- 1275 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
İÇİMİZDE KALAN UKDE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İÇİMİZDE KALAN UKDE
Yarım asırlık bir yaşanmışlığın, ardından, nedense dala tutunamaya çalışan yaprak misali savrulacağımı ve yıpranan bedenimin, yılların ağır yükü altında acımasızca ezilerek her an ölebileceğimi sanırdım. Oysa öyle olmadı ve ben hala yaşıyorum!
Bahar aylarını geride bıraktığım bilinciyle, belki de son bir kez çıkıyorum gezintiye. Bana yarenlik eden bastonum da olmasa kim kavrardı elimi? Hiç düşünmeden koyuluyorum yola. Gözlerim de görmüyor eskisi gibi. Kulaklarım çok cılız işitiyor kurumuş yaprakların hışırtısını!
Kendi kendime mırıldanıyorum; “seni gidi yaşlı, geçimsiz bunak, ne vardı ki, anlasaydın seni sevenleri ve sevdiklerini. Kıymetini bilseydin, dolu dolu yaşasaydın sana verilen bergüzar ömrü! Bak, şimdi gökyüzüne bulut gelse, sızlayıp durur o ağır cüsseni taşıyan dizlerin!”
Bir an duruyorum bir çınar ağacının altında. İç geçirerek soluklanıyorum. Her yer ıssız, kuş sesleri bile duyulmuyor eskisi gibi. “Aaaah keşke yaşasaydı. Keşke yanımda olsaydı. Elimden tutup ta bana yarenlik etseydi. Birlikte yaşasaydık sonbaharı.”Diyerek.
Çok geç artık! Elimi kavrayan biri olsa neye yarar bu yaştan sonra?
Ardından; “Hey sen yaşlı bunak, serüven yaşamanın zamanı değil!” deyip basıyorum kahkahayı.
Ve derken;
Biraz dinlenip kendime geliyorum. Mantıklı düşününce öyle oluyor sanıyorum. Ayaklarım altında çıtırdayan sararmış yapraklar inliyor adeta. Toprak ta küf kokuyor bu mevsimde. Bu bildiğim bir mevsim değil. Tabi baharın tadı başka olur. Küf kokan toprak dedim ya, öyle bir ürperdim ki, o an bir telaştır iliklerimde hissettim. “Ya hazırlıksız yakalarsa ölüm! Ya kimseler bulamazsa ıssızlıkta çürüyen bedenimi! Oooof dirin ne işe yaradı ki? Ölün ne işe yarasın? Saçmalayıp durma bunak herif.
Yazık; düşünüyorum da, ne çok ertelediğim düşlerim varmış meğer benim. Hemen eve dönmeliyim. Belki de birer kahve içerek yalnızlığımla sohbet edip yüzleşmeliyim.
Kahretsin eskisi kadar hızlı da değilim. Hava da karardı. Ha yağdı ha yağacak. Uzunca bir yürüyüşün ardından, nihayet evdeyim.
- Hadi söyle yalnızlığım; “kahve mi içelim yoksa, çay mı demleyelim?
- Anlamadım.
- Çay mı? Yoksa kahve mi dedim.
- Farketmez.
- Sen de ben gibi yaşlı bunağın tekisin. Kahve ağır gelir. Biz çay demleyelim.
- Olur. Olur.
- Hem kahveye kadın eli değmeyince tadı mı olur.
- Doğru diyorsun vallahi.
İşte şimdi hazırım. Yarım asırlık ömrümde yapamadıklarımın kazasını kılmaya. Yaşayamadıklarımın acısını çıkarmaya!
Hınca hınç yaşamalıydım hayatı. Bedenim bu kadar ağır değilken sevmeliydim.
Şimdi dizlerime ve hatta o zavallı beynime hükmedemiyorum. İnsanın boynu nasıl da bükülüyor değil mi içinde ukte kalınca?
- Ooof bu ne kasvet böyle? Öyle bir matem havası estirdin ki, birçoğuna eşlik eden ben gibi bir yalnızlık bile yarından umudu kesti
- Yok yok öyle deme. Yarınlar umuttur. Umut ise, mavi.
- Sonbaha olduğunu unuttun galiba.
- Olsun. Ben yaşlandım diye, ölümüm yakın diye mateme döndürme yüzünü.
- Öyleyse aç şu gramofonu da Münir Nurettin’den dinleyelim “Dönülmez akşamın ufkundayım.” Şarkısını. Dönülecekse düne geri bana ne yaşayamayanların gözüyaşlarından. Başlatma okunan şarkının nakaratından.
- Tamam, tamam kızma be dostum.
- Şimdi oldu.
“Nerede kalmıştık sahi? Hatırladım. “İnsan yaşayamadıklarını düşledikce boynu bükülüyor. Hayıflanıyorum geç kalmışlığa! Biliyor musun? Adeta insanın içine, içine çörekleniyor! Dışa attıklarımız ise, yaşayamadıklarımızın birer acı tortusudur!
N’olurdu birbirimizi çok, daha çok sevseydik.
N’olurdu birer cerrah edasıyla birbirimizi ameliyat masasına yatırıp, daha ne kadar acı çektirebilirim noktasını aramasaydık,
N’olurdu birbirimizin içinde tespit ettiğimiz acılara neşter vurup, kökünden kesip atsaydık.
Ve o acıların yerine bir sonraki baharda patlayacak tomurlar doğacak çiçekler ekseydik!
Şimdilerde aklı kemale ermiş ve güçsüz düşmüş bedeni, o aklı taşıyamayan yaşlı bir bunağım.
Şunu gerçekten bilmeni isterim; bizler, alın yazısı, kader dediğimiz uhreviyatın, öğretileriyle, daha olgunlaşmadan dalında çürüyen birer masum meyveleriyiz! Ne var ki olmuyor artık. Soluklanıyorsak hala, bize yüklenen bir misyon var mutlaka! Öyleyse ben tabuları yıkmaya hazırım. Yaşayamadıklarımı yaşamaya, dünde kalanları yarına taşımaya, aşka dair bütün kazaları kılmaya yemin ettim! Düş yakamdan yalnızlığım. Ben gidiyorum.
İsterse hazirun hakkını helal etmesin.
Beş vakit üstüne yeminler olsun ki, beş vakti hiç kaçırmadan ve zamanında, aşkı kazaya bırakmadan kılacağım!
Hadi siz de bırakın yaşamı hoyratça savurmayı. Gelin sizler de saf tutun. Düşleyerek cenneti aşkta, aşk ile severek, sevişerek yaşamayı hedefleyin!
Bırakın Deccal’i nefretiyle yansın.
Biz, aşkla içimizde yarım kalmış ukteleri yaşayalım!
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Yarım asırlık bir yaşanmışlık ileri bir yaş sayılmıyor artık zamanın yaş hesaplarına göre. 75 yaş orta yaş sayılıyormuş artık. Ne var ki beden ve gönül yaşının dili her insanda farklı dilden konuşuyor yine de.
Yazı çok çok güzeldi. İçten sıcak sevimli gülümseten ve kendinizle hesaplaşmayı sağlayan..
Sağolun. Varolun.