Bu mu Müslümanlık Yoksa HUUUU mu?.
Zihin halimi nasıl tasvir etsem diye düşünüyorum!
Söze nereden başlasam? Nereden başlasam, sözden, başka başka sözler doğuyor, düşünceden başka başka düşünceler…
Bu da doğaldır elbette. Elmadan armut olacak değil ya, Elmadan elmalar doğar.
Mesele şu ki, ben bir elmayı işaret etmek isterken binlerce elma düşüyor başıma ve altında kalıyorum.
Hani nehrin karşısına geçmeye çalışır da insan alır götürür nehir, bambaşka bir yere bırakır ya…
Onun gibi işte. Durum böyle olduğu içindir ki genelde sözün sonunda söylenir ama “Sürç-ü lisan” edeceğimi baştan söylemiş olayım.
İşte! Geçenlerde o nehir “Bu mu Müslümanlık” dediğim bir yere bıraktı beni. Gerçi gündelik hayatta şâhid olduğumuz o kadar çok şey var ki bunu dememize neden olan. Çok ta şaşılacak bir şey değil ama bazen daha bir doluyor insan.
Geçen haftaydı sanırım haberlere bakıyorum; Ülkemizde bir ay içinde 25 kadın öldürülmüş;
Eski veya eski olmaya aday eşler tarafından. (Ayın her günü bir kadın neredeyse… Bu sadece öldürülenler, şiddet görenleri saymıyorum bile…)
Sonrasında başka bir haber; Yine Müslüman olan bizim memleketimizde bir yıl içinde 359 kişiye 15 milyon liraya yakın para cezası kesilmiş hayvanları öldürmekten veya şiddet uygulamaktan. (Yılın hemen her gününde bir kişi hayvanlara saldırıyor.)
Parantez içindeki sözler haberlerden değil; Zihnimden… Çünkü zihnim bu iki haber arasında bir bağlantı kuruyor. Hemen her gün bir kadın, Vazgeçtiği kişi kendisinden vazgeçemeyen veya bunu gururuna yediremeyen bir erkek tarafından öldürülüyor.
Diğer yandan hemen her gün bir insan hayvanlara şiddet uyguluyor. Bu ikisinin orantılı olması öyle tesadüfi bir istatistik değil.
Allah’ ın emri Peygamberin kavli ile isteyip bu kadınların eşi olan kimseler, kadının tek sahibi olduğuna inanıyor ve sokaktaki sahipsiz bir hayvan gibi görüyor olmalılar kadını. Haklı olmalarına inanmaları için de yeterli nedenleri var bu yaratıkların. Kadın karakola gidiyor, orada âmir konumundaki kişi: “Kocandır! Döver de sever de… Âile içinde olur böyle şeyler ve âile içinde çözülür.” gibisinden şeyler söyleyerek geri gönderiyor kadını ve o kimsenin merhametine teslim ediyor.
Geçenlerde “Kocam beni öldürecek!” diyerek polisten yardım isteyen kadın üç saat sonra evinde ölü bulunmuş. Bunu yapanların çoğu “Çok seviyordum” diye savunuyor kendini.
Oysa ne sevgiye ne merhamete yer kalmamış içimizde. Bunlar ortadan kalkınca da insanla hayvan arasında bir fark kalmıyor.
Hayvana yapabilen insana da yapabiliyor. Asıyor, kesiyor…
Başka bir gün yine aynı konuda bir görüntü. Birisinin bir kediye neler ettiğini gördüm. Bırakın Müslümanlığını, insanlıktan çıkmış o kimse.
Zâten bu ve bunlara benzer o kadar şey var ki etrafımızda… Göre duya öyle âşina olduk ve öyle sıradanlaştı ki… O nedenle daha fazla benzeri şeyleri sıralayıp ta iç karartmaya lüzum yok. Yeterince kararmış içimiz zaten.
TV kanalları, gazeteler de habire sokuyorlar gözümüze zaten. Hele hele internet. Meydanı boş bulan, boşaltıyor içine attığı ne varsa.
Diğer bir taraftan;
Şimdi yılbaşı yaklaşıyor ya çoğu kimseyi bir telaş almış ki sormayın. En güzel çamı bulup ta görkemli bir yılbaşı ağacı süslemek için harıl harıl fidan kesme yarışı içindeler. Yılbaşı mı, yılsonu mu yoksa yol sonu mu hiç mesele değil. “Noel” diyor aklını ele hayranlıkla bozmuş kimseler. Hem yalnız o da değil; Noel’ den gayrı bir de “Cadılar Bayramı” mız var artık.
