- 1177 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
Yol
Sütle yumuşatılmış acı kahvemi yudumluyorum. Hayat gibi içine aşk damlatılmayınca çekilmiyor...
Nelere alışmıyor neleri affetmiyor insan zamanı geldiğinde. Belki de yorgunluktan, umutsuzluktan boş veriyor her şeyi. Kendini acıtanları ya görmezden geliyor ya da alışmak zorunda kalıyor. Yarasına yar oluyor nihayetinde insan. Mutlu olamasa da yaşanılır kılıyor kendine dünyayı bir bakıma yok sayarak olumsuzlukları.
Aşka, dostluğa, en çok da insanlığa inancı bir başına bırakıyor insanı daha ölmeden. Yalnızlaştıkça, tek başınalığın o kadar da korkunç olmadığını anlıyor. Huzuru ısssızlaştıkça kendi içine yaptığı yolculukta keşfediyor. Ağır geliyor yeniden başlamak, yanılmak... Çünkü; her başlangıç yeni bir yenilgiye kapı aralıyor ve güçten düşüyor bunun farkında olmak. Kaldıramıyor! Yüreğinden önce elleri titriyor. Uzanıp tutamıyor bir başka eli. Hiç kimsede dinlenemiyeceğini, dinginleşemiyeceğini bildiğinden kendi içine gömülüp tükenmeye, çürümeye terkediyor kendini.
Umut dediğiniz şey piçtir! Hiç hesapta yok iken var eder kendini! Tutunursanız bir dert, tutunmazsanız bin dert doğururursunuz.
Uzaktan gözlemleğinizde daha iyi görüyordunuz her şeyi. Onurunu, namusunu çerez gibi harcayanlar... Değerlerin hızla önemini yitirdiğini gördükçe iyice yabancılaşıyordunuz dünyaya. Oysa; acı bir çığlıkla uyandırmak istiyorken bir yanınız insanlığı, kimsenin duymayacağını bile bile tüketmek nefesinizi, umudu yaşatmak adına attığınız adımlar geri tepiyor... Birileri sesini yükseltiveriyor anında, sesinizi bastırmak istercesine arsızca ve hiddetli. "Tepeden bakıyorsun demek, haddini bil!” Belki de onların bulunduğu yere göre zaten oradasınızdır. Gördükleri zirvede. Yürüdügünüz yollar, deneyimleriniz, gözlemleriniz, sorgulamalarınız, çözümlemeleriniz kısacası yaşama ve insanlığa dair kafa yorup yürek verdiğiniz, iyileşmesini umut ettiğiniz yaralarla maneviyatın çekim gücüne kapılıp gittiğiniz hiçlikte! Yalnız bırakıldığınız noktadasınızdır.
Sözün ağızdan çıktıktan sonra hükmünü yitirdiği bir zamanda yaşıyor olmak kahredici. Akıl almaz bir şekilde insanlar arasında güvensizlik, ahlaksızlık almış başını gidiyorken uyumak cahil cesaretiydi. Kutsal bildiğimiz her şey nasıl da yerini anlamsız boş şeylere bırakıveriyordu. Özgürlüğü neresinden anladıysa insanoğlu müthiş bir hızla çürümeye bırakmıştı kendini. Sorgulayanın dışlandığı yok sayıldığı hatta yargılandığı günümüzde yarından umut etmek basiret bağlanmasından başka bir şey değildi.
Zihnimiz bulanık ve bunun tek suçlusu biz değiliz. Hamurumuz ya da çamurumuz her neyden var edildiysek...
Yorulduk, inanmaktan, beklemekten, çabalayıp çabalayıp en sonunda başaramayınca kadere yormaktan.
Gülüşü gülüşümüze, dokunuşu dokunuşumuza, yüreği yüreğimize değince birilerinin bizden sayıp sarıldığımız herkes karanlığına cekip bırakıveriyordu bosluğa. Piç bir umuttu her yeni günle filizlenen, yeşertmesek köklerimize kadar kuruyacaktık!
Tanrım, kalbimizi acıttıyor insanlık! Yardım et!
sude nur haylazca
4 aralık 2015
YORUMLAR
Her şey sende başlıyor; seninle olan, sende, kendinde olandır.
Yine de umut etmek yaşanılır kılıyor suyu, toprağı...
İsterse bin dert getirsin, yeter ki umuttan gelsin.
sevgiyle.
-Sude Nur Haylazca-
sevgiler
-- Seni seviyorum.
--- Beni sevdiğine dair kanıt göster?
-- Kanıt inancı öldürür. Eğer kanıtlarsam seni sevdiğimi bilirsin. Ben ''seni sevdiğimi bilmeni'' değil, ''seni sevdiğime inanmanı'' istiyorum.
--- Neden ?
-- Çünkü bilmek beyinle, inanmak kalple yapılan bir iştir..
Bu yukarıdaki konuşma pasajı Sweet November filminden bir bölümdü, umarım eksik yazmamışımdır. Size şunu sormak istiyorum,(cevaplamama hakkınız bâkidir) bilmek mi istersiniz, inanmak mı istersiniz ?
-Sude Nur Haylazca-
inanıyorum
sevgiler sevgili sevay