- 991 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
KULLANILMAYAN GÜN
Çalkalanan bir kargaşanın içinde yavaşça dibe çöken buz parçaları gibiyiz… Artçı depremlerle arada yükseliyor, durulduğunda dibe yuvarlanışımıza devam ediyoruz. “ bu defa son” temennileriyle çarpışa çarpışa o kargaşanın içinde, zirveye ulaşabiliyoruz ama her seferinde bir el tutup sarsıyor, kendimize getiriyor bizi. Bilmediğimiz dahası yaşamamıza rağmen fark edemediğimiz bir gerçekle yüzleşiyoruz ölümle burun buruna gelince. Birkaç buz tanesinin ömrü bir korla bütünleşene kadardır.
Kor gibi yanan metal bir kalbin iki yumrukla idam edilmesi cinayetse, iki damla yaşla uğurlanıp bilinmeyen birkaç parça taşın altına gömülmesi de Hak’tı. Haklıydık. Bu hayatın içinde bunca bilinçli ve suskun yalnızlıklar büyütüp beslemekte. Haklıydık.
Yaşamdan uzak tutulan her nefes ciğerlere can değil çürümüş yalnızlıklar üfler ve o nefesler ki kırıp geçirir her bir yaşam zerresini vücutta. Kaskatı kesilir soğuktan ve koca bir yaşam ayaklarından uyuşmaya başlar. Pencere önünde şiirler birikir zamanla , susar güvercinler İstanbul anlatmaya başlar. Bir uçtan bir uca, nasıl bir yalnızlığın nakşedildiğini göğün göğsüne…. Öyle ya en büyük acılar mavinin en koyu rengine saklanırdı bu şehirde. Ya bir gökyüzü ya bir deniz kıyısı… Bir ölüm seyirir bu şehrin göz kapaklarında. Kimse umursamaz. Ten ölümü değildir bu çünkü, duygu ölümü ayinleridir bu kanlı ay manzarasında mumlarla anılan. İnanç ölür, güven ölür, tıkış tıkış kalabalık o sevgi denilen ölür , göğüs kafesine saklanan bu bir avuç büyüklüğündeki o kuşun içinde.
Bu yüzden kaldırımlar yürüyen ölü bedenlerle dolu şimdi. Uyuşuk , duyguları alınmış, donuk bakışlı bedenler.Herkes herkesin bir çok şeyi ama kimse kimsenin hiçbir şeyi değil. Katilleri aramızda oysa kimse şikayetçi değil. Gönüllü bir hiçlik bu yani… Herkes konuşuyor aslında, oysa kimse bir şey anlatmıyor. Bu yüzden belki bu dünyada ki kuru kalabalıklar.
Söylenen yalanlar susulan gerçeklerden yaşça büyüktür ve bizde büyüklerin yanında konuşulmaz çoğul susulur. Bu yüzden bunca susmalar…
Çünkü herkes farkında, acı insanın dışına gürültü olur, içine suskunluk…
Çünkü herkes hissediyor, ne kadar anlatsa da yine eksik kalıyor…
Çünkü herkes biliyor, can acırken bağırılıyor, kabullenince anca susuluyor…
Şimdi, Şairin dediği gibi bu devirde yaşamak…
“Benim de ne gideceğim bir yer, ne de özle(yebil)diğim bir şey var. İçim buz. Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük… Sanki kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana..
YORUMLAR
Harika bir yazıydı. Nefis bir gözlemin ürünüydü. Ne de güzel özetlemişsiniz.
Birkaç buz tanesinin ömrü bir korla bütünleşene kadardır.
....kaldırımlar yürüyen ölü bedenlerle dolu şimdi.
Herkes herkesin bir çok şeyi ama kimse kimsenin hiçbir şeyi değil.
....herkes farkında, acı insanın dışına gürültü olur, içine suskunluk…
Kutlarım sizi.
Saygılar.
Başlık, düşünce biçimi, anlatım tarzı uyumluydu. Keyifli bir okuma oldu. Hayat özü itibariyle kendini bulma çabasıdır. Kullanışlı bir gün diyelim deneme yazınız için:)Saygılarımla...