He işte… Böyle düşün düşün de ondan sonra gel de deme “Bu mu Müslümanlık!” diye.
Bunu demekle ben sadece Müslümanlığın ne olmadığını demiş oluyorum ne olduğunu değil.
Bu türlü deyişimin de ilahî nizama uygun olduğu kanaatindeyim.
Zira “İllâ Allah” diyebilmek için “Lâ İlâhe” demek gerektiğini bunu diyen herkes bilir.
Ne peki Müslümanlık? Denirse;
O soruyu cevaplamak öyle kolay değildir bizim memlekette. Hatta içinden çıkılmaz bir meseledir.
Hem sadece bizim memlekette de değil Müslüman olan tüm memleketlerde.
Eğer bu soru doğru cevaplanabilseydi bu halde olur muydu tüm bu Müslüman memleketler.
Müslümanlığın ne olduğuna dâir düşünce ve inançların farklılığı dolayısıyla İslam’ın ilk çağlarından günümüze dek kaç can alındı, ne kadar kan döküldü bilen bilir.
Kerbelâ, hep belâ yani… Bir kere "yaşandı bitti" değil ki. Hep yaşandı ve hep yaşanıyor.
Hal böyle olunca, Noel kutlayanlara pek te kızamıyor ki insan. Onların şaşkınlığı da Müslümanlardan fazla değil ki.
“EL’e hayır” deyip (NO-EL) hayrı elde arıyor garipler.
Kimi yogada arıyor mutluluğu kimi modada. “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” hesabı bir hengamedir ki akıllara ziyan.
Oysa ki Allah cc.
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Efehasibtum ennemâ halagnâkum abesev ve ennekum ileynâ lâ turceûn.:
“Biz sizi abes olarak yaratmadık. Sonra bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız!”
Buyuruyor (Muminun Sûresi 115)
Bizler belki de Müslüman bir memlekette Müslüman olarak doğduğumuz için, yani hazıra konduğumuz için pek te kafa yormuyoruz. Diğer tarafta da Cennet hazır nasılsa. Çünkü bakıyorsun ki Kur’ân Mealine;
Muminun Suresi 1.Ayet;
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ
Gad eflehal mu’minûn.
Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. (Muminun Sûresi 1.Ayet)
Diyor. Hem; “Lâ ilâhe illallah” diyen de Cennet’ e girecek deniyor nasılsa…
Ee! Kendisini kurtarma ve bir an önce Cennet’ e girip te rahata erme derdindeki Müslüman pek te rahatını bozmaya yanaşmıyor bu âlemde.
Kim açmış, kim tokmuş, kim hastaymış, kim ölmüş…
Kardeş nedir, komşu nedir? Hak Hukuk…. Hepsi Hak getire…
Cennet’i cepte bilmenin rahatlığı içinde İslam Mektebinden iftiharla mezun olmuş edasıyla dolanmaktalar her yanda.
Oysa ki Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz;
“Ben Allah’ ın Resulü olduğum hâlde, Allah’ a yemin ederim ki yarın bana ne yapacak bilmiyorum. Umarım ki rahmetine gark eder” buyuruyor.
O ki, Alemlere Rahmet olarak gönderilendir.
Haşa! Müminliğinden şüphe mi var ki kurtulmuş olduğundan emin olamasın.
Kaldı ki O Sav. Şeytanını dahi Müslüman eylemişken!
Vahyin ilk kelimesi olduğu halde “OKU!”mak yerine evin en yüksek yerlerine asmışız Kur’ân’ ı…
Çünkü böyle öğretilmiş Müslümanlık.
Düşünmek, sorgulamak ise birçok sıkıntıyı da beraberinde getirdiğinden o işi de bırakmışız.
Bizim yerimize düşünen, okuyan ve anlayan “Hoca”ların iki dudağı arasına emânet etmişiz ebedi hayatımızı Ulema sınıfının da oldukça işine gelmekte bu durum. Zira biliyorlar ki;” Küllü nefsün zâikatu’l- mevt” Her nefs ölümü tadacaktır.
E öyle olunca bu ölenin üçü var beşi var işte neyse yedisi kırkı var. Bir mevlidin yerine göre en az 300-500 lira getirisi var.
