi değişti. Beklemeye koyulduk. Belki bir süre sonra “buyrun hocam” diyerek Güliz içeri girdi.
- Kızım otur bakayım, deyince divanın köşesine oturuverdi. Meraklı gözlerle bakıyordu. Boncuk boncuk, pırıl pırıl…
Yücel ise taa belden bükülmüş, kafasını iyice önüne eğmiş vaziyette oturuyor. Halbuki biraz önce dimdikti.
- Kızım tanıştırayım.. Yücel kardeşim..
Yücel’in kafası hala önde, hiç kaldırmıyor. Kızımız dönüp ona baktı. Ses yok.. Kafa önde.. Anlam veremiyordu kızımız.. Halen meraklı gözlerle bakıyordu.
- İkinizi de, ailelerinizi de çok iyi tanıyorum. Tanışın, konuşun.. Birbirinizi beğenir, severseniz sizi evlendirmek istiyorum. ..
Güliz birden kıpkırmızı oldu. Onunda kafası öne düştü, çıt çıkmıyordu. Suç işlemiş çocuklar gibi oturuyorlardı. Biraz bekledim. Ne mümkün… İkisinin de kafası halen önde.. İkisinde de çıt yok. Birden hipnotize oldular sanki. Hiç kıpırdamadan oturuyorlardı..
- Burada rahat konuşamazsınız. Öğleden sonra Viva pastanesine geçin, orada oturup sohbet edin…
Heykellere konuşuyordum sanki;
- Bir hafta süre veriyorum.. Bu bir hafta boyunca her şeyi konuşun. Daha sonra duygu ve düşüncelerinizi öğreneceğim.
Manzara halen aynı.. İkisinin de kafası önde, ikisinde de halen çıt yok..
- Berna!
- Buyur hocam.
- Güliz’e her öğleden sonra ik, saat izin ver. Kardeşimizle oturup sohbet etsin. Gitmem derse ikisini de üçüncü kata çıkar, kapıyı üstlerine kilitle… Bunlar hiç konuşmuyor. O zaman mecburen konuşurlar.
Onların kafaları halen öndeyken ben kalktım. Dışarı çıktım. Oradan hastaneye geçtim.
Akşam üzeri tekrar Astıp’a döndüm. Berna ;
- Hocam çok zorladım Viva’ya gitmediler. Bende onları üçüncü kata kilitledim.
- Eline sağlık kızım…
Güliz uzaktan bizi dinliyor. Ama kıpkırmızı halen… Bir hafta çabuk geçti.
- Kızım ne diyorsun?
- Hocam siz bilirsiniz. Mukaddes hocamla siz ne derseniz öyle olsun. ..
İçimden güldüm.. Tamam kızım diyerek onu gönderdim.
Yücel utancından yanıma gelememiş, olumlu düşündüğünü teyzesine anlatmış.
Bu düşüncelerine sevindim. Birbirlerine çok yakışıyorlardı… Uyum içindeydiler. Ayrıca evlenince biri anne, öbürü baba sahibi de olacaktı. O da ayrıca mutluluk kaynağı oldu.
Belli bir zaman sonra duygu ve düşüncelerinin tam oturduğunu, beğeninin sevgiye dönüştüğünü öğrendim… Artık iş başa düşmüştü. Oğlan tarafıyla beraber, bir pazar günü, Bakacak Köyü’ne gittik. Kapıdan içeri girdik. Ben yine de ortaya oturdum. Güliz ve Yücel yine konuşmuyorlardı ama bu sefer başları dikti…
“Allah’ın emri, Peygamber’in kavli” diyerek oğluma kız istedim. Daha sonra “hayırlısı” diyerek kızımı verdim… Garip bir duygu.. Kan bağım yoktu ama ikisi de öz oğlum, öz kızım gibiydi.
Kahveler içildi.. Sohbet koyulaştı.. Güliz ve Yücel ara sırada olsa konuşmaya başladılar.. Yüzleri de gülüyordu artık..
Sonra evlendiler… İzmir sonrası Eskişehir’e gittiler.. Şirin mi şirin, dilbaz mı dilbaz bir kızları oldu.. ’’Ahmet dede’’ diyerek koşuyor bana.. O da öz torunum oldu…
Hayatımın en büyük acısını kız kardeşimin ölümünde yaşadım. Güliz baş sağlığına geldi.. Hocasıyla sohbete başladı bir ara;
-Hocam domates tarlasında çok bunalmıştım.. İyice canım sıkılıyordu.. Sıcak bunaltmıştı, perişan ediyordu. Kendimi çok kötü hissetmeye başlamıştım.. ’’Allah’ım ne olur beni buradan kurtar ‘’diye yalvardım.. Çok geçmeden babam geldi. “Mukaddes hocam seni çağırıyor.” Dedi.. Beni alıp getirdi. Daha sonra Burhaniye’de aşırı yoruldum.. Üşüdüm parmaklarımı hissetmemeye başladım. Sıkıldım.. Yine “Allah’ım ne olur beni buradan kurtar” diye yalvardım. Hemen akabinde babam geldi. “Mukaddes hocan seni çağırıyor.” Dedi.. Beni alıp yine Balıkesir’e getirdi.. Her duam sonrası siz hızır gibi yetiştiniz.. Ahmet hocamda elimden tuttu ayağa kaldırdı. Sahiplendi. Babalık yaptı.. Allah sizlerden razı olsun.
Diyor bir taraftan, bir taraftan da iki göz iki çeşme… Hem anlatıyor, hem ağlıyordu. Hocası da aynı... Ana kız hem konuşuyor hem ağlıyorlardı..
Çok şükür rabbime ki; sizin gibi temiz insanlara hizmet etme fırsatı verdi. Allah sizden de razı olsun…
Ana- kızı baş başa bırakıp kendi dünyama geçtim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.