- 740 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Demço Mehmet Yalısı
Antep otobüsüyle İstanbul’a gelen kötürüm Fehmiye, onyedinci kocasını da kamburundan aşağıya atıp, ardında bırakmış olmanın rahatlığıyla, yolculuk boyunca tam dört kez otobüs koltuğuna bıraktı çişini.
Muavin ve şoför, Fehmiye’yi yerinden kaldırdıkları anda keskin bir sidik kokusu yayıldı otobüsün içine. Muavinin, “Ne yaptın sen be nineciğim” demesine fırsat bile bırakmadan, “Ulan verek! Koca gün, koca gece sordun mu, bir sıkıntın var mı, diye? Ta Islahiye’den buraya, yolda ne bir şey yedim, ne de bir şey içtim ben!” cevabıyla haşlayıp, şirretliğiyle kendisini önce helaya, sonra da Çorlu otobüsüne kucakta taşıttı.
* * *
Sabriye hanım, yan komşuya öğle gezmesine gitmeden önce oğluna sıkı sıkıya tembihledi; “Teyzeni onbeş dakikada bir kontrol et, sakın kendini oyuna kaptırıp, unutayım demeyesin.”
Fehmiye, “Gel oğlum” dedi. “Git babana, söyle, bana bir şişe şarap alıp göndersin.” Çocuk olmazlandı. Fehmiye, “Peki öyleyse, bana şu surahiden bir bardak su ver bari” diyerek çocuğun oyuna uzak kalmaktaki gerginliğini artırarak planını uygulamaya koydu. “Surahiyi yanıma bırak, kolonya şişesini de getir oğlum bana, hah şöyle, şimdi çık, rahatça oyununu oyna. Bakma annene sen. Sorarsa, sık sık uğradı, yokladı beni diyeceğim, söz.”
Akşam sofrasında Fehmiye, hiç bir şey yemeden hemen yatmak istediğini söyledi. Yan odadaki yer yatağına emekleyerek geçmeye çabalarken, sarhoşluğun da etkisiyle eşikte takıldı, debelenirken altına işedi… Sabriye, divan üzerinde yastıkla gizlenmiş boş plastik kolonya şişesini gördüğü gibi hışımla alıp, Fehmiye’nin sırtına fırlattı; “Köpek karı, kaşla göz arasında, illa ki, o boku yiyeceksin.” Sonra çocuğu çağırdı ve “Aptal evlat!” diyerek bir tokat attı.
Fehmiye ertesi sabah ta yine hiç bir şey yemedi. Tek cümle çıktı ağzından; “Kardaşım, beni Mürefte’ye gönder.”
* * *
Mürefte’de, kıyıya beş metre mesafede, porto kapılı ‘Demço Mehmet Yalısı’na Fehmiye’nin gelişi, içinde yaşayan mirasyedilerin keyiflerini kaçırdı. Gelir gelmez bir kabus yaşattığını bilen Fehmiye, dozu artırmaya karar verdi ve “Beni üst kata çıkarın” dedi. “Ama!” dediler, “Ne aması, babamın evi, çıkarın beni yukarıya, hadi…” “Mangal yakın, şarap getirin, kahve pişirin bana.”
Üç günlük açlığını bir şişe şarap ve közde pişmiş kahveyle bastıran, dalgaların sesiyle dinginleşen Fehmiye, üst kattan aşağıya keyifle seslendi. “Gelin hanım, senin o meşhur bademli helvandan yapsana, yiyelim halacığım”
* * *
Akşam üzeri, denizi ateş renklerine boyayan yangını kocasının omuzunda hüngür hüngür ağlayarak seyreden Şaduman, bayılmak üzereyken, salya-sümük, sayıklar gibi konuştu;
“Mangalı yukarıya istedi, çıkardım. Devirecekmiş meğer.”
YORUMLAR
Umarım bu yorumum da silinmez. Yanılmadığım için mutluyum. İyi bir yazarla tanıştık.
Saygılarımla.
Avni Çakar
yanıltmamak için sevmeye devam edeceğim.
İyi ki geldiniz, iyi ki tanıdık ve okuyoruz sizi! Öyle içten ve duru bir diliniz var ki; hayran olmamak mümkın değil...
Saygı ve sevgiyle...
Avni Çakar
Bütün ciddiyetimle benden de saygı ve sevgiler.
Özlem Tarhan
...
Var olun değerli Yazar...
Sevdim bu öyküdeki kadınları. Sizi takip listeme almalıyım.
Saygılar.
Avni Çakar
kendisini kendinden gayrısına adayan tüm kadınların avuç içlerinden öpüyorum.