Gerçi bu işler küçük çaplı hocalar için. İşin kaymağını yiyenler asıl ekranlarda…
Ben o hocaların gözyaşları içinde neler neler anlattığına şâhid oldum da hiçbirinden duymadım ki şu âyeti okusunlar da bir izah etsinler;
اِشْتَرَوْا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَلٖيلًا فَصَدُّوا عَنْ سَبٖيلِهٖ اِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
İşterav biâyâtillâhi semenen galîlen fesaddû an sebîlih, innehum sâe mâ kânû yağmelûn:
Allah’ın âyetlerini az bir karşılığa değiştiler de insanları O’nun yolundan alıkoydular. Bunların yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür!. (Tevbe Sûresi 9.âyet)
Belki kendilerini bu âyete muhatap görmediklerindendir. Zirâ onlar “Az bir ücret karşılığı” değişmiş değiller ki.
Bir Ramazan Ayında aldıklarını hesap etmeye ancak bilgisayar lâzım.
“Bu seni niye rahatsız ediyor?” denirse doğrusu ben bundan rahatsız olmayanlardan da rahatsız oluyorum.
Onlar da benden rahatsız olurlarsa ne mutlu bana.
Bunlardan rahatsız olmaya olmaya bu hâle gelmedik mi biz.
Böyle olunca “Bu mu Müslümanlık” diye diye işte Muminun Sûresi’ ne bakarken buldum kendimi.
Eskiden olsa önce bir sandalye veya merdiven bul. Kur’ân’ ı asılı olduğu yerden indir. Kanaviçeli, oyalı-nakışlı örtülerini aç…
Oysa şimdi oramıza buramıza sokuşturduğumuz cep telefonlarında dijital ortamda.
Hâl böyle olunca sormak lâzım bir hocaya “La yemessehu illel mutahherun” âyetini nasıl uyarlayacak bu duruma.
Çünkü cep telefonlarını öpüp başımıza da koyamıyoruz. Kalbimizin üstüne de. Kalp krinize neden oluyor çünkü.
Kur’ân’ın aşkından değil, yaydığı zararlı ışınlardan dolayı. Belki de derler ki o vakit;” İşte hep bu yüzden geliyor bunlar başımıza.
Kur’ân’ a saygı kalmadı”
Kur’ân’ a saygı göster. Öyle aklına estiğinde açıp bakma. Süsle püsle yüksek bir yere as.
Müslümanlık desen zâten belli; Bildiğimiz beş şart.
Oysa ki o şartlar Mümin olmaya aday olan kimse için altyapı niteliğinde. İşin temeli yani.
Sonrası ise;
“Ben Güzel Ahlâk’ ı tamamlamak üzere gönderildim” buyuruyor Rasûlullah Sav. Efendimiz.
Ne peki Müslümanlık denirse benim tek bildiğim budur. Güzel Ahlâk ile bezenmiş bir ömür sürmek.
Müslümanlık güzelliktir ve güzellikten gayrı bir şey yoktur İslam’da. Gözümüze değilse de gönlümüze güzel görünmeyeni İslam’dan saymak kendimize ihânet olur. Kalbinin inanmadığı bir şeye inanmış olabilir mi insan! “Kalb müftünüze sorun” buyurmuyor mu Rasûlullah Sav. Efendimiz.
E herkesin kalb müftüsü olunca “KALP (Sahte)” müftülere iş kalmıyor.
Böyle olduğu için Rasûlullah Sav. Bozuyor onların hesabını.
Onlar da Sav’ i aradan çıkarıp kendi dinlerini hâkim kılmak sevdâsındalar. Bu nedenle avamdan halkın İslam adına bir görüş ileri sürmesini hiç hoş karşılamıyorlar. Bu iş ehline bırakılmalıdır onlara göre. Çünkü işin ehli hesap verecek âhirette benim yerime.
Ha! İşte bunu diyen olmasın diye bol bol kurtuluş müjdesi… Cennet’ten parseller, huriler ile avutulmakta avam halk.
Bakınız meselâ; Muminun Sûresi’ nin ilk âyetini;
“Şüphesiz ki Müminler kurtulmuştur” diye çevirenler aynı surenin 117.âyetinde kâfirlerden bahsedilirken “İflah” kelimesini aynen alıyor ve “Şüphesiz ki kafirler iflah olmaz” diye çeviriyorlar.
O halde ilk ayeti de “Şüphesiz ki Mümin iflah olandır” veya "iflah olur/olmuştur" diye çevirmeleri gerekmez mi!
Kâfir iflah olmaz ise Mümin iflah olandır. “Kâfir-Mü’min” Bu ikisi birbirine zıttır.
Zıtlığın nedeni “İFLAH” Peki Nedir bu iflah?
- Gittiği yoldan dönmesi, vazgeçmesi mümkün görünmeyen kimseler için
- Bağımlısı olduğu şeyden vazgeçmesi mümkün görünmeyen kimseler için
- Kara sevdaya düşen ve bu aşktan vazgeçmesi mümkün görünmeyen kimseler
Vb. durumda olan kimseler için “Bu iflah olmaz” derler.
O hâlde iflah olmak temel anlamıyla “Vazgeçebilmek” tir. Neden vazgeçebilmek?
Allah’tan gayrı neyi varsa veya neyi var zannediyorsa hepsinden Allah için vazgeçebilmek.
HUUUU > Hakikat uğruna Dört Unsur’ dan "U" Dönüşü
Yönünü, yolunu tek Allah’ a ve O yolun Rehberi olan Rasûlullah’a (Sav) çevirmek. Ve bu yoldan alıkoyan her şeyden vazgeçmek.
Zâten İslam’ ın beş şartı dediğimiz
Kelimeyi Şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmekle insana hep vazgeçiş talim eylenmekte.
Namaz ile zamanın bir kısmından
Oruç ile bedensel zevk ve hazlardan
Zekât ile malından ve Hac ile de kıyamet provası yapmak üzere bunların tümünden birden vazgeçme tâlimi yaptırılmakta kula…
Ha!. Kelime-i Şahâdet ile neden vazgeçiliyor denilirse;
Bildiğimizden ve bize bu bilgileri temin ettiğine inandığımız duyularımızdan vazgeçiyoruz.
Hiç aklımız almasa dahi, görmediğimiz, bilmediğimiz bir Allah’a şâhidlik ediyoruz.
Ve görmeden gönül verdiğimiz Rasûlullah Sav’ in Allah’ ın Kulu ve Resûlü olduğuna şâhidlik ediyoruz.
Hakikatte henüz buna şâhid olmadan!
Allah için canından dahi vazgeçmek değil mi Cihad. Kaldı ki malından vazgeçemeyesin.
Rağbetin rabbine olsun buyurmuyor mu?.
Zâten demin bahsettiğim “Şüphesiz ki kafirler iflah olmaz” ayeti celilesinde;
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهٖ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهٖ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Ve mey yed’u meallâhi ilâhen âhara lâ burhâne lehû bihî feinnemâ hısâbuhû ınde rabbih, innehû lâ yuflihul kâfirûn.:
Her kim Allah ile birlikte başka bir ilâh olduğunu iddia ederse, onun bu hususta hiçbir delili yoktur ve onun hesabı Rabbinin katında görülecektir ancak! Şüphesiz ki, kâfirler iflah olmazlar! (Muminun Sûresi 117.Ayet)
Rasulullah Sav Efendimiz nelerden vazgeçti de “Fakrımla iftihar eylerim” buyurdu.
Ve bizlere “Beni nefsinizden fazla sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” buyurdu.
O’nu nefsinden fazla sevebilmek için nefsinin sevdiği ne varsa O’nun uğruna vazgeçmen gerek ki iman etmiş olasın.
Ve zâten aslında insan her nefeste sarıldığı hayattan vazgeçmiyor mu aldığı nefesi geri vererek.
Vazgeçmezse de vazgeçmek zorunda kalmayacak mı nihayetinde…
Severek yaptığı iş insana zor gelmez. Zorluk sevmemekten doğar.
Sevgi güzelleştirir her şeyi… Allah cc. Her şeyi sevgisinden yaratmış ve en güzel şekilde (Ahsen-i Takvim) üzere yaratmıştır.
Güzel Ahlâk işte bu güzelliğe yaraşır bir yaşayışın adıdır.
Ahlâk aynı zamanda Halk edişin de adıdır.
Yaradılışı güzel olanın yaşayışı da güzel olmalıdır. Ve İslam’da güzellikten gayrı bir şey yoktur.
HâLimce...
12.12.2017